16 Nisan oylaması ve eğitim sistemimiz

Demokrasi tarihimizin belki de en yaşamsalı olan 16 Nisan oylamasında, az buz değil, 7 milyon seçmen-yetişkin oy kullanmamış, en temel ve basit bir yurttaşlık görevini yerine getirmemiş! Oylama sonucunun evet/hayır olması, onlara bir şey ifade etmemiş!

Yurt dışında yaşayan yaklaşık 3 milyon Türkiyeli seçmenin de, yarısı oylamaya katılmamış. Bu yurt dışındaki seçmenimiz, genelde daha iyi iş eğitim ve sağlık olanakları buldukları, göreceli olarak daha nitelikli hukuk ve demokratik düzende yaşadıkları için oradalar ve bu nedenle de emekli olanlarında bile dönenler çok değil.  Bu Türkiyeli seçmenlerin % 60’ı, bizden daha demokratik bir düzenin nimetlerinden yararlanırken, bize halk egemenliğini değil diktatörlüğü layık görüp, “evet” oyu veriyor.  

Bir araştırmaya göre,16 Nisanda Türkiye’de kullanılan evet oranı, seçmenin öğrenim düzeyi yükseldikçe düşmüş (bu konuda yurt dışındaki seçmenle ilgili bir veri varsa da ben bilmiyorum). İlkokul mezunu ve daha alt düzeyde öğrenim görmüş olanlar % 70, ortaokul mezunları % 57, lise mezunları % 42 ve yükseköğrenim görmüşler de % 39 oranında evet demiş. Bu oranlara bağıl değerleri üzerinden bakınca, bardağın yarısı [1] dolu gibi görünüyor. Oysa bu oranlara mutlak değerleri üzerinden bakıldığında ise, bardağın yarısının bomboş olduğu görülüyor. Öncelikle lise mezunları ile yükseköğrenim mezunlarının evet oyu oranlarının birbirine çok yakın olması, liseden sonraki 4 yıllık öğretimin anlamlı bir fark yaratmadığı anlamına geliyor. Ayrıca yükseköğrenim görmüş her üç kişiden birinin, yurttaşlık, bireysel egemenlik, halk egemenliği, demokrasi kavramlarını içselleştiremediği ya da önemsemediği ve de kendi geleceği ile toplumun geleceğini, başkanlık seçimi 2 yıl sonra yapılacağı için bugünden kimin olacağı bilinmeyen bir kişiye emanet etme aymazlığında bulunduğu anlamına geliyor.

Bu durumda, bir yandan yükseköğretim görmüşlere, Yunus Emre’nin “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir/ Çün kendini bilmedin, bu nice okumaktır?” sorusunu sormak gerekiyor. Öte yandan da, eğitim sistemimizi irdelemek, 70 yıldır çok partili sistemle yönetilen bu ülkenin yetkililerine, “Bu ne biçim lise/üniversite eğitimi” diye sormak gerekiyor.

Türkiye’deki seçmenimizin-yetişkinlerimizin 16 Nisan oylamasındaki eğilimi, OECD’nin, 2016 yılında yaptığı “Yetişkinlerin Becerileri Araştırması" [2] raporunun Türkiye ile ilgili bulgularını anımsatıyor. OECD’nin bu raporuna göre, Türkiye’de yetişkinler sözel beceriler, sayısal beceriler ve teknoloji yoğun ortamlarda problem çözme becerileri olmak üzere üç beceri alanında da OECD ülkeleri ortalamasının oldukça altında bir performans sergilemiş. Sözelde OECD ortalaması 268, bizimki 227, sayısalda OECD ortalaması 263, bizimki 219, her iki alanda da bizden düşük ortalaması olan Şili ve Endonezya var. Teknolojik beceride durum daha da vahim: OECD ortalaması 31 bizimki (yanlış okumuyorsunuz sadece) 8.

Türkiye’de yetişkin nüfusun % 12,7’si 1. düzeyin altında, % 331’i ise 1. düzeyde yeterlik göstermiştir. Bu oranlar OECD ortalamasında % 4,5 ve % 14,4’tür. Sözel becerilerde 1. düzey olarak tanımlanan yeterlik düzeyinde yetişkinlerin yazılı sözcükleri tanıyabilmesi, bir cümleyi anlayabilmesi ve kısa bir metni anlayabilmesi beklenmektedir.  Bu arada, Türkiye’deki yetişkinlerin yalnızca % 0,5’i sözel becerilerde en üst yeterlik düzeyleri olan 4. ve 5. düzeyde performans gösterebilmiştir, bu düzeydeki OECD ortalaması ise % 10,6’dır. Yetişkinlerimizin, uzun ve karmaşık bir metindeki bilgiyi yorumlama, sentezleme ve başka bir bilgi ile birlikte yorumlama gibi zihinsel süreçleri yönetebilmesi beklenen 4. düzeydeki bu başarısızlığı oldukça düşündürücüdür. Bu beceri üniversite mezunu yetişkinlerimizde bile düşüktür, ancak %2,7’dir, üniversitelilerin bu düzeydeki OECD ortalaması ise % 20,9’dur. Sayısal beceri durumu da iç karartıcıdır. Türkiye’deki yetişkinlerin % 50,2’si 1. düzey ve altında performans göstermiştir, bu düzeydeki OECD ortalaması ise % 22,7’dir.

Kişilere yurttaşlık anlayışı ile sözel, sayısal ve teknolojik beceriler kazandırmayan eğitim sistemimize ve OHAL düzeninde yandaş medyanın saldırış altında yapılan oylamada “hayır” diyen yurttaşlar, çocuklarını piyasacı, gerici, ırkçı ve cinsiyetçi eğitimin etkisinden koruma bilincini gösterdikleri sürece, günümüzün ve geleceğin umudu oluyor.    


[1] Bilindiği gibi, yarısına kadar su dolu bardağa bakanlar içinde, genelde eleştirel yaklaşanlar, “Bardağın yarısı boş” derken, diğerleri “Bardağın yarısı dolu” demektedir.

[2] OECD’nin “Yetişkin Yeterliklerinin Uluslararası Değerlendirilmesi” programı çerçevesinde 33 ülkede, yetişkinlerin (yazılı metinleri anlama, değerlendirme ve kullanmayı içeren) sözel becerilerini, (matematiksel bilgi ve fikirlere ulaşma, onları kullanma ve yorumlamayı içeren) sayısal becerilerini ve teknoloji yoğun ortamlarda problem çözme becerilerini ortaya koyma amacıyla, en düşüğü 1. düzeyin altı olmak üzere, 1, 2, 3, 4 ve 5 yeterlik düzeyi üzerinden yaptığı araştırma.

[email protected]