Eğitimin yol haritası mı, bakana methiye mi?

Milliyet Gazetesi’nde 16-17 Ağustos günlerinde, Abbas Güçlü’nün kaleme aldığı ve “Milli Eğitim Bakanı Dinçer, Eğitimin Yol Haritası’nı Milliyet’e anlattı” başlığını taşıyan bir yazı dizisi yayımlandı.

Güçlü’nün, paralı eğitimi önermesi gibi katılmadığımız pek çok konuyu işlese de, genelde eleştirel yazılarıyla eğitim alanında kendisine yer etmiş bir kişi olduğu yadsınmıyor. Ancak bu “eğitimin yol haritası” adlı dizi, yol haritasından çok bir methiyeye/güzellemeye benziyor.

Yazar, dizinin başında bir alt başlık halinde eğitimin yol haritasını şöyle özetliyor: “Ömer Dinçer, Milli Eğitim Bakanlığı’nda yapılacak değişiklikleri 4 aşamada özetledi: 1. İhtiyaç olunan alanlarda ihtiyaç duyulan sayıda öğretmen yetiştirilecek. 2. Öğretmenler daha donanımlı olacak. 3. Öğretmenlerin oryantasyon süreleri olacak.4. Üç yılda bir öğretmenlerin yeterlilikleri ölçülecek”.

Yazar, bakanla sohbet ederken, bu 4 aşamayı irdeleme gereği duymuyor. İhtiyaç duyulan sayıda öğretmen yetiştirmek için eğitim fakültelerinin bir bölümü mü kapatılacak, bazılarına sıfır kontenjan mı verilecek, öğretmenlerin daha donanımlı olması ne demek, ilk iki hedef bakanlığın değil de YÖK’ün tasarrufunda olduğundan bu iş nasıl kotarılacak, gibilerinden hiçbir soru sormuyor. Öğretmenin hangi yeterliliklerinin ölçüleceğini, üç yılda bir 700 bin kişi için bu işin nasıl yapılacağını, bu durumun dershanelere katkısının ne olacağını da sormuyor.

Bakanla yapılan sohbet nasıl bir sohbetse, yazarın, yazılarında değindiği konularda bile soru sormadığı görülüyor. Bilindiği gibi gençler pek gazete ve kitap okumuyor. Her geçen yıl sınavlarda “0” puan alanların sayısı çoğalırken fen derslerindeki başarı ortalaması düşüyor. Gençler, Osmanlı hayranı olarak, laik, demokratik ve bilimsel görüş kazanamadan yetişiyor. Liselilerin yarısından fazlası yurt dışına gitmek istiyor. Öğrenciler yurt ve pansiyon sorunu yaşıyor. Bakanın intihalci olduğu ve gerçekle bağdaşmaz bir biçimde “YÖK intihal suçunu kaldırdı” dediği de biliniyor cemaatçi olduğu da. ÖSYM sorunu tüm dehşetiyle sürüyor. Eğitimle ilgili sorun listesi uzayıp gitse de ve yazar bu sorunları pek çok kimseden daha iyi bilse de, sohbet sırasında bu tür soruları da sormuyor! Bu arada, bakana çanak tutacak, “Peki, emekliliği hak edenlerin hâlâ göreve devam ediyor olmaları da gençleri rahatsız ediyor, onların erken emekliliği gündeme gelir mi?” sorusunu rahatlıkla sorduğu görülüyor!

Yazar, gerçek sorunları aydınlatacak sorular sormak yerine, yazı dizisinde sanki bakana methiye düzmenin yollarını arıyor.

Ömer Dinçer, henüz koltuğuna tam olarak ısınabilmiş değil” diyen yazar, sorular sormadığı ve hiçbir konuya açıklık getirilmediği halde bakanın, “… eğitimin sorunlarına vakıf durumda” olduğunu anlıyor!

Bakan, geldiği çalışma bakanlığında en yakın mesai arkadaşı olan Emin Zararsız’ı bakanlık müsteşarı, oradaki halkla ilişkiler müdürünü de eğitimde aynı göreve getirmiş. Yazar bu durumu irdeleyeceğine, bakanın, “Orada birlikte zor işler başardık, bu yüzden yine aynı kadroyla yola devam edeceğiz” mesajını verdiğini açıklıyor! Yazar, bakanın çalışma bakanlığındaki başarısını (!) da irdelemiyor, başarılı olduğu için mi emekçinin anasının ağladığını da irdelemiyor.

Yazarın yine de, “Peki eğitimde nasıl bir yol haritası izleyecekler? Öncelikleri ne olacak?” gibi bir-iki soru sorduğu anlaşılıyor. Ancak hemen arkasından yine bakana güzelleme yazıyor, “İşte bu konuda çok dağılmak istemiyor” diyor! Arkasından, “Birinci öncelikleri öğretmenler, bu konuda derslerine iyi çalışmışlar, çalışmaya da devam ediyorlar” açıklamasını ekliyor! Hızını alamıyor ve fal açmışçasına geleceğe dönük öngörüde de bulunup, “Bu konuda, eğer uzun süre görevde kalırsa köklü reformlar yapacağı kesin” diyor.

Yazar, yazının bir yerinde yol haritasının ikinci konusunun, “… bilişim reformu. Yani akıllı tahtalı, tablet bilgisayarlı, sanal eğitim devrimi” olduğunu açıklayıp bakana, “Bunu nasıl başaracaksınız? Bilişim Teknoloji sınıflarını kapatarak, bilgisayar derslerini kaldırarak, yeni bilişim sınıflarına ihtiyacımız yok diyerek mi?” sorularını da soruyor. Ancak bu konuda da bakana methiye düzüyor: “Her ne kadar hiçbirisi de kendisiyle alakalı olmasa da, olup bitenlere mana ve ihtimal vermese de, söz konusu krizi anında çözdü” diyor! Sonra da, bakanın krizi nasıl çözdüğünü, “Hemen ilgili genel müdürlükleri arayıp, öğretim yılı açılmadan bilişim sınıflarının gözden geçirilmesini, sürekli açık tutulmalarını, başlarında ilgili öğretmenlerin bulunmasını ve öğrencilerin ders dışı saatlerinde de bu bilgisayarları istedikleri zaman kullanabilecekleri talimatını verdi” sözleriyle açıklıyor. Yazar, talimatla bırakın krizleri, en küçük sorunların bile çözülmediğini en iyi bilen kişi. Örneğin, yıllardır, hem bakanlık talimatlarına yer veren hem de velilerden katkı payı alınmasını eleştiren o, yine de krizin talimatla çözüldüğüne bizi inandırmak istiyor. Ayrıca, bir bakanın, birileriyle sohbet ederken telefona sarılıp sağa sola talimatlar yağdırmasının garipliği de işin bir başka yanı oluyor.

Methiyeler bununla da sınırlı kalmıyor. Yazının bir yerinde bakan için, “Belli ki zorlukları seviyor” ve “Teknoloji donanımlı sanal eğitim konusunda eli çok güçlü gözükmese de” deyip hemen arkasından, “Şubat’a kadar işleri toparlayacak kesin” yargısına varıyor!

Yazar yazısına, “Görünen o ki önümüzdeki yıl, fen ve Anadolu liseleri ile kolejlere girişte, öğrenciyi, veliyi ve sistemi rahatlatacak bir dizi önlemler alacak” açıklamasıyla devam ediyor. Yazar, bu önlemlerin ne olacağını sormasa da ve bakan bir açıklama yapmasa da, önlemlerin rahatlatıcı olacağını bir çırpıda anlıyor! Bakan için “Kafasında şekillenmiş düşünceler var ama” deyip bakanın “Muhataplarıyla görüşmeden karar vermek doğru olmaz” dediğini aktararak, muhatapların kimler olacağını sormadan methiyesini bitiriyor.

Bu yazı dizisinin hayırlara vesile olacağı anlaşılıyor!

[email protected]