Hayır, Hayır, Hayır!

Anayasa değişiklikleri halkoyuna sunuluyor.

Bu süreçte AKP, “evet” propagandası yaparken, emekçilere, yurdunu sevenlere ve her türlü sömürüye karşı olan duyarlı insanlara “hayır” demeyi öğretiyor.

Başbakan, “23’üncü maddede vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyetinin soruşturma ya da kovuşturma nedeniyle değil de hakim kararıyla sınırlanması” konusuyla ilgili olarak meydanlarda konuşurken, “Eskiden vergi kaçırma ya da vergi borcunu yatırmama gibi nedenlerle haklarında soruşturma açılan işadamları hava alanlarından geri döndürülüyordu şimdi hakim kararı olmadan kimse hava alanlarından geri dönmeyecek” diyor. Soruşturma açılması nedeniyle iki yılı aşan bir süredir tutuklu olanları unutmuş görünürken olumlu gibi görülen bu değişikliğin bile, vergi kaçıranlarla vergi borcu olanlara yarayacağını açıklamış oluyor. Büyük bir olasılıkla hayatında bir kez bile yurt dışına çıkmamış ve çıkmayacak kimselerin başbakanın bu sözlerini çılgınca alkışlaması, alkışçıların derleme-toplama olduğu kuşkusunu pekiştiriyor.

Başbakan gazete ilanlarında, “Hazmedemedikleri ne biliyor musunuz? Diyelim ki Edirne, Tekirdağ ve Ağrı’daki hakim, savcı oy kullanacak. 10-11 bin hakim, savcı oy kullanacak ve bu insanlar HSYK’ya atanacaklar” diyor! Başbakana sormak gerekiyor: Bu yöntem demokratik ise, neden TÜBİTAK bilim kurulunu bu yolla, üç beş bin araştırmacının ya da 20-30 bin akademisyenin seçimiyle belirlemedin de kendini tek seçici yaptın? Bu yöntem demokratik ise neden YÖK üyelerini belirlemek için bu yöntemi getirmiyorsun? Neden Yüksek Askeri Şura üyelerini ordu komutanlarını subayların oylarıyla belirlemeye kalkışmıyorsun?

Gazete ilanlarında, işçilere birden fazla sendikaya üye olunma hakkı verilmesini, “daha ileri demokrasi” olarak sunuyor! Başbakana sormak gerekiyor: O zaman neden siyasilere de birden fazla siyasal partiye üye olma hakkı vermiyorsun?

AKP kendini 12 Eylül karşıtı olarak göstermeye çalışıyor. Hem 12 Eylül 1980 darbesinin ürünü olacaksınız hem de 12 Eylül karşıtı! Bu mümkün mü? AKP 12 Eylül’e karşı olsa, 12 Eylül’ün başbakan yardımcısı olan Turgut Özal’ı demokrasi kahramanı olarak algılayıp seçim panolarını onun resimleriyle süsler miydi? AKP 12 Eylül’e karşı olsa, anayasa değişiklikleri mecliste görüşülürken darbecilerinin yargılanabilmesi için Anayasa’ya emredici hüküm konulması yönündeki önerge, AKP’nin oyları ile reddedilir miydi?

Demokrasi havarisi geçinen AKP, yüzde 10 barajını ne kaldırıyor ne de yüzde üçlere-beşlere çekiyor!

Demokrasi havarisi geçinen AKP, ne siyasal partiler yasasına dokunuyor ne de haklarında soruşturma olan milletvekillerine!

Demokrasi havarisi geçinen AKP, parti başkanını tek seçicilikten uzaklaştıracak yasa değişikliğine de gitmiyor.

Demokrasi havarisi geçinen AKP, anayasa değişikliklerini partilerle istişare ederek değil kendi başına ve bir paket halinde hazırlıyor kendi partililerin oylarıyla kabul ediyor!

Demokrasi havarisi geçinen AKP, anayasa değişikliklerinin tümünü birden oylatıyor. Anayasa değişikliklerini bir paket halinde getirerek, 125’inci maddede Yüksek Askeri Şura’nın Silahlı Kuvvetlerden her türlü ilişik kesme kararlarına karsı yargı yolunun açılması ile 129’uncu maddede, “uyarma ve kınama cezaları” dahil tüm disiplin cezalarının yargı denetimine açılması gibi maddelerin mecliste referanduma gitmeden kabul edilmesini engelliyor. Olumlu değişikliklermiş gibi görülen bu tür maddelerle, yargıyı ele geçirme hedefinin kamufle edildiğini sanıyor.

53’üncü maddede memurlara toplu sözleşme hakkı veriliyor uyuşmazlık halinde son sözü Kamu Görevlileri Hakem Kurulu söylüyor! Bu tür kurulların nasıl çalıştığını örneğin Asgari Ücret Komisyonu’nu izleyen emekçiler gayet iyi biliyor.

Demokrasi havarisi geçinen AKP, “evet” mitinglerinde ve ilanlarında, kimilerinin “seceat arz ederken sirkatin söylemeleri-kendilerini överken yaptıkları olumsuzlukları anlatmaları” gibi, hem karşıtlarını tehdit ediyor hem de bu değişiklikleri neden yaptıklarını açıklıyor. “Tarafsız olan bertaraf olur” diyerek evet oyu çıkarsa Ergenekon ve balyoz benzeri komploların katlanacağının ve muhaliflere göz açtırılmayacağının işaretlerini veriyor.

Demokratikleşme yönünden gerçekten elle tutulur bir şeyler yapmayan AKP, gazete ilanlarında “Daha ileri demokrasi için evet” derken işin özünde, “Evet deyin tek adamlığım pekişsin” demeye getiriyor.

AKP’nin KİT’leri özelleştirmesi nedeniyle yüz binlerce emekçinin işsiz kaldığı biliniyor. Başbakanın deyişiyle “Türkiye’yi teğet geçen ekonomik kriz” nedeniyle işsiz kalan emekçi sayısının milyonu geçtiğinin bilindiği gibi, bu süreçte varsıllar daha varsıllaşırken toplumun genelinin yoksullaştığı da, bu süreçte dolar milyoneri olanların sayısının çoğaldığı da biliniyor. AKP gazete ilanlarında “Evet de, işçilerimiz her alanda daha kazançlı olsun” derken hem toplumla dalgasını geçiyor hem de, evet demenin işçinin-emekçinin daha çok sömürülmesi anlamına geleceğini ifşa etmiş oluyor.

Evren’in, Özal’ın, Demirel’in ve Sezer’in seçtiği üyelerden oluşan Anayasa Mahkemesi AKP’nin, “laiklik dışı eylemlerin odağı olduğuna” hükmediyor. AKP buna tahammül edemiyor. Mahkemenin bir kez daha AKP’yi laik olmamakla suçlamasını önlemek ve olası bir yüce divan davasında kimi AKP’lileri mahkum etmesini engellemek için yargıda değişime gidiyor.

AKP lideri, “Ben ülkemi pazarlamaya geldim” diyerek işe başlıyor, her türlü toplumsal kaynakları birilerine peşkeş çekiyor. Bu tür peşkeş çekme kararları Danıştay tarafından iptal edildikçe çileden çıkıyor. Yasalar, kanun hükmünde kararnameler, yönetmelikler ve genelgeler çıkarıyor bunların bir bölümü ya Anayasa Mahkemesi ya da Danıştay tarafından iptal ediliyor. AKP, türban konusundan katsayı konusuna, memur atamalarından memurları görevden almaya kadar demokratik ve bilimsel olmayan kararlarını uygulayamıyor. İstediklerini yapamayınca, yargının geçmişte de benzeri kararlar verdiğini yadsıyor, yargının kendisine karşı olduğunu düşünüp, “Adalet benim yürütüme işime neden karışıyor” diyor.

AKP, “Suç örgütleriyle mücadele ederek görevlerini yapan hakim ve savcıları cezalandıracak değil, cesaretlendiren HSYK için evet” derken de “Benim istediklerimi yargılayacak, mahkumların iftiraları ile rektörler, generaller, aydınlar ve yazarlar hakkında dava açacak, delil olmasa da onları içerde tutacak, dincilere dokunmayacak bir adalet arıyorum” demiş oluyor.

Yapacaklarına karışmayacak, istediğini, istediğine ve istediği fiyata satabileceği bir adalet istiyor. Gazetelere verdiği ilanda “Evet” verin “Adalet mülkün temeli olsun” derken bile yurttaşları kandırıyor işin özünde tüm söylem ve eylemleriyle “evet verin mülk adaletin temeli olsun” demeye getiriyor.

Dış güçlerin, dincilerin, Türkiye’nin insan ve doğa kaynaklarının sömürülmesini benimseyenlerin “evet” diyeceği bir anayasa değişikliğinde, diğerlerinin “hayır” demesi gerekiyor.

Bana da, hem bu anayasa değişikliklerine, hem AKP’ye, hem de AKP’nin yapmak istediklerini demokratikleşme olarak algılayanlara hayır, hayır, hayır… demek düşüyor.

[email protected]