Çocuk hakları günü

Kasım ayı Türkiye için, 1 Kasım'da (1928) Yeni Türk harflerinin kabulü, 10 Kasım'da (1938) Atatürk'ün ölümü ve 24 Kasım öğretmenler günü gibi önemli günleri içermektedir. Kasım ayı, Dünya Çocuk Hakları Günü (20) ve Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü (25) gibi tüm dünya için önemli olan günleri de içermektedir. 

Son yıllarda toplumu giderek daha çok rahatsız eden olaylardan biri de, çocuk ve kadın haklarıyla bağdaşmayan gelişmelerdir. Hemen her gün gazetelerde çocuk haklarının ihlal edildiğiyle ilgili haberler çıkmaktadır.

Birleşmiş Milletler'in (BM) 20 Kasım 1989’da kabul ettiği, “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”nin ilk maddesine göre, “on sekiz yaşına kadar her insan çocuk” sayılmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 6b maddesine göre de, “Çocuk deyiminden; henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişi” anlaşılmaktadır.

Anayasa’nın 41. maddesine göre, “Devlet, … ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri” ve “her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri” almakla yükümlüdür. 61. maddesine göre de, Devlet, “… korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için de her türlü tedbiri almakla” yükümlüdür. Ancak AKP iktidarının çocuklarla ilgili sorumluluklarından, her alanda giderek uzaklaştığı görülmektedir. 

  • AKP iktidarında çocuk işgücü çoğaldığından, TÜİK 2012 yılından bu yana ilgili istatistikleri yayımlamaktadır. 292 bini 6-14 yaş grubunda olmak üzere 18 yaşın altında 1 milyon 185 bin çocuğun çalışma yaşamında yer aldığı tahmin edilmektedir. Bu çocuk işçiler, hiçbir hakka sahip olmadan alabildiğine sömürülmektedir. 
  • Çocuk yaşta evlendirmeler özendirilmektedir. Diyanet bile, 9-10 yaşındaki kızlar evlenebilir diyebilmektedir.
  • 2017 yılı ile 2018 yılının ilk 6 ayında, kayıtlara geçen gebe çocuk sayısı 21.957'dir.
  • Yandaş kuruluşlarda ortaya çıkan çocuk istismarları görmezden gelinmekte ya da küçümsenmeye/önemsizleştirilmeye çalışılmaktadır. 
  • TÜİK’e göre, 2014-2017 yılları arasında 7 bin 466’sı erkek, 51 bin 818’i kız olmak üzere toplam 59 bin 284 çocuk cinsel istismara maruz kalmıştır.
  • Cinsel suç işleyenlere, mahkemeler, sanıkların mahkemedeki “iyi hallerine” bakarak(!), ceza indirimi yapmaktadır.
  • Yargı reformu aldatmacasıyla cinsel ve istismar suçlarına ceza indirimi getirmeye kalkışılmaktadır. 
  • Berkin Elvan ve Rabia Naz gibi çocukları öldürenler, cezalandırılmak yerine korunmaya çalışılmaktadır.

BM’nin, 10 Aralık 1948’de kabul ettiği, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nin 26.2. maddesine göre, “Eğitim insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarıyla temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.”

“Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”nin 18.1 maddesine göre, çocuğun yetiştirilmesinden sorumlu kişiler, “her şeyden önce çocuğun yüksek yararını göz önünde tutarak hareket” etmelidirler. Bu sözleşmenin 29.1d maddesine göre de, “çocuğun, anlayışı, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitlik, ister etnik, ister ulusal, ister dini gruplardan, isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar arasında dostluk ruhu ile özgür bir toplumda, yaşantıyı, sorumlulukla üstlenecek şekilde hazırlanması” gerekmektedir. Ancak eğitim sistemimizde, aşağıda örneklendiği gibi, devlet olarak uyacağımızı belirttiğimiz bu ifadelerin tam da tersi yapılmaktadır:

  • Sık sık toplumsal cinsiyet eşitliğinin olamayacağı söylenmektedir. 
  • Toplumsal cinsiyet eşitliğini benimsetecek yaklaşımdan vazgeçilmiş ve bu konuya vurgu yapan maddeler yönetmeliklerden çıkarılmıştır. 
  • Farklı inançlara sahip aile çocuklarına, iktidarın Sünni-Hanefi inancı dayatılmaktadır.  
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, “din kültürü ahlak bilgisi dersi” zorunlu ders olamaz demiş olsa da, bu dersi zorunlu olmaktan çıkaracak girişim başlatılmamaktadır. 
  • Bakanlıktan, milli eğitim müdürlüklerinden ve de okullardan hemen her gün, çocuklara bu inancın dayatılmasına yönelik etkinlik haberi gelmektedir. 
  • Danıştay bakanlığın Ensar Vakfı ile yaptığı protokolü iptal etmiş olsa da, bakanlık benzer kuruluşlarla protokol imzalamaya devam etmektedir. 
  • Seçme sınavlarında, zorunlu olmaması gereken din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden soru sorulmaya devam edilmektedir. 
  • Ailenin tercihi olarak çocukların erken yaşta gideceği imam hatip ortaokulları açarak ve de liseye geçiş sınavıyla oynayarak daha çok çocuğun imam hatibe gitmesine çalışılmaktadır. 
  • Son verilere göre imam hatip ortaokullarında 781.785; liselerinde 498.002 ve açıköğretim imam hatip lisesinde de 107.897 olmak üzere toplamda 1.387.684 öğrenci imam hatipte okumaktadır. Ayrıca Diyanetin açıklamasına göre 4 milyon çocuk yaz aylarında açılan Kuran kurslarına gitmektedir. Bu çocuklar yukarıda değinilen sözleşmelerdeki gibi evrensel değerlerle değil, farklı inançlara hoşgörüyle bakmak üzere değil, ağırlıklı olarak  "kinin ve dinin davacısı” olacak öğretilerden geçmektedir. 
  • UNESCO 1995’te 16 Kasım’ı “Uluslararası Hoşgörü Günü” olarak belirlemiş olsa da, eğitim sistemimizde gerçekleşen hemen her uygulama, hoşgörüden uzaktır.  
  • Açıköğretim okullarında okuyan 1,5 milyon çocuk ile meslek okullarında okuyan 1,7 milyon çocuk, kendi yetenekleri doğrultusunda eğitim görememektedir.
  • Çocuk yaştaki kızlar türbana sokulmaktadır. 
  • Giderek karma eğitim uygulamasından uzaklaşılmaktadır. 
  • Okulöncesi çağındaki çocukların önemli bir bölümü, engelli çocuklar ve Suriyeli çocuklar, eğitim fırsatlarından yeterince yararlanamamaktadır.  

Ülkeyi bu hale getiren iktidar için, “Dünya Çocuk Hakları Günü” bir şey ifade etmemektedir. 

Çocuklarını bu denli mağdur eden bir toplumun geleceği nasıl olur?

[email protected]