Gezi Parkı ve demokratik kitle örgütleri!

Gezi Parkı eylemlerinde sıfır “0” terör olmasına karşın, 16 kuruluş 19 Haziran 2013’te gazetelerde tam sayfa bildiri yayımlayıp “Demokratik haklar kullanılmalıdır. … Ancak yakma, yıkma ve hakaret hiçbir hukuk düzeninde hak kullanımı olarak değerlendirilemez” demişlerdir! Ve de üstelik, verdikleri bir sayfalık koca ilanda, hükümeti, içişleri bakanını, İstanbul valisini ve polisleri kınayacak tek bir söz bile etmemişlerdir. Gezi Parkı eylemlerinde olmayan yakmayı ve yıkmayı gören bu 16 kuruluş, polisin gazını, kimyasal suyunu, nişan alarak ateş edişini, gençleri öldürüşünü, insanları kör edişini, dayak atışını ve 7 bin yurttaşı yaralayışını görememiştir! Polisin evlere, revire dönüştürülmüş mekanlara ve otellere gaz bombalarıyla saldırılmasını da!

Bu 16 kuruluş içinde, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu, Türkiye Bankalar Birliği, Türkiye Katılım Bankaları Birliği, Türkiye İhracatçıları Meclsi, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, TUSKON TOBB, MÜSİAD, TÜMSİAD, TÜGİAD ve TÜGİK adındaki kuruluşlar vardır. Bu kuruluşlar genelde kâr, kazanç ve parayla ilişkili işlerinde birliği ve güvenceyi sağlamak için oluşturulmuş kuruluşlardır. Çevre korumaymış, laiklikmiş, bilimsellikmiş, demokrasiymiş, insan haklarıymıış, özgürlükmüş, toplumsallıkmış, … bu tür parasalcı (kapitalist) kuruluşların pek umurunda olmayan konular. Bu nedenle Gezi Parkı eylemlerini anlamamaları da normaldir, benimsememeleri de, kendilerini AKP’yle iyi ilişkilerini sürdürmek zorunda hissetmeleri de.

Ancak bu 16 kuruluş içinde demokratik kitle örgütü niteliğindeki HAK-İŞ, MEMUR-SEN, TÜRK-İŞ ile Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK) gibi dört örgütün bulunması, işin rengini değiştirmektedir. Bu örgütlerin ilk üçü, birer emek örgütüdür. Emekçi örgütlerinin nasıl muhafazakar olabildiği anlaşılır bir durum olmasa da, bu üç örgüt, genelde hemen her olaya muhafazakar gözle bakan kişilerin yönetiminde olan örgütlerdir. TESK ise genelde kendi emeğiyle işini sürdüren küçük esnaf denen esnaf ve sanatkarlardan oluştuğundan, bir kapitalist örgütlenmedense emek örgütüne daha yakın bir yapıdır. Bu örgütler, birer siyasi parti değillerdir. Siyasi partilere, o partinin görüşünü benimsemiş kişiler üye olurken, emek örgütlerine, çeşitli nedenlerle, örgüt yöneticilerinden farklı düşünen emekçiler de üye olmak durumunda kalmaktadırlar. Bu nedenle, farklı dünya görüşündeki insanların da üye olduğu kitle örgütlerinin, demokratik tutum ve anlayış konusunda çok daha dikkatli ve bilinçli olmaları beklenir. 30 yıldır yürürlükte olan anti-demokratik Siyasal Partiler Yasasıyla meclise girebilen siyasal partilerle gerçek demokrasinin yerleşmesi güçtür. Oysa, demokratik kitle örgütü niteliğindeki örgütler, hele emek örgütüyse, hak ve özgürlük mücadelesi içinde olan örgütlerdir asgari düzeyde de olsa “demokratik” tutum ve davranış göstermeleri, demokratik mücadelelerin yanında ve toplumun demokratik tutum ve anlayış kazanmasında yardımcı olması beklenen örgütlerdir. Bu tür örgütlerin, baskıcı, doğa, emek ve özgürlük düşmanı iktidarlara destek çıkacak yaklaşımlar içinde olmamaları beklenir.

Bu demokratik kitle örgütlerinin, kendilerini (dini) cemaat örgütlenmesinden farklı görmeleri, yönetimin görüşünü benimsemeyen üyelerinin de olduğu bilinciyle, öncelikle kendi örgüt üyelerine saygılı olmaları gerekmektedir. Bilindiği gibi inanca dayalı cemaatçilik, demokratiklikle ilgisi olmayan bir yapılanmadır. Cemaatin lideri, her şeyi en iyi bilen, en iyisini ve doğrusunu düşünen ve sorunlara en iyi çözümleri bulan kişidir! Cemaat üyeleri de, bu durumu sorgusuz sualsiz bir şekilde benimsemektedir. Ne cemaat lideri birilerine hesap verme durumundadır ne de lidere hesap soranlar çıkmaktadır. Cemaat lideri, ölünceye kadar lider kalmakta, ölünce liderlik genelde babadan oğula geçmektedir. Gezi eylemlerinin bir boyutu, toplumun bir inanç kalıbının içine sokulmaya çalışılmasına duyulan tepkidir. O inanç kalıbını benimsemiş cemaatlerin gezi eylemlerini desteklemeleri tabii ki beklenemez. Ne yazık ki bu dört örgüt, bu bildiriye imza atmakla, demokratik kitle örgütü oluşlarını inkar etmiş ve kendilerini cemaat yerine koymuş bulunmaktadırlar.

Bu dört örgütün eleştirilmesi, diğer demokratik kitle örgütlerinin Gezi Parkı eylemleri ile ilgili olarak eleştirilmeyecekleri anlamına gelmemektedir. Bu gezi eylemleri bağlamında, göreceli olarak solda olduğu bilinen ve özgürlüklerden yana olan bazı emek ve demokratik kitle örgütleri, aralarında eylemlere destek için grev kararı alıp uygulayanlar da dahil olmak üzere, yetersiz kalmıştır. Grevler kargaşaya getirilmiş ve beklenen katılım sağlanamamıştır. Temel sorun, belki de, demokratik kitle örgütlerinin yeterince demokratik olamamaları ve örgütsel akıl üretememeleridir.

Bu gezi eylemleri bağlamında, demokrasinin-özgürlüklerin merkezi ve güvencesi olması gereken koca meclis ise, sınıfta kalmıştır. Meclisin sınıfta kalmasının nedeni, iktidar partisi AKP ile bu partinin zor anlarında hep yanında olan MHP’nin sınıfta kalmış olmalarıdır. AKP’den 1-2 milletvekili vicdanlarına kulak verebilirken MHP’den vicdanını dinleyen de pek çıkmamıştır. Meclisteki diğer iki partiyi ise sınıfta kalmaktan kılpayı kurtaran, birkaç üyeyle de olsa, eylemcilerin yanında durmalarıdır.

Meclisteki siyasal partiler dahil tüm demokratik kitle örgütlerinden, Gezi Parkı eylemlerinden ders almaları, eylemcilerin ürettiği orantısız zekayı örgütsel akla ve güce dönüştürerek toplumun özgürleşmesinin önünü açmaları beklenmektedir.

[email protected]