İLKE’nin ‘geleceğin yükseköğretimi’ (I)

“İslami ve insani değerler çerçevesinde yaşama, yaşanmasına vesile olma, toplumda bu yönde bir dönüşümün gerçekleşmesine ön ayak olma” amacındaki İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği, 2019 başlarında,  "Geleceğin Türkiye’sinde Yükseköğretim” adlı bir rapor daha yayımlamış. 

Raporun ilk sayfalarında yer alan "Geleceğin Türkiye’si" başlığı altındaki kısa yazıda bu raporun, “Türkiye'nin nitelikli insan kaynağı ve ekonomik ve sosyal refahı için kritik bir önemi haiz olan Yükseköğretim ile ilgili” olduğu belirtilmektedir. Raporun, “kendi iç dinamiklerimizden haberdar, dünya ile uyumlu, güncel talepleri ve uluslararası kalite standartlarını önemseyen bir bakış açısıyla gelecek vizyonu ortaya” koyduğu vurgulanmaktadır. 

Yazar hakkında bilgi veren sayfaya göre bu raporu, şu anda TÜBİTAK’ta Kurul üyesi olup Yıldız Üniversitesi’nde çalışan bir profesör kalem almış. Boğaziçi Üniversitesi’nde psikolojide lisans, İstanbul Üniversitesi’nde işletmede yüksek lisans ve Sakarya Üniversitesi’nde de yönetim ve organizasyon alanında doktora yapmış olan bu profesör, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu üyeliği, İLKE Mütevelli Heyeti Başkanlığı ve 2011’den sonra bir ara YÖK Başkanı’na Danışmanlık yapmış. 

Raporun Takdim sayfasını, Medeniyet Üniversitesi akademisyeni ve İLKE’nin mütevelli heyeti başkanı bir profesör kaleme almış. Takdim sayfasında, raporda, “yükseköğretim alanında artarak devam eden değişimin stratejik bir bakışla nasıl yönetileceğinden bugünün dünyasının yeni taleplerini karşılayacak çeşitlilik temelinde yapılandırılmış bir yükseköğretimin imkânına, yeni kariyer anlayışına uygun danışmanlık hizmetlerinin organize edilmesinden sürdürülebilir finans kaynağı arayışlarına değin önemli boyutlar ele alınmıştır” demektedir. 

Takdim sayfasından sonra, Önsöz ve İçindekiler sayfaları gelmektedir. İçindekiler sayfasında, Yönetici Özeti, Giriş, Bölüm A, Bölüm B, Sonuç ve Kaynakça bulunmaktadır.  

"Yükseköğretimde Değişim ve Geleceğe Hazırlık İhtiyacı" başlığını taşıyan Bölüm A’da şu beş konu incelenmektedir:  

"A1. Yükseköğretimi Etkileyen Gelişmeler; 

A2. Temel Göstergelerle Yükseköğretim; 

A3. Yükseköğretim Sisteminin Mevcut Yapılanması ve Yönetimi; 

A4. Yükseköğretim Kurumlarında Hiyerarşik Örgüt Kültürü; 

A5. Yükseköğretim Sisteminde Değişim Yapılabilir mi?"

Yükseköğretimde Gelecek başlığını taşıyan Bölüm B’de ise şu 12 alt başlığa yer verilmektedir: 

"B1. Stratejik Bir Yaklaşımla Yükseköğretimde Değişimi Yönetmek; 

B2. Gelenekten Geleceğe Arayış ve Anlamlandırma Misyonuna Sahip Üniversite; 

B3. Çeşitlilik Temelinde Yapılanmış Yükseköğretim Kurumları; 

B4. Düzenleme ve Denetleme Kapasitesi Yüksek Yükseköğretim Üst Kuruluşları; 

B5. Öğrenci Taleplerine Cevap Üretebilen Bir Yükseköğretim Sistemi; 

B6. Öğrencilere Değer Katan Bir Eğitim ve Öğrenme Anlayışı; 

B7. Yeni Kariyer Anlayışına Uygun Danışmanlık Hizmeti; 

B8. Nitelik ve Adanmışlığı Yüksek Akademisyenler; 

B9. Araştırma ve Bilgi Üretme Kapasitesi Gelişmiş Bir Yükseköğretim Ekosistemi; 

B10. Sosyal ve Ekonomik Katkı Sağlayan Yükseköğretim Kurumları; 

B11. Uluslararası Hareketlilik ve İş Birliklerinde Etkin Bir Yükseköğretim; 

B12. Sürdürülebilir Finansman Kaynaklarına Sahip Bir Yükseköğretim."

İçindekiler sayfasında görüldüğü gibi bu rapor zengin bir içeriğe sahiptir. Raporda herkesin katılabileceği irdelemeler ve öneriler vardır. İLKE’nin geçen hafta değinilen "Geleceğin Türkiye’sinde Eğitim" raporunda dini öğretim öne çıkartılmışken, bu yükseköğretim raporunda dini söyleme yer verilmemesi dikkat çekmektedir. Ancak bu rapor, ilgilenenlerin okuması gereken bir rapor olsa da, laik, bilimsel ve kamusal eğitimden yana olanları tatmin edecek bir rapor değildir. Rapor, gericiliği belirgin bir biçimde öne çıkarmasa da, AKP’nin gericiliğine karşı çıkmayıp piyasacı söylem ve uygulamalarını benimseyen ve hatta bunları daha ileri düzeylere taşıyan bir anlayışla yazılmıştır. Bu açıdan AKP’ye “böyle yaparsanız daha başarılı olursunuz” mesajı veren bir rapor gibidir.   

Raporun Önsöz kısmında, “Türkiye’de yükseköğretim, temel bir mesele olmasına rağmen doğru bir zeminde pek tartışılamamıştır” denmesi ilginç olmuştur. Çünkü yükseköğretim sorununa ciddiyetle ve de “doğru zeminde”, laik, bilimsel ve kamusal zeminde yaklaşan pek çok kitap, araştırma, makale ve bildiri bulunmasının yanında pek çok panel ve konferans yapılmıştır. Anlaşılan raporu hazırlayanlar için laik-bilimsel-kamusal zemin, doğru zemin değildir. Önsözde adları belirtilerek katkı yaptıkları için teşekkür edilen kişilerin, Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu üyesi Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar, Yükseköğretim Kalite Kurulu Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Elmas ve YÖK üyesi Prof. Dr. Durmuş Günay gibi, hemen tümünün AKP’nin göreve getirdiği kişiler olması dikkat çekmektedir.  

Raporda, "A3. Yükseköğretim Sisteminin Mevcut Yapılanması ve Yönetimi" konusunda, YÖK’ün merkezi bir sistem olarak işlediği belirtilip “Yükseköğretim sisteminin mevcut yapılanması ve yönetimi bağlamında üniversitelerin iyi yönetilmediği, rektörlerin yetkilerinin fazlalığı, rektör seçimleri, üniversite özerkliği, kurumsallaşma sorunu, akademik kültürün yetersizliği öne çıkan temalar olmuştur” denmektedir. Ancak akademisyenler arasında en çok eleştirilen kurum olan ve son 10 yıldır AKP’nin yan kuruluşuna dönen YÖK’e de, Cumhurbaşkanı’nın tüm devlet üniversitelerine rektör atamasına da, atanan rektörlerin yandaş kişiler olmasına da anlamlı bir eleştiri getirilmemektedir. Buna karşın, “YÖK’ün etkinliğini düşüren bir husus da üye kompozisyonu ve temsilin sadece kamu görevlileri ile sınırlı kalmış olmasıdır” denmektedir. Bu yorum, ister istemez YSK’nın İstanbul’daki dört seçimde birini, kamu görevlisi olmayan sandık başkanları nedeniyle iptal etmesini hatırlatması bir yana, Üniversitelerarası Kurul’da kamu görevlisi olmayan kişilerin bulunmasının bu kurula ne gibi olumlu katkı yaptığı sorusunu da akla getirmektedir. Akademik açıdan sapır sapır dökülen ve AKP’lileşen üniversiteleri bu durumdan kurtaracakmışçasına, ‘Yükseköğretim Kalite Güvencesi Sistemi ve Yükseköğretim Kalite Kurulu’nun oluşturulması olumlu bulunmaktadır. Daha sonra YÖK’ün “üniversitelere güvenmeyen ve askerî vesayet dönemi ürünü” olduğu eleştirilirken, en azında 2008’den bu yana asker vesayetinin yerini AKP vesayetinin almış olması ise görmezden gelinmektedir. 

Raporda, "A5. Yükseköğretim Sisteminde Değişim Yapılabilir mi" konusunda, Bologna Süreci’ne girilmesi ve bu süreç çerçevesinde yükseköğretim alanında yapılan değişimler olumlanmaktadır. Vakıf yüksekokullarının açılmasıyla “devlet tekelinin sona ermesi” ve “kıyafet serbestliği ve kat sayı uygulamasının kaldırılması normalleşme adına önemli” bulunmaktadır. Ancak devlet tekelinin sakıncalarının neler olduğuna değinilmediği gibi, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra askeri okullarla 15 vakıf üniversitesinin kapatılmasına, harp okullarında okuyan öğrencilerinin yaşamlarının değiştirilmesine ve 6 bin kadar akademisyenin yargı kararı olmadan mesleklerinden atılması konusuna hiç değinilmemektedir. Katsayı uygulaması sayesinde binlerce meslek lisesi mezununun lisans programlarına girebilmiş oldukları ve katsayı kaldırıldıktan sonra lisans programlarını kazanan meslek liselilerin oranının anlamlı bir şekilde düştüğü de yadsınmaktadır. 

[email protected]