Çok mu zor?

Pek çok konu, “çok mu zor” sorusuyla irdelenebiliyor. Öte yandan da, “çok mu zor” denecek hemen her konu için, “çok da kolay” demek de mümkün. “Çok mu zor” denecek güncel konuların başında da, herhalde, önce “insanı” sonra da, “doğayı” sevmek, insana ve doğaya saygılı olmak gibi konular geliyor.

Sahi, insanı sevmek, insana saygılı olmak çok mu zor? Kendini diğer insanlardan üstün görmemek, toplumsal cinsiyet eşitliğini benimsemek, insanlara ten rengine, etnik kökenine, inancına göre farklı davranmamak, … insanı insan olarak görmek çok mu zor? Doğayı sevmek, doğaya saygılı davranmak çok mu zor? Gülleri, çiçekleri, ağaçları, parkları, ormanları, hayvanları, dağları, ovaları, vadileri, gölleri, plajları, … sevmek, doğal alanlara sahip çıkmak, çok mu zor?

Türkiye’de, Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Yemen’de, … olanlara bakınca da, oldukça geniş kesimlerin “insanı/ doğayı” sevmedikleri, insan ve doğaya bir gıdım saygı duymadıkları görülüyor.

Örneğin maden ocaklarında, tersanelerde, inşaatlarda ve diğer işyerlerinde gerçekleşen iş kazaları, genelde işverenin insana değer vermemesinden, iş güvencesine yeterince önem vermemesinden, insan emeğini sömürmesinden ve üç kuruş daha fazla kazanmak için insan hayatını hiçe saymasından, kaynaklanmıyor mu?

Kan davalarının ve töre cinayetlerinin temelinde insan sevgisizliği yok mu?

İç çatışmalar ve ülkeler arası çatışmalar, insan ve doğa sevgisizliğinden, güçlünün karşısındakilere değer vermemesinden, sömürüsünü sürdürmek için yalan söylemesinden, insanın bilinçlenmesini engellemesinden, insanları birbirine düşürmesinden ve sömürüsünü pekiştirmek için gözünü bile kırpmadan insanı öldürebilmesinden kaynaklanmıyor mu?

Bu arada AKP iktidarında, insan yaşamına yönelik saldırılar her alanda artarken, doğa katliamları ve doğayı yok etme kalkışmalarının da hızla yaygınlaştığı görülüyor. Bergama’da yaşanan doğa katliamına, Kaz Dağlarında, Ebemçukuru’nda, Çaldağı’nda, HES’lerde, 3. köprü ve havaalanı inşaatlarında, nükleer santral yapılması istenen yerlerde ve de son olarak da Cerattepe’de devam ediliyor. Gezi Parkı eylemleri, doğa ve insan düşmanlığının en somut örneği olarak tarihteki yerini almış bulunuyor.

Doğa ve insan sevgisizliği, insanı ve doğayı vahşice sömürme dürtüsü, doğayı, dünyanın en zengin epidemik alanlarını yok edecek ve yöre insanının yaşamını alt-üst edecek maden arama kararlarını kolaylıkla aldırabiliyor. Bu kararların uygulanabilmesi için, doğanın yok edilmesi yanında, insanın canına zarar verilmesi bile göze alınabiliyor. Yurttaşı ve doğayı korumakla görevli güvenlik güçleri, rahatlıkla sömürgenlerin yanında yer alabiliyor. Birinci işlevi, topluma gerçekte ne olup bittiğini aktarmak olan basın mensuplarını bile, kendilerine, topluma ve mesleklerine yabancılaştırabiliyor;  Cerattepe doğa katliamını durdurmak için yapılan ve sonuna kadar yasal, demokratik ve vicdani olan eylemleri, yandaş basın, gazete manşetlerinde terör eylemi olarak yansıtabiliyor.

Her türlü sömürünün yaygın olduğu toplumlarda, doğa sevgisizliği ile insan sevgisizliğinin birbirini karşılıklı beslediği görülüyor. Oysa küresel sömürgenlerin dayattığı ve yerel taşeronların uyguladığı eğitim anlayışı olmasa, insanın, doğası gereği insanı ve doğayı sevmesi çok kolay. Toplumlara dayatılan eğitim anlayışı piyasacı, gerici, ırkçı ve cinsiyet ayrımcı olunca, insanın insanlığına yabancılaşması da kolaylaşıyor. İnsanlığına yabancılaşanın, insanı ve doğayı sevmesi, vicdan sahibi ve barışsever olması ise kolay olmuyor.

Tam da bu nedenle, AKP iktidarında, piyasacı ve gerici eğitimle insan ve doğa karşıtlığı atbaşı gidiyor.

İnsana ve doğaya saygılı olunması için, yurtta barış ve dünyada barışı sağlamak için, bu dünyanın doğal güzellikleriyle zenginliklerini hep birlikte ve kardeşçe yaşamak için, öncelikle bu tür eğitim anlayışına karşı çıkmak gerekiyor.

 

[email protected]