Köy Enstitülerinden Eğitim Fakültelerine

Köy enstitüleri pek çok açıdan ilkleri yaşayan ve yaşatan bir kurum. Enstitüler, köylü öğrenci alınması, iş içinde yaparak ve yaşayarak öğrenme, yapıcı ve eşitlikçi öğretmen-öğrenci ilişkileri gibi konularda Türkiye’de ilk örnekler. Bu enstitüler, haklarında en çok konuşulup yazılan öğretmen yetiştiren kurumlar. Yedi yıl gibi kısa bir süre sonra, enstitülere köy çocuklarının alınması ile mezunlarına köye atandığında ona kalacağı yer, (köylüye örnek çalışmalar yapabilmesi için) tarla ve gerekli araç-gerecin verilmesi gibi uygulamalara son veriliyor. Köy enstitülerinee öğretmen yetiştirmek üzere 1943’te açılan Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü, 1947’de kapatılıyor.

Sonra öğretmen yetiştiren okulların kapatılmasının ardı arkası kesilmiyor. 1954’te köy enstitüleri kapatılıp ilk öğretmen okullarına dönüştürülüyor. 1974’te lise dengi ilk öğretmen okulları kapatılıyor. Bir kısmı öğretmen lisesi, bir kısmı da lise mezunlarının gireceği sınıf öğretmeni yetiştirecek iki yıllık eğitim enstitüsü oluyor. 1970’lerin sonlarında yüksek öğretmen okulları kapatılıyor. Hemen arkasından da ortaöğretime öğretmen yetiştiren eğitim enstitülerine yüksek öğretmen okulu adı veriliyor. Temmuz 1982’de, öğretmen yetiştirme görevi MEB’den alınıp üniversiteye veriliyor. Öğretmen yetiştiren okullar ya eğitim (mesleki eğitim) fakültelerine ya da sınıf öğretmeni yetiştirecek iki yıllık eğitim yüksekokullarına dönüştürülüyor. Eğitim yüksekokulları, 1989’da 4 yıla çıkarılıyor ve 1997’de kapatılıp eğitim fakültelerinin ilköğretim bölümlerine dönüştürülüyor.

Köy enstitülerinde kendisini mesleğine adamış öğretmenler yetiştiriliyor. Enstitülerde yetişen öğretmen hem kendi hakkını arıyor hem de köylünün ve emekçinin. Hak aramak için örgütleniyor, anayasa izin verince Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS)’ü kuruyor. 2000’li yıllarda eğitim fakültelerinden mezun olanların önemli bir bölümü bu özellikleri taşımıyor. Örneğin bakanlığın verdiği bilgiye göre, son iki yılda Şırnak’a atanan öğretmenlerin yüzde 80 kadarı görevini bırakıyor. Fakülte mezunları, TÖS benzeri toplumcu sendikalardan da fersah fersah uzak duruyor çoğunlukla ya Eğitim-Birsen’e ya da Türk Eğitim Sen’e katılıyor.

Köy enstitülerinde laik, bilimsel, yurtsever ve cumhuriyetin temel ilkelerini benimsemiş öğretmenler yetiştiriliyor. 2000’li yıllarda eğitim fakültelerinde yetişenlerin önemli bir bölümünün genel tutumu bu değerlerle örtüşmüyor. AKP’nin kadrolaştığı üniversitelerde, eğitim fakültesine asistan alınırken, “adaylara ön görüşmelerde Allah’a inanıp inanmadıkları, ateist olup olmadıkları soruluyor, cemaate bakış açılarını sorulmasına” başlanıyor (BDP’li bir milletvekilinin meclis konuşmasından, 5.4.2010 tarihli Cumhuriyet).

Köy enstitülü öğrenci, “Bozkırları baştanbaşa yeşille öreceğiz/ Tanrının geç kaldığı işi biz bitireceğiz” diyor. “Şu benzi güz elması renkli/ Lacivert ceketli sevimli çocuk/ Neden böyle de/ Şu saz benizli/ Yalın ayak, başıkabak çocuk/ Öyle değil?/ Nedendir ey ağacım,/ dalının biri sarı, biri yeşil/ Biri kurur, biri büyür,/ Biri ağlar, biri güler,/ Nedendir?” gibilerinden sorular soruyor (B. Özgen, Çağdaş eğitim ve köy enstitüleri, Dikilitaş Kültür Yayınları, 1993). Ülkenin sorunlarıyla ilgileniyor. 2000’li yıllarda eğitim fakültelerinden çağdaşlaşma yönünde hedefleri olan ve düzeni eleştiren öğrenci sınırlı sayılarda oluyor şimdikiler içinde Osmanlı hayranları, inancına, paraya, ırkına ya da bir güce teslim olmuş öğrenciler önemli bir yer tutuyor.

Köy enstitülerinde okuyan köylü çocukları, okullarıyla ilgili bütün süreçlere fiilen katılıyor. Okulun işlerini yöneticilerle birlikte planlıyor, birlikte yürütüyor ve birlikte değerlendiriyorlar. O köylü çocukları, müzikle, resimle, şiirle, edebiyatla ilgileniyor. Okullarını ziyarete gelen Cumhurbaşkanı İnönü’ye (şeker hastası olması nedeniyle) ayrı yemek verilmesini (olayı bilmediğinden) eleştirebiliyor. 2000’li yıllarda eğitim fakültelerinde okuyan çocukların genelde ya dünyadan haberleri yok ya da dünya umurlarında değil! Sınıfta öğrenciye AB konusunda ne düşünüyorsunuz sorusu sorulduğunda, “Girelim, girmeyelim, farketmez” diyenler yaklaşık olarak eşit dağılıyor. Neden dediğinizde ise, açıklayan az oluyor. Sınıfta, son anayasa değişikliği nedir diyorsunuz, yaklaşık yarısı, “Bilgim yok” diyor!

Köy enstitülerinin her birinde, 1940’lı yıllarda, 3-5 bin kitap bulunuyor. 2000’li yıllarda eğitim fakültelerinin hiç birinde bu kadar kitap bulunmuyor.

Köy enstitülerinde, 1940’lı yıllarda, 12-18 yaşlarında olan köylü çocuklar, yılda yaklaşık 26 kitap okuyor. 2000’li yıllarda eğitim fakültelerindeki akademik kadro bile ortalama o kadar kitap okumuyor. 18-23 yaşlarında olan çoğunluğu kentli çocuğu öğretmen adayları birkaç kitabı bir yılda ancak okuyor ders kitabını bile okumayan çok.

Köy enstitülerinde Ruhi Su, Aşık Veysel, Sabahattin Ali, Pertev Boratav, Sabahattin Eyüboğlu, Behice Boran, Meliha ve Niyazi Berkes gibi kişiler ders veriyor konuşmalar yapıyor. 2000’li yıllarda eğitim fakültelerinde “solcu” olduğu sanılan bir kişinin konuşma yapması giderek hayal oluyor.

Köy enstitülü öğrenciler ve öğretmenler içinde, okullarına gelmiş bir konuşmacıyı dinlemeye gitmeyen yok. Binlerce öğrencisi olan eğitim fakültelerinde ise, bir iki hoca dersindeki öğrencileri alıp getirmemişse, konferanslarda onları görmek sürpriz oluyor.

Hasanoğlan’da öğrenciler 1940’lı yıllarda dergi çıkarıyor 2000’li yıllarda eğitim fakültelerinde dergi çıkaran öğrenci yok gibi.

Köy enstitülerinde öğretmenlik bilgisi dersleri, Toplumbilim, İş Eğitimi, Çocuk ve İş Ruh Bilimi, İş Eğitimi Tarihi ile Öğretim Metodu ve Tatbikatı dersi gibi 5 dersten oluşuyor. Eğitim fakültelerinde ise öğretmenlik bilgisi dersleri daha çok, 11 ders: Eğitim Bilimine Giriş, Eğitim Psikolojisi, Öğretim İlke ve Yöntemleri, Öğretim Teknolojileri ve Materyal Tasarımı, Ölçme ve Değerlendirme, Sınıf Yönetimi, Okul Deneyimi, Öğretmenlik Uygulaması I ve II, Rehberlik, Türk Eğitim Sistemi ve Okul Yönetimi.

Eğitim fakültelerinin, “Şu saz benizli/ Yalın ayak, başı kabak enstitülü köylü çocuk/ 1940’larda neden böyle de/ Bu fakülteli kentli çocuk/ 2000’li yılarda öyle değil?/ Nedendir?” diye sorması zamanı gelmedi mi?

[email protected]