Milli Eğitim Şurası (II)

18. Milli Eğitim Şura’sının üye yapısına göre, bu şuraya AKP’nin şurası demek gerekiyor. Şuranın “Eğitimde 2023 Vizyonu” sloganına, ele aldığı bazı konulara, kafa karıştıran ve hem dinci hem de piyasacı önerilerine bakınca, bu şuraya AKP’nin şurası demek daha da anlamlı oluyor.

Şurada ilgili komisyonlar aracılığıyla şu beş konu ele alınmış: 1) Öğretmen yetiştirilmesi, istihdamı ve mesleki gelişimi 2) Eğitim ortamları, kurum kültürü ve okul liderliği 3) İlköğretim ve ortaöğretimin güçlendirilmesi, ortaöğretime erişimin sağlanması 4) Spor, sanat, beceri ve değerler eğitimi 5) Psikolojik danışma, rehberlik ve yönlendirme.

Komisyon divan başkanlıklarından birine şu anda bakanlıkta görevli bir genel müdür diğerlerine de YÖK’ün seçip atadığı eğitim fakültesi dekanları getirilmiş! Komisyonların denetimi baştan güvence altına alınmış.

Ele alınan konulara ve komisyon adlarına bakınca dördüncü komisyon hemen göze çarpıyor.

Nasılsa, spor, sanat ve beceri alanları ile değerler eğitimini bir araya getirmeyi becermişler.

Farklı kavramları bir araya getirirken değerler eğitimini, spor ahlakı, özgün ve özgür sanat, sanatın estetik ve toplumsal değerleri, meslek etiği, emeğin değeri, emeğin sömürülmesine karşı durma gibi değerlerle de ilişkilendirmemişler. AKP’nin söyleminde de, niyetinde de, gündeminde de böylesi değerlerin yeri yok ki! Neden tartıştırsınlar? “Hangi sanata, kim neden tükürür ya da ucube” der konularına da girmemişler. Ele alınan konu ağırlıklı olarak “dini” değerler olmuş. Hani, bakanlığın 28–29 Mayıs 2010 günlerinde İstanbul’da düzenlediği Değerler Eğitimi Uluslararası Konferansı ile ilgili olarak 4 ve 11 Haziran 2010 tarihlerinde bu sayfalarda değinilen “Değerler eğitimi!”

Şuraya katılan her bir üyeye, Türk Eğitim-Sen bir çalışma raporu verirken, Eğitim-Bir-Sen ise şura gündemine ilişkin tespit ve teklifler, genel kurul raporları ve 18 sayılı Eğitime Bakış dergisinden oluşan üç ayrı yazılı kaynak vermiş. Eğitime Bakış dergisinin 2010 yılının Ekim-Kasım-Aralık dönemini kapsayan ve şurada dağıtılan son sayısı, değerler eğitimine ayrılmış. Değerler eğitimiyle ilgili 13 yazıdan 11’ini ilahiyatçılar yazmış. Komisyonda konuşulan değerler eğitiminin ne olduğu açık değil mi?

Zaten bu dergide yazısı olan ve yukarıda değinilen Değerler Eğitimi Uluslararası Konferansı konuşmacılarından bir ilahiyatçıyı da bu komisyonun divan başkan yardımcılığına getirmişler. Komisyona ayrıca Eğitim-Bir-Sen üyeleri de girmiş. Anlaşılan bakanlığın uluslararası konferansta pişirdiği, Eğitim-Bir-Sen’in garnitürleriyle şura üyelerine servis edilmiş.

Şura AKP’nin şurası olunca, ne yapacaklar, bir yandan göze ve kulağa hoş gelen öneriler yapılacak, bir yolunu bulup dini önerilerde de bulunacaklar, dini değerlerin yanına parasalcı söylemleri de katacaklar. Öyle de yapıyorlar.

Önce sağa sola şerbet veriyorlar. Örneğin “Eğitim programlarında, değerler eğitiminde değer aktarımı yerine ulusal ve evrensel değerler birlikte düşünülerek farkındalık kazandıracak yaklaşımlara öncelik verilmelidir” ve “ Değerin bir tercih olduğu ve toplumların benzer tercihlere sahip kişilerden oluştuğu vurgulanarak öğretmenlere değer eğitimi bilinci kazandırılmalıdır” gibi pek çok kimsenin benimseyebileceği önerilerde bulunuyorlar.

Sonra tek bir değer sistemini dayatacak önerilere geçiyorlar. Şura sırasında görevde olan Diyanet İşleri Başkanı bile, “Bu ders değerlerle ilgili bir ders değildir” dese de, “Değerler eğitimi konusunda önemli bir işlev gören ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ dersi çoğulcu bir anlayışla tüm öğretim kurumlarında daha etkin olarak okutulmalıdır” önerisini kabul ediyorlar. Hem de bu öneriyi ilgili komisyonda değil de, genel kurulda ilgisiz konular konuşulurken, Eğitim-Bir-Sen’lilerin kahramanca çabasıyla gerçekleştiriyorlar. Böylece, bu dersin “daha etkin olarak okutulması” nasıl olur bilinmese de, onların akıllarındaki değerlerin Hanefi değerleri olduğu bir kez daha belli oluyor.

Bizim anlı şanlı ve AKP yandaşı eğitimcilerimiz için, spormuş, sanatmış, beceriymiş, bir şey ifade etmiyor. Onlar için varsa yoksa din! Çocukların aile içinde aldıkları dini terbiyeyle yetinmiyorlar. Yasaları hiçe sayarak daha ilkokul beşinci sınıfı bitirmemiş çocukların kitleler halinde alındığı Kuran kursları da onlara yetmiyor ilk ve ortaöğretimde her yıl zorunlu olarak okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersi de! Sayıları ibadullah olan imam hatip liseleri ile ilahiyat fakülteleri de onları kesmiyor. “… isteyen anne babaların çocuklarının ahlaki ve manevi değerlerini geliştirmelerine yardımcı olmak amacıyla seçmeli din eğitimi verilebilmesi için düzenlemeler yapılmalıdır” önerisini getiriyorlar. İstenen ne? Tüm toplumun imamlaşması! Üstelik bunları kendilerine eğitimci denen kişiler öneriyor ve kendilerini eğitimci sananlar tarafından da bu öneriler kabul görüyor.

Bu “seçmeli” lafı da, doğrusu “mahalle baskısının” ayyuka çıktığı bir ortamda “zorunlu” demenin kibarcası oluyor. Çünkü herkes biliyor ki, seçme konusu “din” olunca, seçmemek kimin haddine?

Konu “Eğitimde 2023 Vizyonu” ve misyonu olur da işin işine piyasacı söylem olmaz mı demeyin, bunu da unutmuyorlar. “Ödüllendirme kriterlerinde, değerler eğitimi açısından örnek davranışlar sergileyen öğrencilere yönelik düzenlemeler yapılmalıdır” önerisini de kabul ediyorlar. Çocuklara kazandırmayı düşündükleri dini değerleri bile ödüle endeksliyorlar!

Bu tür ödülleri üretme görevi de, AKP’nin hızı kesilmezse yakında adı dini talim ve terbiye kuruluna dönüştürülecek olan Talim ve Terbiye Kurulu’na düşüyor.

[email protected]