Liselerin hali mi, bakanlığın hali mi?

Üniversiteye giriş sınavlarının ilki olan Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) geçenlerde yapıldı ve sonuçları açıklandı. YGS’de sınava girenlerin 40 soruluk testlerdeki doğru yanıt ortalamalarını, matematikte 5,40; fen bilimlerinde 4,60; sosyal bilimlerde 10, 40; Türkçe’de 15,90 olduğu görülüyor.

  • 2,1 milyon öğrenci içinde tüm soruları doğru yanıtlayan hiçbir öğrenci bulunmuyor!
  • Yaklaşık 42 bin öğrencinin hiçbir soruyu doğru yanıtlamadığı anlaşılıyor!

Öğrencinin üniversiteye giriş sınavının ikinci aşaması olan Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS)’na girebilmeleri için YGS’den en az 180 puan almış olmaları, bir başka deyişle toplam 160 soru içinde 32 soruyu doğru yanıtlamaları gerekiyor. Bu yıl 180 puanın üzerinde puan alan öğrencilerin oranının geçen yıla göre düştüğü ve yüzde 64’te kaldığı görülüyor.

  • 2,1 milyon öğrencinin 800 bin kadarı 160 sorudan 32’sini bile doğru yanıtlayamamış oluyor!
  • 350 bin öğrenci ise açıköğretime başvuracak 140 baraj puanını bile tutturamıyor!

Bu sınava girenlerin, bir bölümü şu anda üniversitede olup alan değiştirmek isteyenler olsa da, büyük çoğunluğunu lise mezunları oluşturuyor. Dolayısıyla bu sınav sonuçları, ortaöğretim sisteminin halini gözler önüne seren sonuçlar oluyor.  

YGS sonuçları, bu sınav lise bitirme sınavı olmuş olsa, öğrencilerin önemli bir bölümünün lise mezunu olamayacağını gösteriyor. Okul müfredatına uygun sınav iddiasıyla getirilen YGS’de yıllardır benzer bir durum yaşanıyor, hatta ortalama başarının daha da düştüğü görülüyor. Ortaöğretimin başarısızlıkta tutarlı olduğu sistemde bir iyileşmenin olmadığı anlaşılıyor.

Bilindiği gibi eğitim sistemleri genelde öğrencide bilişsel, duyuşsal ve devinimsel gelişim sağlamayı hedefliyor. YGS’de öğrencinin duyuşsal ve devinimsel gelişimleri değil de yalnız bilişsel gelişimleri ölçülüyor.  Türkçe kısaca, çocuğun, ülke insanıyla iletişim kurmasını, duyduklarını ve okuduklarını doğru anlamasını, dilin özüne uygun bir şekilde konuşup yazmasını ve kendisini açık ve net bir biçimde ifade edebilmesini sağlayacak bilgileri içeriyor. Sosyal bilimler çocuğun, insanı, toplumu, insan ilişkilerini, yurttaş olmayı, ülkesinin ve dünyanın tarihsel geçmişini ve coğrafi yapısını anlamasını sağlıyor. Fen bilimleri çocuğun, kendi vücudunu, doğayı, doğal olayları gerçekçi ve sağlıklı bir biçimde anlamasına yardımcı oluyor. Matematik ise çocukta düşünme, sorgulama, muhakeme etme, sorun çözme, aklını kullanma yeteneklerini geliştiriyor. LGS’de ölçülen bilgilerden Türkçe ile yerel tarih ve coğrafya dışındaki bilgiler, tüm dünyada lise öğrencilerine 21’inci yüzyılda öğretilen bilgilerden oluşuyor.

PİSA sonuçlarıyla LGS sonuçları, bizim gençlerin bilişsel gelişimlerinin dünya gençliğinin bilişsel gelişiminin gerisinde kaldığını gösteriyor.

Yıllardır PİSA ve YGS’de benzeri durum yaşandığından, bakanlıktan öğrencinin bilişsel gelişimini artıracak önlemler alması bekleniyor. Oysa bakanlık ne yapıyor? Sosyoloji ve felsefe derslerini azaltıp, matematikte integral ve türev konularını müfredattan çıkarırken, din derslerini artırıyor. İmam hatipleri “bir zihniyet, bir misyon” olarak gören vakıflara imam hatiplerde kitap dağıtma ve etkinlikler düzenleme yetkisi veriyor. Şuurlu Öğretmenler Derneği’ne, milli görüşçü öğrenci yetiştirmek ve cihatçı fikirleri yaymak için okullarda etkinlik yapma izni veriyor. Gelişmiş ülkeler öğrencilerine çağdaş bilgiler verirken bizde öğrencilerin 7-8. yüzyıla ait bilgilerle doldurulmasına çalışılıyor. Soran, okuyan, eleştiren ve araştıran öğrenci yerine rekabetçi öğrenci yetiştiriliyor. Çocukları ceza olsun şişeye oturtmaya ya da kısa etek giyen kız çocukları taciz etmeleri için erkek öğrencilerden kolluk kuvveti kurmaya kalkan okul yöneticileriyle eğitim yapıyor. Etek giyen kızların her şeyi hak ettiklerini söyleyen ya da öğrencilerine sınav öncesinde yutmaları için okunmuş pirinç satan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleriyle öğretim yapıyor. Osmanlıcayı seçmeli ders olarak okutmaya ve anaokulunda çocukları Allah ve cehennem ile korkutmaya başlıyor. Okullara “Her çocuk Müslüman olarak doğar” afişlerini asmaya hazırlanıyor.

Düşünen ve bu konularla biraz olsun ilgilenen yurtsever insanlar, bakanlıktaki bu anlayışla sistemin düzelmeyeceğini biliyor. Bakanlıkta bu anlayış devam ettiğinde sıranın Müslüman doğan (!) çocuğun ne kadar Müslüman olduğunu ölçmeye geleceğini görüyor.

Gençlerin ve dolaysıyla ülkenin geleceği için bakanlığın bu anlayıştan uzaklaşması gerekmiyor mu?

[email protected]