Kime başkanlık!

Neredeyse 15 yıldır iktidardayız. Yol, köprü, tüp geçit ve kaldırımların yenilenmesi gibi milletin gözünü boyayan işlerimiz çok. Allah’tan bunların üstünü kazıyıp altından bu işlerin astarı yüzünden pahalı ve/ ya da doğayı mahveden işler olduğunu söyleyen pek yok.

“Komşu ülkelerle sıfır sorun” diyerek işe başladık; şimdi, sorunlarımızın olmadığı komşu yok gibi. Ortadoğu projesinde ABD ile eş-başkan olduk, ABD için Saddam’ın devrilmesine de destek verdik, ta Afganistan’a asker bile gönderdik; şimdi, eş-başkanlardan birinin “Ak” dediğine, öteki “Kara” diyor! Irak ile dost iken, düne kadar oraya resmi ziyaret bile yapamaz olduk. Önce Libya liderinden “Kaddafi İnsan Hakları” ödülünü aldık, sonra Kaddafi’nin yok edilmesi için NATO ile birlikte hareket ettik. Hem de, Almanya gezisinde gazetecilerin, “NATO Libya’ya müdahale etmeli midir” sorusu üzerine, “Böyle bir saçmalık olabilir mi? NATO’nun ne işi var Libya’da?” dedikten birkaç gün sonra. “One munite” diyerek İsrail’i durdurup Mavi Marmara olayıyla dalaşmaya başladık, dalaşırken bile işbirliğini bırakmadık; şimdi, sular durulmuş gibi. Rusya ile bir dalaşıyoruz bir sevişiyoruz, yarının ne olacağını bilemiyoruz.

Suriye lideri ile birlikte ailecek tatil yapacak kadar yakınlaştık, sonra birden Esat gitsin deyip Şam’daki Emevi camiinde namaz kılmaya kalkıştık. Suriye’deki Esat karşıtı tüm gerici kuruluşları destekledik. Desteklenenlerin başında IŞİD geliyordu, hatta yakın zamana kadar IŞİD’in bir terör örgütü olmadığında ısrar ediyorduk, şimdi IŞİD ile kanlı bıçaklıyız. Kobane’de PYD’ye destek verdik, Süleyman Şahın türbesini kaçırırken PYD’den destek aldık, şimdi PYD’yi tanımıyoruz. Verdiğimiz destekler nedeniyle, Suriyelilerin yaşadığı tüm olumsuzluklarda payımız var. Şimdi, Esat ile olabilir noktasına geldik.  

Mısır’da, Mübarek’in ABD’nin isteğiyle devrilmesini benimsedik. 1985’te, başbakan Özal’ın talimatıyla YÖK’e yapılan terörle ilgili sunumda tehlikeli terör örgütlerinin başında gösterilen Müslüman Kardeşler örgütünün lideri Mursi’nin, Mübareki deviren Genelkurmay başkanı Sisi sayesinde Cumhurbaşkanı olmasına çok sevindik. Sisi, beklenmedik derecede gerici çıkıp Müslüman Mısır halkını bile çileden çıkaran Mursi’yi devirince, Mısır ile de papaz olduk.

İktidar olduğumuzda, ha bugün, ha yarın Avrupa Birliği (AB) üyesi oluyorduk! Eğitimden ekonomiye, KİT’lerin satışından ulusal değerlerin sıfırlanmasına kadar ne istedilerse yaptık. Hatta “Yapılabilecek tüm jestleri yaptık. Kopenhag kriterlerini yerine getirdik” bile dedik. Şimdi ise AB ile de kanlı bıçaklıyız.

“Dost dost” diye diye, Katar ile Suudilere sarıldık.

“Sıfır sorun” politikasının mimarı dış işler bakanını, ödüllendirip başbakan yaptık; bir yıl geçmeden tu-kaka edip alaşağı ettik.   

İktidara geldiğimizde, iç terör en alt düzeydeydi, şimdi terörden gözümüzü açamıyoruz. “Sıfır sorun” politikası nedeniyle Irak ve Suriye’de de ölüyoruz, öldürüyoruz.

Cemaatle içli dışlı olduk. Cemaatin düzmece davalarından Ergenekon davasının savcılığına bile soyunduk. Sağı solu cemaatçilerle doldurduk. Cemaat 17-25 Aralık yolsuzluklarını ortaya çıkarınca, cemaatle dalaşmaya başladık. “Kandırıldık” dedik! “Ne istediler de vermedik” dedik.

“Açılım” dedik, akademisyenlerimizi, yazarlarımızı gece yarısı derdest ederken, “terörist” dediklerimiz için savcıları, hâkimleri sınıra, onların ayaklarına kadar gönderdik. Sonra, Bir kez daha, “Kandırıldık” dedik!

Dış borcumuz, cinsel suçlar, kadın ve iş cinayetleri, kayıp çocuk sayısı, pahalılık, dolar ve terör hızla artıyor. KİT’leri yok ettik, tarımı da, hayvancılığı da. Eti ve buğdayı bile dışarıdan almaya başladık…. Demokrasiymiş, insan haklarıymış, bilimmiş, akademik özerklikmiş, hukukmuş, barışmış, kardeşlikmiş, eğitim hakkıymış, … boş verdik. Birbirimize düşman olduk. İş güvencemiz ve de hatta yaşam güvencemiz kalmadı.

Cemaatin 15 Temmuz girişimini, “Allah’ın bir lütfu” olarak karşıladık. Muhalif gördüklerimizi, yaklaşık 5 bini akademisyen, 20 bini öğretmen 100 bin memurumuzu işten attık; istediğimizi içeri tıkmaya başladık. Silahlı kuvvetleri komik duruma getirdik, 16 bin askeri okul öğrencisinin geleceğini bitirdik. Bu arada, darbe girişimini eniştemizden haber alınca ve de hele kendi ellerimizle seçtiğimiz kişilerin, hatta yaverimizin bile Fetöcü olduğunu öğrenince bir kez daha kandırıldığımızı anladık.

Mısır’a laik anayasa yapmalarını önerdik, Türkiye’de, “Müslüman olan laik olmaz” dedik. Bir gün, “Türkçe bilim dili olur” dedik ertesi gün, “Olmaz” dedik. Bir gün Lozan’ı başarılı gösterdik, ertesi günü tu-kaka ettik. “Bizim için her inanç aynı” gibilerinden söylediklerimiz unutulmadan, “Hanefi kardeşlerimizi yedirmeyiz” dedik. 2005’lerde, kapitalizme ve ABD’ye karşı olanlara terörist diyorduk; şimdi, elinde dolar ve avro olanlara diyoruz. Yıllarca İstanbul’un doğal yapısını bozacağı için 3. köprüye ve havaalanına karşı çıktık; şimdi, 3. köprüyü bitirdik, sırada 3. havaalanı var. Sık sık “Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır” diyorduk; şimdi, her yeri “Hakimiyet milletindir” afişleri süslerken, hakimiyeti tek kişide toplama çabasındayız.

“Milleti darbeye, teröre yedirmeyiz” diye afiş astık; şimdi, milleti kime yedireceğimiz belli değil mi?

Allah’tan, “Neden?/Niçin?” diyen pek yok!

[email protected]