Cumhuriyetin vazgeçilemez 3 Mart’ı

Kurtuluş Savaşının ve Cumhuriyetin ilk üç temel özelliği, emperyalizm karşıtlığı, bağımsızlık ve halk egemenliğidir. 23 Nisan 1920 tarihinde açılan TBMM, halkın egemenliğini temsil ettiğinden Cumhuriyetin öncelikli temel kurumudur. Halk egemenliği, ümmet ya da tebaa anlayışında olanların benimseyip sürdürülebileceği bir anlayış değil, ancak kendi egemenliklerinin ayrımında olan yurttaşlarla gerçekleştirilebilecek bir durumdur. 

Cumhuriyetin ilan edilmesinden hemen sonra 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan üç yasa da, genel nitelikleriyle halk egemenliğini sağlayıp pekiştirmek amacıyla çıkarılan cumhuriyetin temel niteliğini belirleyen yasalardır.  

3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen ilk yasa, Şer’iye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılıp Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün, Erkanı Harbiye Vekaletinin kaldırılıp Genelkurmay Başkanlığının kurulmasıyla ilgili olan 429 sayılı yasadır. Bu yasanın gerekçesi, “Din ve ordunun politika akımları ile ilgilenmesi ‎birçok sakıncalar doğurur. Bu gerçek, bütün uygar milletler ve ‎hükümetler tarafından bir temel ilke olarak kabul edilmiştir” ifadesiyle başlamaktadır. Bu yasayla, hem halk egemenliğinin temsilcisi olan bakanlar kurulunun, dini ve askeri vesayetten kurtarılması sağlanmıştır. Hem de kışlayla okulun siyasetten ve inançlardan bağımsız olmasının yolu açılmıştır. Bu yasayla dinin Araplaştırılması önlenmiş ve DİB sayesinde “dinin vicdanlarda” yaşatılması için gereken özgürlük alanının açılması hedeflenmiştir. Diyanetin başına, milli mücadeleyi yürütenler hakkında verilen idam fetvasını reddeden bir fetva veren ve milli mücadelenin ilk yıllarında Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kuran Rıfat Börekçi’nin getirilmesi de bu nedenledir. DİB laik bir anlayışa öncülük ederken Genelkurmay laikliğin ve toplumsal huzurun güvencesi olacaktır.  

3 Mart 1924’te kabul edilen ikinci yasa, 430 sayılı Öğretim Birliği yasasıdır. Bu yasanın gerekçesinde, “Bir devletin genel eğitim siyasetinde, milletin düşünce ve duygu bakımından birliğini sağlamak gereklidir ve bu da öğretim birliği ile olur. Tanzimat’ın ilan edildiği sıralarda öğretim birliğine geçilmek istenmişse de başarılı olunamamış, tam tersine bir ikilik ortaya çıkmıştır” denmektedir. Bu yasayla medreseler dahil tüm okullar eğitim bakanlığına bağlanmıştır. Kapatılan medreselerden biri, dini bilgiler bakımından yüksek uzmanlar yetiştirmek üzere ilahiyat fakültesine ve 29’u da toplumun dini hizmetlerini yerine getirecek memur yetiştirecek imam hatip okuluna dönüştürülmüştür. Bu yasayla eğitim-öğretim işlerinin ‎dinsel anlayışa göre değil bilimsel anlayışla düzenlenmesine başlanmıştır. Cumhuriyetimizin temel niteliklerine bağlı, fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür kuşakların yetiştirilmesini sağlamak hedeflenmiştir. Bu yasayla, halkçı eğitimi, karma eğitimi, parasız eğitimi, çağdaş eğitimi, eğitimin demokratikleştirilmesini ve toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışını sağlamanın yolu açılmıştır.  

Üçüncü yasa, hilafeti kaldıran 431 sayılı yasadır. 431 sayılı yasanın gerekçesinde, “T.C. içerisinde halifelik makamının bulunması ‎Türkiye’yi dış ve iç politikasında iki başlı olmaktan kurtaramadı. ‎Bağımsızlığında ve millî hayatında ortaklık kabul etmeyen Türkiye’nin, görünüşte bile olsa, dolaylı bile olsa ikiliğe tahammülü ‎yoktur… Hanedanın, halifelik kisvesi altında Türkiye’nin varlığını da ‎etkileyecek bir tehlike olacağı, büyük sıkıntılarla edinilmiş ‎tecrübelerle kesinkes belli olmuştur… Esasen halifelik, ilk İslam ‎devletlerinde ‘hükümet’ anlamında ve vazifesinde ortaya çıkmış ‎olduğundan; gerek dünya ile gerekse dinle ilgili olsun, kendisine ‎verilmiş olan bütün görevleri yerine getirmekle yükümlü olan bugünkü ‎hükümetler yanında ayrıca bir halifeliğin bulunuşunun sebebi ‎yoktur..” ‎ denilmektedir. 

Halk egemenliği anlayışını benimsemeyenler için hilafet, sembolik bir makam değil tam tersine İslam Şeriatının pratikte uygulayıcısıdır. Bu yasayla devletteki halkı temsil eden yönetim ve inancı temsil eden halife ikiliği ortadan kaldırılmış, yetkiler halk egemenliğini temsilcisi olan TBMM’ye ve onun belirleyeceği hükümete bırakılmıştır. Aynı zamanda, Cumhuriyette yaşayanların kulluk ya da tebaa anlayışı yerine yurttaşlığı benimsemeleri kolaylaştırılmıştır. Cumhuriyet yurttaşının, bir sorunla karşılaştığında, “Bu konuda halife ne diyor?” sorusunu sormak yerine “Bilim ne diyor? Yasalar ne diyor? Ben ne düşünüyorum?” sorularına öncelik verilmesinin kapısı açılmıştır. Bu yasayla cumhuriyet, bir kez daha laikliği ve çağdaşlığı öne çıkarmıştır; laik düzene geçişin en büyük adımı atılmıştır. Hilafetin kaldırılmasıyla, yalnız Türkiye’de yaşayanlar değil, dünyadaki tüm Müslümanlar, kendisine halife denen kişinin vesayetinden arındırılıp inançlarında özgür bırakılmışlardır.

Bu 429, 430 ve 431 sayılı yasalar, %30 kadarının din işlerinde yetişmiş milletvekillerinden oluştuğu bir mecliste kabul edilmiş olan yasalardır. Türkiye’nin laikleşip çağdaşlaşmasının en büyük ve önemli başlangıç adımlarından biridir. 

DİB, Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı, 3 Mart 1924 devrim yasalarının ruhuna yabancılaştıkları ölçüde laiklik, halk egemenliği ve cumhuriyet rejimi karşıtlığı artmaktadır. Oysa bu toplumun barış, huzur ve refah içinde yaşamasının anahtarı, bu üç kurumun kuruluş amaçlarıyla barışık hizmet vermeleridir.

[email protected]