Gericileşmede ivme!

AKP’nin kuruluşundan günümüze kadar yaptıklarına bakıldığında, arkalarında kimliği bilinmese de, bir akıl hocasının olduğu sanılıyor. AKP’ye verilen akılların, ülkenin doğal ve toplumsal yapısına yararı olmadığı gibi, 17 yıllık iktidarın sonunda gelinen bugünkü duruma bakıldığında, AKP’ye de yaramadığı görülüyor. Bu yararsız aklın, yerli olamayacağı akla geliyor. 

Bu yararsız akıl, akıl vermeye devam ediyor. Bu akıl, bir zamanlar İstanbul kanalına karşı çıkanları kanalı yaptırmaya zorluyor; Suriye batağı yetmedi, şimdi Libya macerasına sürüklüyor. 

Akıl hocası, gericileşme ile ilgili gelişmeleri de sürdürüyor. Gerici gelişmeler son günlerde hız kazanıyor. Örneğin Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Devlet Standartları Kurumu, 30978 sayılı Resmi Gazete'de ayetlere atıfta bulunarak şeri kuralları yayımlıyor. Bu kurumda, beşi iktisatçı, biri hukukçu, biri de halkla ilişkiler uzmanı olmak üzere yedi kurul üyesi bulunuyor. Bu üyelerin arasında ilahiyatçı olmadığı gibi, internetteki özgeçmişlerine göre, imam hatip geçmişi olan da yok. Bu üyelerin mezun oldukları okullarda öğrendikleri iktisat, hukuk ve halkla ilişkiler konuları, en azından onların öğrencilik yaptığı yıllarda, dinle-inançla bağlantılı olarak öğretilmiş konular da değil. Üstelik iktisat ve halkla ilişkiler, ayetler indikten yüzyıllar sonra, toplumsal yaşamın gereksinimlerini karşılamak üzere, inançlardan bağımsız olarak ortaya çıkan ve öğretilmeye başlanan konular. Benzer şekilde kamu, gözetim, muhasebe, devlet, standart ve kurum gibi kavramlar da, ayetlerden yüzyıllar sonra anlam kazanmış konular. Bu üyelerin 3-4 tanesi Amerika gibi çağdaş ülkelerde inceleme yapmışken, internet bilgisine göre İslam ülkelerinde inceleme yapan da yok. Üyelerin arasında dış görünüş olarak molla/yobaz görüntüsünde olan da yok. Bu durumda, bu kurulun arkasında bir akıl hocasının olduğu daha da belirginleşiyor. 

Bu akıl hocasının kimliği bilinmese de, ne yapmak istediği belli oluyor. Bu tür kararlarla, muhalefetin olası aymazlığından yararlanıp olayı oldubittiye getirerek, laik hukukta bir şeri delik açılıyor. Sonra kara delik gibi, deliğin/karanın büyümesi de kolaylaşıyor. Zaten eğitim sistemiyle, 4+4+4 yasasıyla, 2017 müfredatıyla, ilahiyatçıları rektör atayarak, çağdaş hukuktan sapılarak, okulöncesi eğitimi ve Kuran kurslarını diyanetin tekeline havale ederek şeri düzenin altyapısı hazırlanıyor. Bu karar, toplumun Kanal İstanbul ve Libya’ya asker gönderme gibi iki akıl-almaz konuyla oyalandığı bir dönemde gündeme getirildiği için, “Bayram değil, seyran değil, şeriat kurallarına neden gerek duydunuz?" sorusunu sormak gereksiz oluyor.   

Bu noktada, bir zamanlar örneğin Afganistan, Endonezya, İran, Malezya, Mısır ve Pakistan gibi laik olan ülkelerin, benzeri akıl hocaları sayesinde birer şeriat ülkesine dönüştürüldüğü akla geliyor. Bu nedenle şeri kararlar alabilen bu kurula, “Size bu aklı kim verdi? Siz kimin taşeronluğuna soyundunuz? Ne yaptığınızın farkında mısınız? Şeri karar alma cüretini nerden buldunuz?” ve benzeri soruları sormak gerekiyor.  

Çünkü bu şeri kararlar, açıkça anayasal düzene meydan okuyor, toplumsal yaşamı birilerinin inancına göre dönüştürmeye kalkıyor ve de Anayasa’yı ihlal anlamına geliyor. Bu nedenle, Cumhuriyet Başsavcısının, anında bu kurul hakkında ve bu kurulun bağlı olduğu siyasal güç hakkında Anayasal düzeni devirmeye kalkışmaktan dava açması gerekiyor; birileri bu karar aleyhine dava açtığında Danıştay’ın bu kararları iptal etmesi gerekiyor. Herhangi bir nedenle Cumhuriyet Başsavcısı görevini yerine getirmezse ve/ya da Danıştay bu kararları iptal etmezse, bu karar AİHM’ye taşındığında iptal edilecek. Çünkü AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalayan ülkelerde, toplumsal yaşamın inançlara göre düzenlenemeyeceğini çoktan karar vermiş bulunuyor.

Kasım sonunda yapılan 6. Din Şûrası’nda, AKP Genel Başkanı’nın, “Ticaretten beşeri münasebetlere, eğitim öğretimden evliliğe, temizlikten kılık kıyafete, yaşantının her safhasını düzenleyen bir dine inanıyoruz” deyip “İslam bize göre değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz. Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine dönemin koşullarını değil, dinimizin hükümlerini yerleştireceğiz” dediği aktarılıyor. 6. Şura’nın sonuç bildirgesinde, “hakikatin sadece bilimsel yolla keşfedilebileceği şeklinde bir yanlış kanaat yeniden yaygınlık kazanmaya başlamıştır” ve “dinin, her toplum ve tarih için geçerli olan sabiteleri tartışmaya açılmamalıdır” gibi bilim dışı saptamalara yer veriliyor. Akıl hocasının zamanı, zemini, havayı, ortamı,… uygun bulduğu anlaşılıyor: 14 Aralık'ta, denetimle ilgili şeri kararlar açıklanıyor. Milli Eğitim'in Danıştay’ın iptal etmesine aldırmayarak gerici kuruluşlarla yaptığı protokoller artıyor. Eğitimde her fırsatta “2023 Vizyonuna” vurgu yapılıyor. Türkiye’yi temsilen yurt dışına imam hatip öğrencileri gönderiliyor. Polisler lisede rahatlıkla, “İslamiyet'e göre giyinmezseniz, İslamiyet'e göre yaşamazsanız, örgütlerin hedefi haline gelebilirsiniz” diyebiliyor. Durum çocuklara okuma-yazma öğreten kitaplarda, “Ali topu tut; Işık ılık süt iç” gibi cümlelerin yerine, “Özlem ezan okudu; Zeki namaz kılıyor” gibi cümleleri kullanacak düzeye gelmiş bulunuyor.

Bu yaşananlar, gericileşmenin büyük bir ivme kazandığını gösteriyor. AİHM’nin “din kültürü ve ahlak ilgisi dersi zorunlu ders olamaz” demesine yıllardır aldırmayan AKP’nin, hukuk dışı gerekçelerle iki yılı aşkın bir süredir tutuklu olan Osman Kavala’nın serbest bırakılmasına karar veren AİHM’ye bir kez daha aldırmadığı anlaşılıyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve AİHM kararlarına uymayan AKP, akıl hocasının yolunda ilerlemeye devam ediyor. 

[email protected]