Eğitim hakkı!

Eğitim hakkı, insan haklarıyla ilgili en önemli konulardan biri; uluslararası bildirgelerde var, anayasamızda ve yasalarımızda da var; uygulamada yok. Eğitim hakkı sınırlı, eğitimdeki haksızlıklar ise yaygın. Eğitimdeki haksızlıklar temelde şu dört koldan işliyor: Verilmeyen haklar, engellenen haklar, ayrıcalıklı haklar ve cezalandırılan “eğitim hakkı” talepleri.

Verilmeyen hakların başında anadilde eğitim hakkı geliyor. Dünyada 5 binin üzerinde faklı dil olduğu söyleniyor; eğitim yapılan dil sayısı 300’ü bulmuyor. Azınlık statüsünde olanlar kendi dillerinde öğrenim görüyor. Kanada, Finlandiya ve Belçika gibi on-on beş ülkede azınlık statüsünde olmayıp dilleri farklı olanlar kendi dillerinde eğitim yapabiliyor.  Türkiye’de Müslüman olmayanlar azınlık sayılıyor; anadilleri farklı olup azınlık olmayanlar/ sayılmayanlar kendi anadillerinde öğrenim göremiyor. Ancak ilginçtir, isteyen, Almanca, Fransızca, İngilizce ya da İtalyanca öğrenim yapabiliyor. 

Nüfusu az olan yörelerde yaşayan çocuklar, yaşadığı köyde okula gitme hakkından yoksun bırakılıyor; ya her gün bir merkez okula taşınmak ya da bir yatılı ilköğretim bölge okuluna gitmek zorunda kalıyor; ya da okula hiç gitmiyor. 

Eğitim alanında alınan karar ve uygulamaların çoğu, yoksul ve dar gelirlinin eğitim hakkını engelleyici içerikte oluyor. Liseye geçişte uygulanması düşünülen Seviye Belirleme Sınavı’na İngilizce sorular konması, anadili farklı olanlara ikinci bir dili dayatma ve İngilizce öğrenemeyen (yoksul yörede okuyan) çocuğu sistem dışına itme anlamına geliyor. Son sınıfların erken tatile girmesi, dershaneye gitmeyen/gidemeyen öğrencinin öğrenme hakkını kısıtlıyor. Başarılı ilköğretim son sınıf öğrencilerine ikinci dönem izin verilmesi, yoksul ve dar gelirlinin öğrenimden uzaklaşmasını kolaylaştırıyor. Sorunlu(!) öğrencinin açıköğretime gönderilmeye kalkışılması, genellikle sisteme yabancılaştırıldığı için sorun çıkaran öğrenciye, “ya uyum ya açıköğretim” şantajına dönüşüyor. Liselerin dört yıla çıkarılması, katkı payına ve parayla alınan belgelere her yapılan zam, yoksul ve dar gelirlinin okula gitme ve devam etme direncini kırıyor. Galatasaray ilköğretim okulu, alacağı öğrenciyi kura ile belirliyor. Kura adil bir yöntem gibi görülürken, her başvurandan (kurada çıkmadığında geri ödememek üzere) 500 YTL alınıyor; dar gelirli ile yoksulun bu okulu düşlemesini bile fırsat verilmiyor. Devlet kadınlara yönelik haksızlıklara göz yumup “töreye” prim verince, öğrenme çağındaki kızlar da töreye kurban oluyor. Seçme sınavları, özel hocalarla ve özel dershanelerle beslenmiş öğrenciyi seçmeye, diğerlerini de sistem dışında tutmaya yarıyor. Yükseköğretimdeki yabancı dil hazırlık programları, nitelikli okullardan gelmeyenleri eleme işlevi de görüyor (örneğin Boğaziçi Üniversitesi’nde hazırlık programına katılanların yüzde 50 kadarı başarılı olamıyor); bunların üniversite düşü yok oluyor. 

Türk İslam sentezinin, cemaatlerin, tarikatların ve ırkçı örgütlenmelerin kanca attığı öğrencilerin gelişimi, kanca atanların görüşü doğrultusunda sınırlanıyor. Öğrencinin kendini bulması ve kendini gerçekleştirmesini engelliyor.  İlk, orta ve yükseköğretimde var olan okul, beslenme, burs ve yurt gereksinimleri devlet tarafından karşılanmayan öğrencinin gelişimi, ona el atanlarca sınırlandırılıyor. Okullardaki destek hizmetlerinin taşerona, verilmesi; ücretli ve sözleşmeli öğretmen çalıştırılması, kadrolu öğretmenin rütbelenmesi; okullarda Toplam Kalite Yönetimi anlayışının pekiştirilmesi, öğrencinin müşteri olarak görülmesini güçlendiriyor. Bu uygulamalarla, öğrenme güçlüğü nedeniyle özel ilgiye gereksinim duyan öğrencilerle “iyi müşteri” olamayan öğrenci dışlanıyor. 

Akademik yükseltmelerde yabancı yayın aranması, akademik ilgi ve merakları topluma yabancılaştırıyor. Bu durum, batı dünyasına ve anamalcı düzene yarayacak bilgilerin üretilmesine, üniversite öğrencisine yapay bir ortam yaratılmasına ve öğrencinin toplumundan kopup gözünü uluslararası sömürüden pay kapmaya dikmesine yol açıyor.

Türkiye’de sistem varlıkların yararına çalışıyor. Yaz okulu, ikinci öğretim,  SUNY ile ortak programlar, parası olana sunulan olanaklar oluyor. Yabancı dille eğitim kalktı deniliyor, kimi Anadolu liselerine hazırlık sınıfı açmalarına izin verilerek ayrıcalıklar sağlanıyor.  Öğrencisinden tonlarca para toplayan özel okullara kamusal alanlar tahsis ediliyor; vergi indirimleri yapılıyor; kamu üniversitelerine vereceği kaynağın bir bölümünün vakıf üniversitelerine aktarıyor. Kamuda kadro ve maaş sıkıntısı yaratıp çalışanı sıkboğaz ediyor ve onun özele kaçmasını sağlıyor. Bir yabancı dil bilmeyenlerin doktora programlarına alınmaması, akademisyenliği (yabancı dil öğrenme fırsatı bulabilen) varlıklıların tekeline bırakıyor. Galatasaray Üniversitesi, alacağı öğrencilerin yaklaşık olarak yarısını Galatasaray Lisesi’nden ve üçte birini de Fransızca eğitim yapan liselerden alarak hem onlara ayrıcalık yapıyor hem de hukuksal bir sorun yaratıyor. 

Duyarlı olanlar ve haksızlığa uğrayanlar, demokratik haklarını kullanıp dilekçelerle başvuruyorlar ya da haksızlıkların önlenmesi için gösteri yapıyorlar; hak arıyorlar. Karşılığında cop ve satır yiyorlar, linç edilmelerine ramak kalıyor; çeşitli disiplin cezası alıyorlar, burslar kesiliyor, yurttan ve üniversiteden atılıyorlar; yetmiyor, hapis cezasına çarptırılıyorlar.

Bu kadar haksızlık insanı delirtiyor. Bireysel ve toplumsal akıl sağlığını korumak, insan hakları konusunda bilinçlenerek her türlü haksızlığa karşı çıkılmasına ve haksızlıkların önlenmesine bağlı oluyor.