AKP’li İstanbul seçmeninin ikilemi (II)

İstanbul’un vicdanlı ve sağduyulu AKP’li seçmeninin bir ikilemi de, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBBB) adayının Binali Yıldırım olmasından kaynaklanıyor. İşin özünde, AKP’li seçmen de, Yıldırım’a, muhalif partililerin baktığı gözle bakıyor.

Yıldırım’ın kaderini R. T. Erdoğan’ın belirlediği görülüyor: Örneğin Yıldırım,

  • 1994’te İDO Genel Müdürlüğüne getiriliyor.
  • 22. dönemde İstanbul’dan aday yapılıp milletvekili oluyor.
  • Ulaştırma Bakanlığına getiriliyor.
  • 23. dönemde Erzincan’dan ve 24. dönemde ise İzmir’den aday yapılıp milletvekili seçiliyor.
  • İzmir BBB adayı yapılıyor.  
  • 26. dönemde de İzmir’den aday yapılıp milletvekili seçiliyor.
  • Davutoğlu aniden AKP Genel Başkanlığı ve başbakanlıktan istifa ettirilince, bu görevlere getiriliyor.
  • 25 Mayıs 2013’te İzmir Türkçe Olimpiyatlarında Fetö'ye methiyeler düzen Yıldırım, Başbakan olarak, yaklaşık 130 bin kamu görevlisiyle 16 bin askeri okul öğrencisinin yanında Fetö'yle ilişkisi olmayan barış isteyen akademisyenlerini de “yargısız infaz” ile işlerinden okullarından atılmasını sağlayan OHAL KHK’lerini imzalıyor.
  • Başkanlık sistemini benimseyip başbakanlığı bırakıyor.
  • Önce TBMM başkanı ve son olarak da İBBB adayı yapılıyor.

Habertürk ekranlarında, İmamoğlu ile canlı yayına çıkma konusunda sorulan soru üzerine, Yıldırım, bu nedenle, “Tek başıma bir karar veremem” diyor!

AKP’li seçmen, başta Kadir Topbaş olmak üzere seçilmiş pek çok AKP’li belediye başkanı istifa ettirilmiş olduğundan, Yıldırım’ın seçilmesi halinde, İstanbul halkının istek ve beklentilerindense, R. T. Erdoğan’ın istek ve beklentilerine göre hareket edeceğini de biliyor.

Vicdanlı ve sağduyulu AKP’li seçmen, Belediye başkanı Ali Müfit Gürtuna’nın 1999 yılında, akrabalarına İDO’nun büfelerini dağıttığı için Yıldırım’ı görevden aldığını da, Yıldırım’ın bakanlığı sırasında ailesinin hızla zenginleşip pek çok şirket ve gemi sahibi olduğunu ve gemilerinin başka ülkelerin bayrağını taşıdığını da gazetelerden okuyor. 22 Temmuz 2004 günü yaşanan ve 80 yolcunun yaralanıp 41 yolcunun vefat ettiği Pamukova Tren Kazası sonrasında, demokratik geleneklere uymayıp Yıldırım’ın ulaştırma bakanlığı görevinden istifa etmemesini hâlâ unutamıyor. AKP’nin göreve getirdiği eski THY genel müdürünün kitabından, yeni İstanbul Havalimanının yapılmasıyla ilgili gerçekleri ve B. Yıldırım’ın buradaki sorumluluğunu öğrenince, afakanlar basıyor.

Vicdanlı ve sağduyulu seçmenin Yıldırım ile ilgili kaygıları, 31 Mart seçimleri sürecinde ve sonrasında, aşağıda örneklenen söylem ve eylemler nedeniyle de giderek pekişiyor:

  • AKP’nin Topbaş’ı yerine getirdiği İBBB, 31 Mart seçimlerinden sonra, “kaydı düşürülen seçmenlerin de soy ismi tarandığı zaman AK Parti'ye oy veren kişiler olduğunu görebiliyoruz” diyebiliyor.  
  • Yıldırım, sandık başkanları için, “Bakıyor gelen seçmene AKP’ye oy verecek gibi, pusulayı vermiyor” diyebiliyor.  
  • Yıldırım, seçim etkinliklerini, tüm toplumun bilgisi dışında sürdürme çabasıyla yalnız yandaş basına haber veriyor. Yandaş basın da yalnız uygun olan kısımları yayınlıyor. Toplum, Yıldırım'ın bir cemaati ziyaret ettiğini, cemaatin yayınından öğreniyor. Bu yayında, ayrıca Yıldırım’ın, toplumun genelini rahatsız eden açıklamalarıyla tanınan Cübbeli Ahmet olarak bilinen kişiyle hararetli görüşme yaptığı görülüyor.
  • CNN Türk ekranlarındaki Tarafsız Bölge adlı programda İmamoğlu belediyedeki yolsuzlukları açıklayacakken programa son veriliyor. AKP kanadından bu uygulamaya bir eleştiri gelmeyip üstelik destek geliyor: AKP’nin anayasa profesörü ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu üyesi milletvekili Burhan Kuzu, programın yürütücüsü için, “Cumhurbaşkanımızın da tarif ettiği, özlediğimiz yerli, milli, cesur, özgür, bağımsız ve tarafsız gazeteci” diyebiliyor.  
  • İmamoğlu’nun söylemediğini söyledi, yapmadığını yaptı diye gösteren TV kumpasları kuruluyor.
  • YSK, "sandık kurullarının belirlenmesinde usulsüzlük" yapıldığı gerekçesiyle yalnız İBBB seçimini iptal ediyor. YSK, ilçe seçim kurulu başkan ve üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunsa da bir süre sonra bu duyuruyu geri çekiyor. Bu durum, ortada bir suçun olmadığını ve iptal kararının hukuksal değil siyasal bir karar olduğunu bir kez daha gösteriyor. Bu arada sandık kurullarını AKP iktidarı belirlemiş bulunuyor. Her sandıkta en az bir AKP’li görev yapıyor. İlgili tutanaklarda bu AKP’lilerin de imzası bulunuyor. Hiçbir sandık üyesi oy sayımına itiraz etmiyor. YSK’nın kararında oylarla ilgili olarak “yanlış sayıldı, oylar çalındı” gibilerinden bir ifade de bulunmuyor. Buna karşın iktidar yetkilileri, her fırsatta oylar çalındı diyebiliyor. YSK’nın 250 sayfayı bulan kararını okumadığını ifade eden Yıldırım, ortalık yandaş basın ve televizyondan geçilmediği halde, “Mecburdum… Sesimi duyuramadığım için çaldılar dedim” açıklamasını yapmış olsa da, “Maalesef sizin verdiğiniz oylar iç edildi, çalındı. O anları ben yaşadım. Götürüp bana attığınız oy başkasına yazıldı” diyebiliyor! Bu tür söylemler Yıldırım ve AKP yetkilileri tarafından, iftarda, camide TV ekranlarında, her yerde insanların yüzüne baka baka tekrarlanıyor. YSK’nın kararı üzerine bir AKP milletvekilinin, dayanamayıp hukuk vurgusu yaparak, “Aksi takdirde tuttuğumuz oruç bizi kurtarmayabilir” uyarısına bile aldırılmıyor.
  • Yıldırım, belediyenin otopark işletmesi İSPARK’ın zarar etmesiyle ilgili olarak, yolsuzluk yapılmış diyemiyor, “Benim de kafama yatmıyor” diyor!
  • Bir AKP'li bakan yardımcısı, “Bir Yunan'ın İstanbul'a başkan olmasıyla ekonomi düzelmez” diyebiliyor.
  • İstanbul’daki AKP’li bir belediyenin başkan yardımcısı, camide konuşarak, “Bize oy vermezseniz din elden gider” diyebiliyor!
  • YSK’nın iptal kararı veren bir üyenin abisi, Yıldırım’ın Personel Daire Başkanı yapılıyor!
  • Tarafsız olması beklenen Cumhurbaşkanı tüm gücüyle Yıldırım’a destek veriyor.
  • Seçilememe kuşkusu artıkça, 17 yıllık AKP iktidarının sonunda 5-6 milyon işsiz varken, İstanbul’da her ay 40 bin kadar kişi işsiz kalırken ve de ekonomi her gün daha da kötüye giderken Yıldırım coşup “Her yıl 100 bin İstanbulluya iş bulacağız” gibi vaatlerde bulunmaya başlıyor.

Yukarıda örneklenen gerçeklerden, söylem ve eylemlerden rahatsızlık duyan vicdanlı ve sağduyulu AKP’li İstanbul seçmeni, partisinin İBBB’yi bırakmama hırsını da görüyor. Parti yetkililerinin gerçeklerle bağdaşmayan söylemleriyle öncelikle AKP’li seçmeni küçümsemiş olduklarını da biliyor. “İSKİ’de 124 yönetici, 874 makam aracı” olduğu ve Ankara’da, iki yıl önce 1 milyara yapılmış olan ihalenin 31 Mart seçimlerinden sonra 180 milyona yapıldığı gibi haberleri okudukça kuşkuları artıyor.

Bilindiği gibi Mısır’da “Arap Baharı” denen kitlesel direniş başladığında, ABD bu demokratik hareketi kösteklemek için Mısır Genelkurmay Başkanı Sisi’yi harekete geçirmişti. Sisi, Mısır lideri Mübarek’i tutuklatıp halkın büyük çoğunluğunun boykot ettiği seçimler sonunda Mursi’nin Cumhurbaşkanı olmasını sağlamıştı. Dünyadaki en radikal İslam örgütlerinden biri olan Müslüman Kardeşlerin lideri Mursi, Mısır’ı bir şeriat devletine dönüştürmeye kalkışınca, bir yıl sonra kitlesel karşı gösteriler başlamıştı. Sisi, yine devreye girip bu kez de Mursi’yi tutuklamıştı. Mursi Cumhurbaşkanıyken, 9 yaşındaki kızların evlenmesini yasalaştırması ve “ölen eşle 6 saat içinde cinsel ilişkiye girilebilir” ifadesini anayasa maddesi haline getirmeye çalışması gibi akıl-almaz işlere kalkışmıştı.

Mursi’nin geçen günlerde ölmesi üzerine, bizde de akıl-almaz bir şey oldu: İktidar mensupları, diyanet ve bazı üniversiteler, Mursi’ye “Şehit” deyip gıyabi cenaze namazı kıldılar.

Mursi’ye şehit muamelesi yapılması vicdanlı ve sağduyulu AKP’li İstanbul seçmeninin rahatsızlığını ve içinde bulunduğu ikilemi daha da derinleştirdiği görülüyor: “Bu zihniyetin desteklediği Yıldırım’a nasıl oy veririz” diyenler artıyor.

AKP’li İstanbul seçmeni, Yıldırım’a oy verirse, Yıldırım’ın değil de R. T. Erdoğan’ın fiilen İBBB gibi davranacağını ve iktidarın daha da gericileşip diktatörleşeceğini; oy vermezse, yetkililere gerçeklerle bağdaşmayan söylemlere kanmadığını göstermiş olacağını ve iktidarın aklını başına toplayabileceğini biliyor.

23 Haziran’da, ülkenin geleceğini vicdanlı ve sağduyulu seçmenin belirleyeceği görülüyor.

[email protected]