19. Şura ve Cumhurbaşkanı!

MEB merkez örgütü, 1926 yılında çıkarılan bir yasayla ilk kez yapılandırılmıştı. 1933 yılındaki yasa değişikliğiyle, merkez örgüte yeni birimler eklenirken, bakanlığa önerilerde bulunmak üzere Milli Eğitim Şurası (MEŞ) oluşturulup belirli aralıklarla toplanması öngörülmüştü. İlk şura, Hasan Ali Yücel’in bakanlığında 1939 yılında toplanmıştı. Son 19. Şura ise, Salı günü başladı bugün bitiyor.

“Tabii” ve “davetli” üyelerden oluşan MEŞ’in çalışma yöntemi ile kimlerin üye olacağı gibi ayrıntılara, ilgili yönetmelikte yer verilmektedir. AKP,  8 Eylül 1995 tarihli MEŞ yönetmeliğini, 3 Ağustos 2006’da,  4 Mayıs 2010’ta ve 8 Temmuz 2014’te değiştirip ardından da aynı yıllarda 17’inci, 18’inci ve 19’uncu şuraları topladı. Yönetmelik değişiklikleri, devlet kurumlarında olduğu gibi, şuranın da AKP’lileştirilmesini sağladı.  

AKP iktidara gelmeden önce 15 bin kadar üyesi olan ve AKP iktidarıyla palazlanıp üye sayısı 300 bine yaklaşan Eğitim Bir Sen (EBS), nedense, eğitim emekçilerindense din hizmetleri emekçilerinin kurduğu bir sendika gibidir. AKP’ye neredeyse hiçbir konuda muhalefet etmeyen ve ücret artışı bile istemeyen bir sendikadır. Çağdaş değerlerden ve çağdaş eğitim anlayışlarından hemen hiçbirini benimseyemeyen, aklı fikri dini değerlerin öne çıkarılmasına ve din toplumu yaratılmasına odaklanmıştır. EBS, AKP şuralarının hem kanaat önderi hem de motorudur. Şuradaki davetli üyelerin yüzde 90 kadarı, belki de daha fazlası, AKP’nin göreve getirdiği bürokratlarla yandaşlardan oluştuğundan, şuraya,  ağırlıklı olarak EBS’nin önerileri ile Cumhurbaşkanı’nın şuradaki konuşmasının damga vuracağı, ilk günden belli olmuştur.     

Cumhurbaşkanı’nın şuradaki konuşması ise, yeni Türkiye’nin kandırılan ve de dinselleştirilmiş bir toplum olacağını gösteren örneklerle doludur. Örneğin Cumhurbaşkanı iktidara geldiklerinde, “2002’de toplam derslik sayısı 346 bin idi. Bunların tamamı Cumhuriyet döneminde yapılmamıştı, Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine kalan dersliklerdi. Her ikisi 346 bin idi” diyor! Sanırsınız ki dersliklerin önemli bir bölümü Osmanlıdan kalmış! Oysa cumhuriyet kurulduğunda 4.894 ilk ve 116 ortaokulda 351.835 öğrenci ve 87 lisede de 7.788 bin öğrenci vardır. AKP iktidara gelmeden bir önceki (2000-2001) yılda ise 34.993 ilköğretim okulunda 10.310.844 öğrenci ve 6.065 lisede de 2.312. 271 öğrenci okumaktadır (bkz. Türkiye Eğitim Sistemi, Ütopya Yayınevi). Bu nedenle, Osmanlıdan kalan derslik sayısı, toplamın yüzde onundan bile çok azdır.

Cumhurbaşkanı, “Anadolu’nun yoksul gariban insanının kanını emen, emeğini sömüren” olarak nitelediği dershaneleri kapatmakla övünüyor. “Bakanlığımız hafta sonlarında, isteyen öğrencilere, okullarımızda ücretsiz takviye kursları verecek dedik, bunun uygulaması belli yerlerde başladı ve Türkiye geneline yayılacak” diyor! Ancak daha tam dershaneler kapanmadan, bazı ilkokulların birinci sınıflarında bile, 5 yaşındaki çocuklara aylık 300-350 liraya etüt saatlerinin düzenlendiğini bilmezden geliyor. Çankaya’nın göbeğindeki bir okulda, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi öğretmeninin öğrencilerine sınavlar için “okunmuş pirinç” satmaya başladığını duymazdan geliyor.

Bilindiği gibi, matematik gibi bilimsel derslerin içeriğini hafiflettiler. Güzel sanat derslerinin ders saatlerini kıstılar. Ortaöğretime ve yükseköğretime geçişte yapılan tek sınavları çoklu sınavlara dönüştürdüler. Zorunlu öğretim sürecinde öğrencinin açıköğretim, imam hatip ve meslek liselerine gitmelerine yol açıp bilişsel ve duyuşsal gelişimlerini kısıtladılar. Okullarda okunmuş pirinçle sınava hazırlanma dönemi başladı. Cumhurbaşkanı, “Sınav kazanmak için değil, öğrenmek için eğitim. Test çözebilmek için değil, bilgi edinebilmek için eğitim. Sınıf geçmek için değil, bilgiye ulaşmak için eğitim” diyebiliyor!

Düşünen, eleştiren ve araştıran öğrenci yetiştirme hedefini, ortaöğretim yönetmeliğinden çıkardılar. İlk ve ortaöğretim çocuklarını, Allah ve günah korkusuyla ve akıllarını dumura uğratacak bir şekilde yetiştirmeye başladılar. Şimdi de bu anlayışı anaokuluna yaymak istiyorlar. Sonra da Cumhurbaşkanı, “Cumhurbaşkanı olarak en büyük arzum kendine güvenen gençlerimizin yetişmesidir” diyebiliyor!  

Sistem, hadislerle 1400 yıl öncesinin değerlerini bilen öğrenciye Anadolu liselerinin kapısını açıyor, bilmeyenleri zorla imam hatibe gönderiyor. Cumhurbaşkanı, “Eğitimin insan formatlama aracı olarak kullanılmasına bizim tahammülümüz yok” diyebiliyor!

Cumhurbaşkanı, “Türkiye 12 yıllık başbakanlığım döneminde önümüze çıkan, bizim için önemli olan, güçlü nesillerin nasıl yetiştirileceği ile ilgili çok konuşuldu. Şura bu işin finali olacak” derken de, güçlü neslin, dindar, dininin ve kinin davacısı olan gençlik olacağı belli oluyor. 

Bunların ne yapacağı belli de, laik, bilimsel, kamusal ve parasız eğitimden yana olanlar, ne yapacaklarını biliyorlar mı?

[email protected]