Kindarlık!

Müslümanlıkta kin ve kindarlık makbul değerler olmasa da, kimi dindar geçinen kesimler, kindarlıklarını açıklamakta bir beis görmüyor. Hatta içlerinde, gençlerin “kinlerinin davacısı olmalarını “ isteyenler bile çıkıyor.

İki kişi ya da iki aile arasında kindarlık olduğunda, öncelikle ilgili taraflar zarar görüyor. Örneğin ne yazık ki günümüzde hâlâ devam eden ve kindarlığın bir sonucu olarak görülebilecek kan davası, her iki tarafın da can kaybına yol açıyor. Barış sağlanmadan da bu kan durmuyor.

Kindarlık, iktidarın izlediği bir yol olunca, zararı tüm toplum görüyor kininin davacısı olan iktidar da, kin tutulan kesimler de, kin duyulan değerler de!

Giderek iktidarın neye ve kimlere kin duyduğu belirginleşiyor. Gezi eylemleri, 17 Aralık yolsuzluk olayları, Soma faciası ve “1 Mayıs” kutlamaları gibi olaylar, iktidarın kininin açığa çıkmasını kolaylaştırıyor.

Kindarlıklarını öne çıkaranların, öncelikle Cumhuriyet rejimine ve Cumhuriyet’in tüm aydınlanmacı kazanımlarına kin beslediği/ duyduğu görülüyor. Kin beslenen/ duyulan değerlerin başında, çağdaşlık, özgürlük, bağımsızlık, laiklik, bilimsellik, barışseverlik, kardeşlik, kadın-erkek ile ırklar ve inançlar arasındaki eşitlik, doğa-toplum-yurt sevgisi, yurttaşlık, hak ve hukuk gibi değerler geliyor.

Kadının özgürleşmesine kin duyduklarından kadınların ikinci sınıf vatandaş olarak algılanması için ellerinden geleni yapıyorlar.

Kindarlıklarını öne çıkaranlar, bir bakıma kindarlıklarını, Osmanlı hayranlığı ile kamufle etmeye çalışıyorlar. Bu kamuflaj da bazen ters tepiyor ve kindarlıklarını daha da belirginleştiriyor. Örneğin, zaman zaman ağızlarından çıkanı kontrol edemeyip, bir Osmanlı söylemi olan “…. dölü” söylemini kullanmaları, belli gruplara karşı duydukları kini yansıtıyor. Üçüncü köprüye “Yavuz Sultan Selim” adının verilmesi, Osmanlıyla arası iyi olmayan kesimlere duyulan kinin bir sonucu olarak görülüyor.

Bu kindarlar, kul olmayı kabul etmeyip yurttaş olmak ve de yurttaş olarak kalmak isteyenlere, biat etmeyip hak arayanlara, ümmet değil cumhuriyetin özgür bireyi olmak isteyenlere kin besliyor.

Bu kindarlar, “Osmanlının piyazına (yağlamasına, yüze gülmesine), kışın ayazına inanma” diyenlere yan bakıyor. “Osmanlının yanında gözünü, katip yanında sözünü sakın” diyenlerden hoşlanmıyor. “Şalvarı şaltak (gevşek) Osmanlı/ Eğeri kaltak Osmanlı/ Ekende yok biçende yok/ Yiyende ortak Osmanlı!” diyenlere kin duyuyor. Bu kindarların kendilerini, Osmanlı zamanında üretilmiş olan bu iki atasözündeki ve deyişteki Osmanlının yerine koyduğu anlaşılıyor.

Kinleri gözlerini o kadar karartıyor ki, zaman zaman içine düştükleri aymazlığı ya göremiyorlar ya da düştükleri duruma aldırmıyorlar.

Örneğin Osmanlıyla ilgili kutlamaları çeşitlendirip artırarak yaygınlaştırırken Cumhuriyet ile ilgili kutlamaları ise bir bir yasaklıyorlar!

Mehter Marşı’nı öne çıkarıyorlar da, genellikle Cumhuriyet sonrasında resim, heykel, seramik, klasik batı müziği ve tiyatro gibi çağdaş güzel sanatlara kin besleyip içine tükürmeye çalışıyorlar.

Ayasofya Müzesi’nin cami olması için gösteri yapanlara izin veriyorlar da, müze kalması için gösteri yapacaklara göz açtırmıyorlar. Osmanlı gibi, madenleri yabancılara peşkeş çekiyorlar da, madenlere sahip çıkmaya kalkanlara göz açtırmıyorlar.

Kardeşlerini öldürmüş Fatih’i, oğullarını öldürmüş Kanuni’yi, Osmanlıyı borç batağına sokup Avrupa’nın “Hasta adamı” yapmış ve Osmanlıyı emperyalizme açmış Abdülmecit için sempozyum düzenliyor, II Abdülhamit’i ve de Osmanlıyı İngilizlere satan ve yurt dışına kaçan Vahdettin’i göklere çıkarıyorlar. Ancak kurtuluş savaşı önderlerini yok sayıyorlar. İstanbul’un Fatih tarafından 561 yıl önce alınmasını canhıraş bir şekilde kutluyorlar da, insanların 37 yıl önceki “kanlı 1 Mayıs”ta ya da geçen yıl yaşanan Gezi eylemlerinde katledilenleri anmalarına yasak getiriyorlar!

Oysa barışın, kardeşliğin, bireysel ve toplumsal huzurun yolu, kin tutmamaktan geçiyor.

[email protected]