Dindar gençlik yetiştirme (II)!

Başbakan’ın 10 yıldır yaptıklarını ve iktidarda kaldığı sürece yapacaklarını vurgulayan “Dindar gençlik yetiştireceğiz” söylemi, ülkemizdeki gerçek durumu yansıtsa da, çağımızın “eğitim” anlayışıyla bağdaşmayan bir söylem.

“Dindar gençlik yetiştireceğiz” sözünün hemen arkasından, “Dindar gençlik yetiştirmeyelim de tinerci gençlik mi yetiştirelim” denmesi bile, “dindar gençlik yetiştirme” söyleminin ne kadar anlamsız/sağlıksız bir söylem olduğunu açığa çıkarıyor. “Dindar” olmanın belirgin ve herkesin kabul edeceği bir tanımı olmadığı gibi, dindarlığın karşıtı da tinercilik değil tabii.

İslam inancına göre, kişinin “dindar” olup olmadığına ancak Tanrı karar veriyor. Herkesin üzerinde anlaştığı bir “dindarlık” tanımı ya da ölçüsü bulunmadığından bu kavram kişiye özgü bir anlayışı yansıtıyor. Bırakın dinler arasındaki farkı, aynı mezhep içinde bile, birbirinden farklı inanç ve anlayışların olması nedeniyle, İran’ın, Suudi’nin, Taliban’ın, El Kaide’nin, Müslüman Kardeşlerin, Hizbullah’ın dindarı birbirine benzemiyor.

Türkiye’de, kimileri, dindar olmak için inançlı olmayı yeterli buluyor. Kimi, dindarlığı, oruç tutmak ve/ya da namaz kılmakla değerlendiriyor. Kimi İslam’ın beş şartına uyanları, kimi beş şart yanında sünnete de uyanları, kimi de sabah-akşam ve gece-gündüz boş zamanında ibadet edenleri dindar sayıyor. Kimileri, türbana girmeyen kadınları ve sakal bırakmayan erkekleri dindar olarak görmüyor. İlahiyatçılar ise her konuda farklı şeyler söylüyor ve türban konusunda bile anlaşamıyor: Bir bölümü, “Örtünmek şart” derken, diğerleri, “Örtünmek şart değil” diyor. Bu nedenle, bir kişinin “dindar” anlayışı, eşinin ve/ya da çocuklarının dindar anlayışıyla bile örtüşmeyebiliyor.

Dindarlık, toplumsal uzlaşıyla belirlenemediği için, “dindar gençlik yetiştirme” söylemi, farklı inanç gruplarını, ülkedeki hakim gücün dini anlayışı doğrultusunda yetiştirmek, toplumda var olan inanç farklılıklarını ortadan kaldırmak ve herkesi bir inanç kalıbı içine sıkıştırmak anlamına geliyor. “Dindar gençlik yetiştirme” söylemi, toplumun farklı kesimlerini kucaklayıcı bir söylem olmadığından ve kişiyi özgürleştirici bir içerik taşımadığından, yeterince bilinçli olmayan ve sınırlı bilgiler edinmiş insanları kandırmanın ötesine geçmeyen bir söylem oluyor.

Ayrıca, “dindar gençlik yetiştirme” söylemi, örneğin “Atatürkçü/ sosyalist/kapitalist ve gençlik yetiştirme” söylemine de hiç benzemiyor.

Bu tür bir söylemin eğitsel değeri, içeriğine, bu içeriğin benimsenmesi durumuna, cinsiyet, din ve etnik köken gibi her toplumda var olan temel farklılıkları dışlayıcı olup olmamasına bağlı oluyor. “Atatürkçü/ sosyalist/kapitalist genç” yetiştirme hedefleri, içerikleri ve anlamları birbirinden farklı olsa da, kişilerin benimseyip benimsememesinden bağımsız olarak toplumdaki cinsiyet, din ve etnik köken bazında bir fark yaratmadığından, eğitim hedefi olarak bir değer taşıyor.

“Dindar gençlik yetiştirme” hedefi ise, birkaç nedenle eğitsel bir değer taşımıyor. Çünkü Atatürkçü/ sosyalist/ kapitalist vb genç yetiştirme hedefleri dünyevi hedefler olduğu için, cinsiyet, inanç ve etnik kökenleri farklı olsa da herkesin tartışılabileceği, karşı çıkılabileceği ya da içerikte anlaşıp benimseyebileceği hedefler oluyor. Dindar gençlik hedefi ise, ilahi bir güçle ve inançla ilgili olduğu için tartışılabilir ve mutabakata varılabilir bir hedef olmadığı gibi nasıl tanımlanırsa tanımlansın, konunun doğası gereği tartışılarak ve irdelenerek öğrenilecek davranışları değil de, koşullandırılarak kazandırılacak davranışları içeriyor. Bu tür davranışlar üzerinde farklı inanç sahiplerinin anlaşması söz konusu bile olamadığından dindarlıkta beklenen davranışlar eğitim süreçleriyle değil de koşullandırma ile kazandırıldığından, dindarlığa yönelik hedefler, bir eğitsel değere sahip olamıyor.

“Dindar gençlik yetiştireceğiz” söylemi örneğin, “Dindar Hıristiyan, dindar Musevi, dindar Alevi, dindar Şii, dindar Süryani… yetiştireceğiz” anlamına da gelmediğinden herkesi kapsayıcı bir anlam taşımıyor. Siyasetçilerin, “Farklı dinleri de öğreteceğiz” söylemleri işlevsellikten ve gerçekçilikten uzak olduğundan uygulanabilir bir söylem olmuyor. Uygulanabilecek olsa, bu kez eğitim kurumları ibadethaneye dönüşeceğinden anlamlı ve bu tür öğretiler özgürleştirici bir amaç taşımadığından “eğitsel” bir hedef olmuyor.

“Dindar gençlik yetiştirme” hedefi, insanlar dine sarıldıkça onları çok daha kolay sömüren küresel sömürgenler dışında kimseye yaramadığı için eğitsel bir değer taşımıyor.

“Dindar gençlik yetiştirme” söylemi, ülkedeki hakim gücün kendi inancını diğer inançlardan üstün görme ve bu inancı öğretim yoluyla dayatıp yaymak anlamına geliyor ve Ortaçağ anlayışını yansıtıyor. Çağımızda ise devletin, tek bir inancı dayatması değil, hangi inançta olursa olsun tüm yurttaşlarına kendi inancını öğrenme olanakları sunması ve gençleri de her inanca saygılı olacak şekilde yetiştirmesi bekleniyor.

Dini bayramlar, bir bakıma küslerin, kırgınların ve dargınların kinlerini unutup kendilerini bu hale getirenleri affedip barışacakları gün anlamına geliyor. Ramazan aylarında camiler, “KİN TUTMA” mahyalarıyla süsleniyor. Böyle bir ülkede, “Dindar gençlik yetiştirme” hevesinde olanların, “Dininin ve kininin davacısı olacak gençlik” istemeleri, eğitsel, dinsel, toplumsal, demokratik ve bilimsel olmayan bu söylemlerin, aynı zamanda insancıl olmadığını gösteriyor. İnsana, “Allah saklasın” dedirtiyor.

[email protected]