16 Nisan’ın öğretileri!

16 Nisan oylaması, pek çok öğretileri kendi içinde barındırıyor. Öncelikle, toplumun tümünü ilgilendiren bir konuda, ne yazık ki Türkiye’nin karpuz gibi ikiye bölündüğünü öğreniyoruz.

Karpuzun bir yarısı, genelde egemenliğinin ayrımında olup buna sahip çıkan ve yetkilerin bir tek kişide toplanmasını benimsemeyen, egemenlik, demokrasi, hukuk, insan hakları gibi değerler üzerinden oy verip “HAYIR” diyen seçmenden oluşuyor. Bu kesim palavralara kanmıyor, hakaretlere, yıldırmalara ve saldırılara aldırmayıp ne istediğini bilerek sandığa gitmiş bulunuyor.

Karpuzun öbür yarısını ise, genelde egemenlik derdi olmayan, tüm yetkilerin bir tek kişiye verilmesinin ayrımında olmayan, bu duruma aldırmayan ya da sevdiği lider istediği için oy verip “evet” diyen seçmen oluşturuyor. Bu kesim, AKP’den nemalanan ya da başkanlık sisteminin nelere kadir(!) olduğunu bilerek oy verenler dışında, her koşulda lidere bağımlı olanlardan oluşuyor. Üniversiteli bir kız öğrencinin dediği gibi, “Liderini sevdiği için ona inanıp onun dediğini” yapanlar da, AKP’nin kadın ayrımcılığının ve kadını eve kapama eğiliminin ayrımında olmayıp bayrak sallayarak evet çıkmasına sevinen kadınlar da, neyi oyladığına aldırmadan “evet” diyenler de bu bağımlılardan çıkıyor. Bağımlılıktan kurtulamayanlar arasında öğrenim görmüş kişilerin sayısal büyüklüğü, eğitim sisteminin en temel işlevini yerine getiremediğini, kişiye düşünme, sorgulama ve aklını kullanma becerilerini bile kazandırmadığını gösteriyor.

Bağımlı seçmen, lideri A dediğinde de ona inanıyor, daha sonra aynı konuda B dediğinde de ona inanıyor: Düşünmüyor, sorgulamıyor; itaat ediyor. Örneğin MHP seçmeninin önemli bir bölümünün, Bahçeli, “Cumhurbaşkanı olamaz” deyince oy vermediği kişiye, Bahçeli, “Başkan olur” deyince, oy verdiği anlaşılıyor. Lidere bağımlı olanların, 16 Nisan öncesinde anayasa değişikliğiyle ilgili gerçekler ve olası tehlikeleriyle ilgili açıklamalara karşın, kendilerini öğrenmeye kapamış olduklarını öğreniyoruz. Bu kesim bir bakıma, Amerika’nın “Bizim oğlanlar başardı” dediği 12 Eylül darbecilerinin, Amerikancı Turgut Özal’ın ve ABD’nin Ortadoğu Projesi Eş-başkanının benimseyip gerçekleşmesi için katkı verdikleri biat kültürünün ürünü oluyor. Evet oylarının yüzde 50’yi geçtiğinin kesinleştiği 17 Nisanın, köy çocuklarını okuyan, düşünen ve örgütlenip hak arayan yurttaşlara dönüştüren köy enstitülerinin açılış gününe denk gelmesi, bu enstitülerin neden kapatılmış olduğunu da açıklıyor.  

Bu süreçte Yüksek Seçim Kurulu’nun da yandaşlığa soyunduğunu, 2014 seçimlerinde, AKP’nin başvurusu üzerine bir mühürsüz oy pusulası için seçimi iptal ederken, 16 Nisanda sayım sırasında mühürsüz pusulaları geçersiz saymasından öğreniyoruz. Yerli kaynaklardan da, kurucu üye olduğumuz Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Kurumu’nda da, 16 Nisan sürecinde demokratiklikle bağdaşmayan birçok uygulamaların yapıldığını öğreniyoruz.  

Tüm hakaretlere, tehditlere, saldırılara, başta TRT olmak üzere yandaş medyaya ve özellikle MHP seçmeninin desteğine karşın, AKP’nin pek çok şehirde 2015 Kasım seçimlerinde aldığı oyun epey altında oy aldığını da öğreniyoruz. Bu durum, AKP seçmeni içinde azımsanmayacak bir bölümün tek adamlığa karşı çıktığını ve anayasa değişiklikleri uygulamaya konduğunda, tek adamlık uygulamasında aşırıya kaçılması durumunda, AKP’den büyük bir kopuşun olacağını gösteriyor.    

Bölünen karpuz parçalarının birbirine çok yakın oluşu, “Evet” diyenlerin pek kazanmadığı gibi, “Hayır” diyenlerin de pek kaybetmediği anlamına geliyor. Evet-hayır arasındaki küçük oy farkı, anayasa değişikliği konusunda toplumsal uzlaşının olmadığını ve bu nedenle değişiklikle elde edilen yetkilerin dengeli bir şekilde kullanılmaması durumunda toplumsal barışın ve bölünmenin daha da derinleşeceğini gösteriyor. Ancak anayasa değişikliğini kotarıp kıl payı evet alanların, oylama sonuçlar belli olduğunda,  "Aç tavuk kendini buğday ambarında sanırmış. Boşuna uğraşmayın. Atı alan Üsküdar’ı geçti haberiniz yok" demesi, hem olayın anayasa değişikliği falan değil atı alıp bir yerlere, örneğin 2023’e, gitme davası olduğunu hem de toplumsal uzlaşıya, en azından bir süre daha önem verilmeyeceğini gösteriyor.  

16 Nisan oylaması, 15 Temmuzda ortaya çıkan Fetoya bağımlılık durumunun bir benzerinin büyük oranda AKP ve MHP seçmeni için de geçerli olduğunu öğretiyor. Bu iki kurumun siyasal partidense cemaate benzediği ve dünya yıkılsa bu seçmenlerin (en azından şimdilik) liderlerini sorgulamayacak ve onlara bağımlı kalacak. Bu bağlamda öğrenilmesi gereken bir başka konu, “HAYIR”cıların, ne yapıp edip liderini sorgulamayan kesimlere ulaşmayı ve onlarla etkili iletişim kurmayı öğrenmeleri gereği oluyor.

[email protected]