Değerler eğitimi (II)

Değerler Eğitimi Uluslararası Konferansı’ndaki şaşırtıcı durumlar geçen haftaki yazıda değinilen söylemlerle bitmiyor. TC Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürü Doç. Dr. Ayşen Gürcan, müdürlükçe yapılan “Türk Aile Yapısı”, “Ergen Profili” ve “Aile Değerleri” araştırmalarıyla ilgili bilgiler veriyor. İntihar etmeyi düşünmeyi kişinin ailevi durumuyla ilişkilendiriyor da, mahalle baskısıyla, töre ve namus anlayışıyla, kız-erkek ayrımıyla, ekonomik koşullarla vb. etkenlerle nedense ilişkilendirmiyor! Müdür, “Okulda değer kazanılır mı?” sorusunu soruyor, sonra da sorusunu kendi yanıtlıyor: “Hayır” diyor! Laik ailelerden imam hatiplere ve cemaat dershanelerine giden çocukların bir bölümünün fanatik dinciye dönüştüklerini bilmezden ve görmezden geliyor.

Konferansın “Medya, Eğitim ve Değeler” oturumunda, oturumu yönetecek Taha Akyol bekleniyor. O gelmeyince de oturuma 15–20 dakika gecikmeyle başlanıyor. Bir konuşmanın ortasında gelen Akyol, konuşmayı keserek gelip yerine oturuyor. Gecikmesi anlaşılır olabilse de bu tutumu biraz yadırganıyor. Konuşmacılar zaman zaman, “doğru” ya da “haklı” dedirten şeyler söylüyorlar. Ancak, Ekrem Dumanlı “sorumlu medya” dersi verdikçe Sait Gürsoy kullandığı her üç cümlenin ikisinde Çubukçu’ya “Yaptıkları için teşekkür” ettikçe konuşmacıların bir bölümü, “Farklılıklarla birlikte yaşamak” dedikçe, Zaman Gazetesi okuyanlar da, bakanlığın neler yaptığını bilenler de, gazetelerden/televizyonlardan konuşmacıları tanıyanlar da şaşırıp kalıyor!

Konferansın ikinci günü, “Yükseköğretimin Küresel Değerleri: Yale Üniversitesi Deneyimi Örneği” konulu oturumla ve Yale’li konuşmacılarla başlıyor. Dile getirilen “değerler” küresel miydi Yale değerleri miydi anlaşılamasa da, oturumun bir Yale reklamı olduğu belli oluyor. Bir konuşmacının konuşması boyunca suratına yapıştırdığı gülümseme, dinleyicilerle dalga geçtiğinden miydi, söylediklerine inanmadığından mıydı, doğal hali miydi, anlaşılamıyor. Bir konuşmacı Yale’in tıp fakültesinin temel ilkelerine değinip mesleki sorumluluktan söz ederken “Hediye kabul etmiyoruz” diyor. Hediye deyince YÖK başkanı Özcan’ı düşünen AKP’liler, “onun hediye almadığını hediye dağıttığını” anımsayıp teselli buluyor. Yale’in ilkelerinden birine göre, “akademisyenlerin, tutum ve davranışlarıyla ahlaklı olmanın ne kadar önemli olduğunu göstermeleri gerekiyor.” Bu ilkeyi duyunca, “50 yıldır Küba’ya ve Körfez Savaşı sonrasında da Irak’a ilaç dahil her şeye ambargo koyan, 2003’te başlayan savaşta bir milyon Iraklıyı öldüren ABD’ye karşı bunlar ne yapmış” diye düşünenler için, dinleyenlere küresel değer olarak sunulan şu ilke, “Yale’de çalışanlar, Yale’in çıkarları doğrultusunda hareket etmek zorundadırlar” yanıt yerine geçiyor.

Konferansın Din ve Değerler Eğitimi oturumunda, salonda oturacak yer kalmıyor. Sakarya Üniversitesi’nden Prof. Dr. Recep Kaymakcan, İsrail ve Türkiye dahil 12 Avrupa ülkesinde yapılan Dünya Değerler Araştırması sonuçlarını özetliyor. Türkiye’deki değerlerin geleneksel değil de daha çok dini değerlerden oluştuğunu, Türklerin yüzde 97’si inanç sahibiyken bu oranın İsveç’te yüzde 48 olduğunu açıklıyor. Araştırmada yer alan ve kişinin dini/muhafazakar yanını ortaya çıkaran yanıtlarda, sıraları değişse de, Türkiye, İsrail ve Polonya’nın ilk üç sırayı, Almanya ve İsveç gibi ülkeler de son sıraları alıyor. Kaymakcan, sevincini gizleyemediği bir yüz ifadesiyle, “Fen lisesi öğrencileri, Anadolu imam hatip öğrencilerine göre daha muhafazakar çıktı” diyor. “Diğer liseler gibi fen liseleri de cemaatlerin eline geçti” diyenleri haklı çıkarıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan gelen konuşmacı Doç. Dr. Ahmet Onay, ilk 13 yılda inen ayetlerin değerlerle ilgili olup daha sonraki 10 yılda inen ayetlerin ise ibadetle ilgili olduğunu belirtip “En iyisi hukukun üstünlüğüne dayanan cemaat tipi yapılanmalardır” diyerek şaşırtıcılar korosuna katılıyor!

Üniversite öğrencilerinin yaşam değerlerini inceleyen Gazi Üniversitesi mensubu Prof. Dr. Feride Bacanlı, öğrencilerin sorumluluk, karşılıklı bağımlılık ve başkalarına ilgi gibi konulara yüksek değer verirken tevazu ve çevre koruma gibi konulara da düşük değer verdiklerini açıklıyor.
Kapanış oturumundaki konuşmacılardan biri, Nevada ve Yıldız üniversitelerinde çalışan Prof. Dr. Yunus Çengel, “Eğitimin ilk hedefi bilimsellik değil insanlıktır” deyince, kimilerinin aklına “Aile eğitiminin ilk hedefi de bilim mi?” sorusu geliyor. “Kalbi nefsine hakim olan insan, üstün insandır” deyip “Yalancılığı kurumsallaştırıyoruz” derken hayran olduğundan ya da AKP’ye taş atmak için araya Bediüzzaman Saidi Nursi’ın “Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır” sözünü sıkıştırıyor!

Kendinden emin ve memnun bir havayla konuşan Prof. Dr. Eser Karakaş, demokratik değerlerden söz açıp değerin başkalarını etkilemesini “değerin dışsallığı” olarak açıklayıp “Dışsallığa dönüşmeyen değerin kamusal alanla ilişkisi yoktur” diyor. İçki içmek içsel bir eylem olduğundan yasaklanamaz, içkili araba kullanmak dışsal olduğundan yasaklanabilir deyip ısrarla ve dışsal boyutu yokmuşçasına, türbanın içsel bir değer olduğu için yasaklanamayacağını söylüyor söyledikçe büyük alkış alıyor! “Öznel alanı kamulaştırmak yanlış, kamusal alanda aynılaşma olmalı” derken, küreselleşmeye, özelleştirmeye, toplumsal kaynakların peşkeş çekilmesine uygulanan baskıların doğal olacağını mı demek istiyor, pek anlaşılamıyor! Karakaş, Fransa’dayken kas hastalığı için televizyonda para toplandığını, telefon edip şu kadar yardım yapacağım diyenlerin yüzde 97,5’uğunun taahhüdünü yerine getirdiğini Türkiye’de Mehmetçik Vakfı yararına yapılan benzeri bir programda ise, taahhüdünü yerine getirenleri yüzde 40’ın altında kaldığını açıklıyor. İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı’ndan gelip Türkiye’nin aksine Batının sosyal değerlerden yoksun olduğunu ve Fransa’da nikahsız doğumların nikahlı doğumları geçtiğini söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın konuşmasını anımsayanlar, “Nikahsız çocuk yapmakla mı, yoksa taahhüdünü yerine getirmemekle mi sosyal değerler bozuluyor?” sorusunun yanıtını merak ediyor!
Konuşmacıların, demokrasi, eşitlik ve özgürlük gibi sözcüklere kerhen değindikleri emeğin değeri, emeğe saygı, hakça paylaşım, laiklik, emperyalizm gibi sözcükleri ise hemen hiç kullanmadıkları görülüyor. Kırk küsur konuşmacıdan yalnız ikisi parasalcı (kapitalist) düzene değiniyor. Fatih Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kemal Sayar, “Kapitalist ortam değerleri altüst ediyor” deyip National Geography kanalının çok kötü görüntüler verdiği ülkelerin 5–10 yıl sonra ABD tarafından işgal edildiğini belirtip, “Merhametin olmadığı bir dünyada merhametten bahsedilemez” diyor. Osman Gazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Selahattin Turan da, bireyin zihinsel ve gönülsel gelişiminden söz ederken, gönülsel gelişimi daha çok dini değerlere bağlasa da, “Bireysellik, rekabet, … bizim topluma özgü değerler değil. …Sistem kapitalist insan yetiştiriyor” diyor.

Bir dinleyicinin, “Sınavda bir soru fazla yapanın yüzlerce kişinin önüne geçtiği bir ortamda bencillik nasıl aşılabilir?” sorusu havada kalıyor. Değerlerin temelinde yalnız dini değerler olduğunu sananları/savunanları dinleyenler, “Dini değerlerini öne çıkaran siyasetçilerimizin önemli bir bölümünün neden yolsuzluk yaptıklarının” yanıtını da bulamıyor. Vietnam yenilgisinden sonra ABD’nin dini değerleri öne çıkardığını söyleyen Doç. Onay bile bu durumun o ülkeyi daha insancıl yapmadığına, tersine ülkenin Afganistan ve Irak işgallerine ve İsrail’i her koşulda desteklemesine seyirci kalmasına yaradığına değinmiyor. Konuşmacılar, gelişmekte olan ülkelerde dini değerlerin öne çıkarılmasının, o ülkenin sömürülmesini kolaylaştırdığına da, değerlerdeki bozulmanın dinden uzaklaşma nedeniyle değil de, insani her değeri alt-üst eden parasalcı düzenden kaynaklandığına da değinmiyorlar. Küresel güçlerin desteğiyle yapılacak inanç ağırlıklı değerler eğitiminin toplumu pasifleştirip sessizliğe itecek eğitim olacağını da göremiyorlar.
[email protected]