Laik düzene sahip çıkmak

70’li yaşlarda olanların anımsayacakları gibi, çocukluklarında, gençliklerinde ve hatta yetişkinliklerinde parayla imanın kimde olduğu bilinmezdi. Parası olan parasıyla, inancı olan da inancıyla övünmezdi. Para ve iman günlük yaşamın konusu olmazdı. Parası olanlar içinde sonradan görmeler yok gibiydi. İmanı olanlar içinde de, her şeyi din penceresinden görenler de pek yoktu.

Son yıllarda, ise şeriatçı söylemlerle laiklik karşıtı söylemelerin giderek çoğaldığına tanık olunuyor. Ülkemiz, parasını televizyonda bile göstermekten çekinmeyenlerle, imanını dillerinden düşürmeyen ve ne kadar imanlı/inançlı oldukları konusunda yarışanların ülkesine dönüştü. Laiklik karşıtlığı da iman/inanç gösterisi haline getirildi.  

Bilindiği gibi bir kişi, “Elhamdülillah şeriatçıyım” ya da elhamdülillah demeden, “Şeriatçıyım” diyorsa, laik olmadığını açıkça ilan etmiş oluyor. Gençler, dinin ve kinin davacısı olmalı; milletvekili yeminini din-Allah üzerinden yapalım; üniversitelere medrese diyelim, okulları imam hatibe çevirelim; karma eğitim insan fıtratına aykırıdır; kahkaha atmak kadına yakışmıyor; kadının şarkı söylemesi günahtır gibi söylemler de, söyleyenlerin laik anlayışla sorunlu olduğunu gösteriyor.

“Yeni anayasada laiklik maddesi olmamalı" diyen TBMM Başkanı da, laiklik karşıtı olduğunu açıkça belirtmiş oluyor; bu söyleme destek çıkan TÜRGEV ve Ensar gibi vakıflar da, dernekler de, kişiler de.

İnsanların düşündüklerini söylemesi anlaşılabilir bir durum olsa da, “Ben inançlıyım laik değilim” ya da, “Devlet laik olur, Müslüman birey laik olmaz” denmesi gerçeklerle bağdaşmıyor. Bu söylemler, ister A. Gül’ün (1), Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin (2), Yargıtay başkanlarından Sami Selçuk’un (3), Cezayirli profesörün (4) ya da bir başkasının yaptığı laiklik tanımıyla bağdaşmıyor.

Gül’ün laiklik açıklamasından hareketle, birey, inançlı/Müslüman/dindar olsa da, diğer inançlara saygıyla yaklaşıyorsa, laik oluyor. AYM’nin açıklamasından hareketle, Müslüman birey, (geçmişte İnönü’nün yaptığı gibi) dini siyasete alet etmiyorsa, eşitlik ve insan hakları gibi çağdaş değerleri benimsiyorsa ya da inancını gösteriye dönüştürmüyorsa laik oluyor. Selçuk’un açıklamasından hareketle, Müslüman birey, inançla akıl alanlarını ayrıştırabiliyorsa, hukukun ve siyasal otoritenin kaynağının insan olduğunu benimsiyorsa laik oluyor. Cezayirli profesörün tanımından hareketle, Müslüman birey, kendi egemenliğinin ve kendini yönetebileceğinin ayrımındaysa, laik oluyor. Bu bağlamda, “Müslüman birey laiklik olmaz” söyleminin, kişinin egemenliğinin ve kendi gücünün ayrımında olmasından duyulan korkuyu yansıttığını görmek gerekiyor.

Bu arada, “Ben Müslümanım, laik değilim” demek, diğer inançları küçümsemek anlamına geliyor; “Diğer inançlara saygı duymuyorum” ya da “En gerçek en doğru inanç benimki, herkes benim inancımı benimsemeli” demek oluyor. Egemen değilim, kendimi yöneteme demeye geliyor.

Bu bağlamda laik dindar, diğer inanç sahipleriyle barış içinde yaşayabilirken, laik olamayan dindar kendi inancını diğerlerine kabul ettirmenin peşine düşebiliyor. Kendi inancının peşine düşülmesi, kişiyi çağında da koparabiliyor, geçeklerden de, onun insanlıktan çıkmasına da yol açabiliyor. Günümüzün Talibanları, El Kaidecileri ve IŞİD’cileri, inançlarını başkalarına dayatmaya kalkışanların neler yapabileceğinin canlı örnekleri oluyor.  

Laiklikle ilgili bir başka yanlış söylem de, Cumhuriyetin kurucuları için, “hepsi laik, hepsi Batıcı, hepsi İslam düşmanı olan tersinden devşirmelerdir” (Yüksel, 1996: 15) örneğinde olduğu gibi, laikliğin İslam düşmanı olarak gösterilmesi oluyor. Müslüman kişinin laikliği benimsemesini engellemek için, laikliği İslam düşmanı olduğu yalanını bile bile söylüyorlar. Oysa yukarıdaki tanımlardan görüldüğü gibi laiklik her inanca saygılı olan ve her inanç sahibine aynı hakların verilmesini benimseyen bir anlayış; Müslümanlık, ne Hıristiyanlık ne Musevilik, ne de herhangi bir inanç düşmanı değil.

Laiklik konusunda önemli bir sorun, halkın oylarıyla devlet yönetimine gelmiş kişilerin, laiklik karşıtı söylem ve uygulamaları oluyor. “Aidiyetimiz niçin Müslüman kimliğimizin önüne geçiyor?” ya da “Son dinin ve son peygamberin günümüzdeki hizmetkârları gençler olarak, unutmayın sadece bu milletin değil, tüm ümmetin de umudusunuz” gibi söylemler, söyleyen kişiler devleti yönetenler olunca, işler sarpa sarıyor. Bu bağlamda bir başka önemli sorun, devletin laik yapısını korumak ve güçlendirmekle yükümlü olan Cumhuriyet savcıları ile Anayasa Mahkemesi’nin ve de laik yaşamı çocuklara öğretmesi beklenen bazı öğretmen sendikalarının yükümlülüklerini yadsıması oluyor.

Bu nedenle, insanca ve barış içinde yaşamak isteyen herkesin, laik yaşama sahip çıkması güç birliği yapması gerekiyor.

[email protected]


Geçmişte, “Laik sistemi değiştireceğiz” diyen ve Cumhurbaşkanlığı sırasında önüne gelen laiklik karşıtı her kararname ve yasaları onaylayan A. Gül’ün laiklik tanımı şöyledir: “Laiklik, devletin bütün dinler ve mezhepler ile inanç grupları ve inançsızlar karşısında tarafsız olmasını, hepsine saygıyla yaklaşmasını öngörmektedir. Devletin din ve vicdan özgürlüğünün kullanılması konusunda herkese eşit mesafede durması, farklı hayat tarzlarına gelebilecek baskıların önüne geçmesi, hak ve özgürlükler sistemi olan demokrasinin vazgeçilmez gereklerinden biridir” (Posta Gazetesi, 6 Şubat 2014).

AYM’ye göre laiklik,  “…  egemenliğe, demokrasi ve özgürlüğü ve bilgi bileşimine dayanan toplumsal bir atılım, siyasal, sosyal ve kültürel bir yaşamın çağdaş düzenleyicisidir... Laik düzende din, siyasallaşmadan kurtarılır, yönetim aracı olmaktan çıkarılır, gerçek saygın yerinde tutularak kişilerin vicdanlarına bırakılır. Böylece siyasal yaşamın kaynağı bilim ve hukuk olur” (7 Mart 1989 tarih ve 1989/12 sayılı karar).  

S. Selçuk’a göre, “‘felsefi açıdan laiklik, inanç/ akıl alanlarının ayrışmasıdır’. Hukuksal/ siyasal açıdan laiklik ise, ‘hukukun ve siyasal otoritenin kaynağı yalnızca insan aklıdır, insanın ürettikleridir’  olmasıdır, asla değişmez niteliksel dinsel doğmalar ve inançlar değildir” (Milliyet Gazetesi 12 Mart 1994).

4 Cezayirli, Prof. L. Abdi’e göre laiklik, “bireyin egemenliğini, yani bireyin kendini yönetebileceğinin farkına varmasıdır” (Cumhuriyet Gazetesi, 6 Nisan, 20008).