Karaburun Bilim Kongresi

Küresel sömürüyü gerçekleştirenlerce dayatılan neo-liberal yapısal dönüşümlere karşı olan genç akademisyenler, yıllardır Karaburun Bilim Kongresi’ni düzenliyorlar. Kongrenin 5’incisi geçen hafta 2-5 Eylül günlerinde Mordoğan ve Karaburun’da yapılan etkinliklerle gerçekleştirildi. “Akademi ve gündem” bu kongrenin ana konusu olarak belirlenmişti.

Bu etkinlikleri değişik illerden ve üniversitelerden gelen, yine çoğu genç öğrenci ve araştırma görevlisi olan 500’ü aşkın katılımcı izledi. Bu katılımcıların 100 kadarı da, bildiri sundu, panellerde konuştu, çalıştaylar ve çeşitli gösteriler düzenledi. Kongreye katılmak isteyip çeşitli nedenlerle katılamayanların sayısı ise binleri buluyordu. Örneğin Dicle Üniversitesi’nden gelen bir konuşmacı, geçen yıl kongreye 50 öğrenciyle geldiklerini, bu yıl maddi destek bulamadıklarından gelenlerin 3-5 kişiyle sınırlı kaldığını açıkladı.

Bu kongrenin program broşüründe ve kongre bildiri özetleri kitabının kapak sayfasında, Theodor Adorno’nun “Bilim itaatsiz olana ihtiyaç duyar” sözüne yer verilmişti.

Bu sözü okuyanlar, şöyle bir duraklayıp düşünüyordu. Düşünenler, 12 Eylül 1980 darbesinin topluma dayattığı Türk-İslam sentezinin özünde “itaati” öne çıkardığını gördükleri gibi, darbe ürünü olan YÖK’ün de, siyasal partiler yasasının da, darbeyi izleyen hükümetlerin de itaati öne çıkardığını görüyordu. Düşünenler, TRT’yi, TÜBİTAK’ı, YÖK’ü ve polisi itaat altına alan AKP’nin/Erdoğan’ın, kendisine itaat edecek yargı yaratmak için anayasa değişikliğine gittiğini de görüyordu.

İtaat, insanı köleleştirip insanlıktan çıkardığı gibi, bilimi de, bilimsel gelişmeyi de yok eden bir olguydu.

Zaten kongreye gelenler, düşünen insanlardı bilimselliği korumak için itaatten kaçınan, itaatsiz olmaya çalışanlardı. Düşünenlerin, bilimselliği korumak için “itaat” etmemek gerektiğini tüm dokularında duyumsayanların ancak küçük bir bölümü Karaburun Bilim Kongresi’ne katılabiliyordu.

Düşünenler, bilim elden gittiğinde geride bir şeyin kalmayacağının ayrımındaydılar. Düşünenler için itaatsiz olmak bilimi korumanın ilk adımını atmak demekti. Bilimi korumak, doğayı kurtarmak demekti insanı kurtarmak demekti toplumu kurtarmak demekti tüm dünyayı ve insanlığı kurtarmak demekti. İnsanca, kardeşçe ve barış içinde yaşamanın yoluydu.

Bu bilim kongresinde sunulan bildirilerin bir bölümü şöyleydi:

Organik Aydından Homo Academicusa ‘Gündemi Belirleme, Gündemden Belirlenme’
‘Bilgi’nin Biyopolitik Üretimi ve Yeni Direniş Olanakları
Manipülatif Düzen-Devâsâlık-Amerikanlaşma
Talebeden Eğitim Çıktısına Üniversite
Türkiye’de Kamusal Alan, Akademi ve Özerklik
Kürt Sorunu ve Sosyalist Hareket
Barışın İmkânları ve Engelleri
Akademiye Siyasette Görev Düşer mi?: Kuramsal Müdahale ve Materyalist Kavram Üretim Süreci
Liberal Düşünce Topluluğu: Hegemonya Kurucu Bir Think-Thank?
Materyalist Bilgi Üretim Süreci: Tekel İşçileri ve Praksis
Tekel Direnişi: İşçi İsterse…
‘Devlet Bazı Çocukların Büyüyünce Ne Olacağını Bilir!’: Terörle Mücadele Kanunu Mağduru Çocuklar
Eleştirel Değilse Bilim Değildir…
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Sendikal Örgütlenme Deneyimi
Kamusal Eğitimin Tasfiyesine Karşı Öğretmen Mücadelesi: İGEP
Bir Emek Rejimi Olarak Taşeron Çalışma
Kamu Personel Rejiminde Dönüşüm: Bekleyen Tehlikeler

Bu örnek başlıklardan anlaşılacağı gibi, kongrede ele alına konular, dile getirilen araştırma bulguları ya da görüşler, bu itaatsizliğin izlerini taşıyordu. Kongre gündemi, itaat isteyen hükümetlerin de, üniversitelerin de, YÖK’ün de, küresel sömürüyü gerçekleştirenlerin de, bu sömürgenlerle kaderini birleştirmiş olanların da istemediği ve hoşlanmadığı konulardan oluşuyordu. Üniversitelerde düşünülmesinden bile kaçınılan konular, burada didik didik ediliyordu.

Kongrede dile getirilen gerçekler, neo-liberal yeniden yapılanmanın siyasetten ekonomiye, sağlıktan eğitime, emek örgütlerinden üniversiteye kadar her yere bir kanser gibi, insanı insanlıktan çıkaracak denli yayıldığını gösteriyordu. Bu kanserle mücadele etmek gerektiği ve bu mücadelenin topyekûn ve de her alanda ve de her zaman yapılması gerektiği, bir kez daha vurgulanıyordu.

Kongrede karanlığa karşı bilimi, sömürüye karşı emeği, yalana dolana karşı gerçeği savunanların geleceği ellerinde şekillendireceği bir kez daha ortaya çıkıyordu.

Karaburun kongresi, umutların yeniden canlandığı bir ortamdı. İtaatsiz olanlar, emeğe saygı gösteriyorlardı sömürünün olmadığı bir dünya arıyorlardı bilimin geleceğe öncelik etmesini savunuyorlardı. Sermayenin denetimine girecek üniversiteyle bilimin biteceği ve insanlığın geleceğinin iyice kararacağı görülüyordu.

İtaatsiz olanlar, konuştukça, irdeledikçe, eleştirdikçe ve paylaştıkça itaatsizlikleri daha da artıyordu itaatsizlikleri artıkça parlayıp yıldızlaşıyorlardı.

Kongrenin bildiriler kitabının sunuş bölümü şu cümlelerle son buluyordu: “Bizler, bu kongrenin düzenleyenleri ve katılımcıları “resmi bilime” ayak diremek için, özgür eleştirinin safında yer almak için, ülkenin ve dünyanın gerçek gündemini tartışmak için beşinci yılda yine bir araya geldik. Ülkenin ve akademinin körleri, sağırları ve dilsizleri olmamak için hayata karışmak, hayatı açıklamak ve onu değiştirmek için daha öğreneceğimiz çok şey var.”

Bu paragraf, bir sonraki kongrenin hem gerekçesi hem de davetiyesi oluyor.

[email protected]