Bir başka yolsuzluk: SBS

Yolsuzluk yalnız mali işlerle sınırlı değil ki. Bir işi yolu yordamıyla yapmadığınızda, o işte yolsuzluk olmaması mümkün mü? Adil, akıllı ve gerçekçi olunmaması da yolsuzluk olasılığını artırıyor. Hele bir de işin içine, girişimcilik ve rekabet ile hırs ve kin girdiğinde, haddini bilmezler ya da kifayetsiz muhterisler olduğunda yolsuzluk için verimli bir ortam oluşuyor. Kurum ve kuruluşlarda kadrolaştığınızda, kişileri yetkin oldukları için değil de, yandaş oldukları için kilit görevlere getirdiğinizde, yolsuzluk ortamı için doğal koşullar da hazırlanmış oluyor. Bu nedenlerle AKP iktidarında her türlü yolsuzluğun örneklerini görmek mümkün oluyor.

Yolsuzluklar da buzdağı gibi görünen yüzü, ortaya çıkan yolsuzluklar, görünmeyen yüzü yanında hiç kalır. Gezi eylemleri, AKP’nin kağıttan kaplan olduğunu göstermese, buzdağını bile zor görürdük.

Şimdi de, geçen yıl Haziran ayında yapılan Seviye Belirleme Sınavı (SBS)’ındaki yolsuzluk ortaya saçıldı. Hoş, SBS-sınav yolsuzluğuna yeni bir yolsuzluk demek de pek mümkün değil.

Sınavlarda, sınavı hazırlayanların neden oldukları ile sınava katılanların yaptıkları gibi iki türlü yolsuzluk olabiliyor. Sınava katılanların yapabilecekleri tek yolsuzluk var, kopya çekmek. Tek yolsuzluk kopya da, kopyanın da çeşitleri var. Bireysel olabiliyor, iki kişi arasında gerçekleşebiliyor, sınav gözetmeninin işin işine girmesiyle sınav salonunda olabiliyor örgütlü bir iş olarak sınav soruları önceden ele geçirilebiliyor. Kopya, ahlaksızlık ve yasal olarak suç olsa da, yakalanamayanlara büyük avantaj sağlıyor. Girişimcilik ve rekabet, hırs ve muhterislik, ahlaken zayıf kişileri bu riski almaya yönlendiriyor.

Sınav yolsuzluklarında, bir ayrımcılık da oluyor. Kopya yapan, yakalanınca cezalandırılıyor. Sınavı hazırlayanlar yolsuzluk yapınca, genelde bir cezalandırma süreci işlemiyor. Sorumlular, bir önceki ÖSYM başkanı Ünal Yarımağan hariç, genelde görevlerinden istifa etmeyi bile akıllarından geçirmiyor. 2010 yılında yapılan KPSS’de (kopya çeken) 500 kişi tam puan alınca, kabak ÖSYM başkanının başına patlamış, istifa etmek zorunda kalmıştı. AKP bu olayı fırsat bilmiş ÖSYM’nin başına da cemaatçi olduğu bilinen kişiyi getirmişti (bu noktada da, insan merak etmekten kendini alıkoyamıyor: AKP’nin hedefinde yalnız yargıdaki ve polisteki cemaatçiler mi var, yoksa bu iş YÖK’e ve başka kurumlardakilere kadar uzanacak mı?)

Sınavı hazırlayanlardan kaynaklanan yolsuzluk türü de çok. Sınavlarda yanlış soru sorulabiliyor bazı sorular iptal edilebiliyor. Bu tür olaylar insani nedenlerle sehven (yanlışlıkla) yapıldığından pek sorun olmuyor. Bazen hatalı sınav kitapçıkları hazırlanıyor. Bazen sınav değerlendirmelerinde yanlış yapılıyor. Sınav devam ederken sorular internetten yayınlanıyor. Bazen soruların şifreli olarak hazırlanıp şifrenin sınava gireceklere hizmet hareketi olarak servis edildiği suçlamaları oluyor. Bazen, 2013’te komiser yardımcılığı sınavında olduğu gibi, soruların önceden kimilerine verildiği söylentileri çıkıyor. Bu tür suçlamaların AKP’nin ÖSYM’de kadrolaşmasından sonra hızla çoğaldığı ve suçlamalar çoğaldıkça ÖSYM başkanının koltuğuna daha da sıkı sarıldığı görülüyor.

SBS yolsuzluğu da bir başka aymazlık olarak yaşanıyor. Son SBS’de 718 öğrencinin yabancı dil puanının yanlış hesaplandığı ortaya çıkmıştı. Bakanlık, yanlışlığı kabul etmişse de, yanlış puan hesabından doğacak haksızlıklara aldırmayıp puanların yeniden hesaplanmasına yanaşmamış ve olayı geçiştirmişti. Haksızlığın farkında olan ve düzeltilmesini isteyen bir kişinin açtığı dava sonucunda, Ankara 18. İdare Mahkemesi, oybirliği ile, “sınav sonuçları kılavuza uygun olarak değerlendirilmemiştir” kararına vararak yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Şimdi ne olacak sorusunun yanıtı, doğal koşullarda belli: Daha önceki hesaplama yanlış olsa da, okullara yerleşenler, müktesep hak elde etmiş olduklarından girdikleri okullarda okumaya devam edecek. Yeni (ve doğru) hesaplama sonunda bir yerleri kazananlar da, kazandıkları okula kayıt yaptıracak. Bir önceki yerleştirmede A okulunu kazanan, yeni yerleştirmede B okulunu kazandığını gördüğünde, isterse kaydını o okula aldıracak.

Böylesi bir olay Batı’da olsa, ilgili bakan çoktan istifasını vermişti bile. Tabii ki burası Türkiye, dönem AKP dönemi! Muhtemelen bakan koltuğunu daha da sağlamlaştıracak (açık büyüdükçe itaat da artıyor ve koltuk da o denli sağlamlaşıyor). Ya 18. İdare Mahkemesi, cemaatçi görülüp tasfiye edilecek ve öyle bir karar verilmemiş olacak ya da bu anlama gelen bir yol bulunacak.

Mağdur olacak çocuklar mı ne olacak? Kimin umurunda? Çocukları bir nebze umursayan, 4+4+4 gibi piyasacı ve gerici bir sistemi ve SBS yerine TEOG’yi getirir mi, sınavlarda din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden soru sorar mı?

[email protected]