12 Eylül Darbesinin hedefi I: Korku kültürü oluşturmak!

ABD’nin “Bizim oğlanlar başardı” dediği 12 Eylül Darbesi sonrasında yaşananlara bakınca, bu darbenin, Demirel’in II. Milli Cephe (MC) koalisyonunun Türkiye’yi anamalcı emperyalist sisteme bağımlı kılacak 24 Ocak 1980 kararlarının uygulanmasıyla sınırlı olmadığı görülüyor. Darbenin, anamalcı iktisadi sistemin yerleşmesi, emeğin ve ülke kaynaklarının her geçen gün artan bir biçimde sömürülmesi için dikensiz gül bahçesi yaratmayı amaçladığı da görülüyor.

Darbeyi yapan beş-paşanın iç ve dış akıl daneleri ile işbirlikçilerinin olduğu belli oluyor. Sivil işbirlikçilerinin başında, TİSK gibi kuruluşlar, 24 Ocak 1980 kararlarının mimarlarından ve Demirel’in Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal ve Türk-İş Genel Sekreteri Sadık Şide gibi kişilerle AKP’nin TBMM Ödülü verdiği ve Hacettepe Üniversitesi’ni kuran Prof. Dr. İhsan Doğramacı ile darbe anayasasının mimarlarından Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı gibi profesörler geliyor. Bunları valiler, savcılar ve hakimler, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyeleri, rektörler ve dekanlar izliyor.

Darbecilerin, planlanmış ve programlanmış bir darbe yaptıkları görülüyor. Yaptıkları eşzamanlı ve aşama sıralı oluyor. Önce üst yapıyı sonra da alt yapıyı hazırlıyorlar. Üst yapı olarak da ilkin 12 Eylül Hükümeti’ni oluşturuyorlar. Darbeciler, emekli deniz kuvvetleri komutanı Bülent Ulusu’yu başbakan, liberallerin demokrasi havariliğine yükselttiği Turgut Özal’ı iktisattan sorumlu devlet bakanı, emekçilerin haklarını koruması beklenen sendikacı Sadık Şide’yi çalışma bakanı, bir başka emekli paşayı da eğitime bakacak bakan yapıyor.

Beş-paşanın, 12 Eylül Hükümeti’nin ve onların akıl danelerinin, dikensiz gül bahçesinin ancak ve ancak insan aklını dumura uğratmakla mümkün olacağını bildikleri anlaşılıyor. Bunların, insan aklının eğitim-öğretimle geliştiğini bildikleri gibi, korku kültürü ve de eğitim-öğretimle de dumura uğratılacağını bildikleri görülüyor.

Korkuları, (insanların büyük çoğunluğu için) Allah korkusu, acı çekme, hastalık, yaralanma, ölüm, işini kaybetme, aç ve sevgisiz kalma gibi kişiye dönük bireysel korkular ile bireyin özgürleşip insancıllaşmasıyla ürettiği insana ve emeğe saygı gibi değerleri kaybetme ve bu değerlere uymama korkusu olarak ikiye ayırmak mümkün.

Korku kültürü, bireysel korkular öne çıkarılarak insancıl değerlerin önemsizleştirilmesi ve unutturulması amacıyla yayılıyor. Korku kültürüyle, bireyin düşünmesinin, haksızlıklara karşı çıkmasının, örgütlenmesinin ve eyleme geçmesinin kısaca insancıllaşmasının engellenmesi hedefleniyor.

Darbeciler, korku kültürünü yaymak için yasal ve yasal olmayan yolları kullanıyor kendi düşüncelerini yasa düzeyine çıkarıyor, yasaları faşist bir anlayışla ve hukuk dışına çıkarak uyguluyor. TBBM, sendikaların bir bölümü ve 24 bin kadar dernek kapatılıyor. TÖBDER ve Barış Derneği gibi derneklerle DİSK gibi sendikaların yöneticileri tutuklanıyor ve yargılanıyor. Kimileri hapis cezası alıyor, kimileri beraat etse de yıllarca tutuklu kalmış oluyor. Üç kişinin bir araya gelmesi neredeyse suç oluyor örgütlü olanlara ve örgütlenmek isteyeceklere korku salınıyor.

650 bin kişi gözaltına alınıp işkence görüyor ve 1.683.000 kişi fişleniyor. Sanıkları yakalamak için neredeyse her birinin tüm sülalesi ve arkadaşları da işkenceye maruz kalıyor. Genellikle sağcılar adi suçlardan, solcular ise anayasal düzeni devirmek suçundan yargılanıyor. Böylece aynı eylemi yapmış solculara çok daha ağır cezalar veriliyor. Bir suçu olmayanlar, yasalara göre hafif cezalar gerektiren eylemlere katılmış olanlar ağır cezalara çarptırılıyor. 517 ölüm cezası veriliyor, daha 18 yaşına gelmemiş bir çocuk dahil olmak üzere 50 genç idam ediliyor. Haksızlıklara karşı çıkacak gençler korkutuluyor.

1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu uygulanarak, genellikle bir iftira üzerine ve herhangi bir yargılama yapılmadan, sıkıyönetim komutanlığının isteği ve ilgili kurum yöneticisinin (örneğin rektörün) yazılarıyla, büyük bir çoğunluğu solcu ya da sol eğilimli kişilerden oluşan 4.891 sivil görevlinin işine son veriliyor. Bu kişiler emeklilik dahil tüm haklarından yoksun bırakılıyor. 1402 mağdurlarının büyük çoğunluğunu öğretmenlerle öğretim elemanları oluşturuyor. Emekten yana olan ve her türlü haksızlığa karşı çıkacak emekçiler sindiriliyor.

Darbecilerin hazırlattığı anayasa, her türlü eleştiri yasaklanarak halkoylamasına sunuluyor. Anayasaya olumlu oy veren Kenan Evreni’i de Cumhurbaşkanı seçmiş oluyor. Oylama öncesinde, “Anayasaya aleyhte oy verenlerin vay haline” gibilerinden söylentilerle seçmene korku salınıyor. Büyük çoğunluğu işkenceden geçmiş illerde bile yeni anayasa yüzde 90’nın üzerinde oy alıyor.

Yükseköğretimi zaptı-rap altına almak için YÖK oluşturuluyor ve yeni yükseköğretim yasası çıkarılıyor. YÖK başkanına rektör adaylarını belirleme ve fakülte dekanlarını atama yetkisi veriliyor. YÖK başkanlığına en uygun (!) kişi, 12 Mart 1971 sonrasında üniversitesini solculardan temizlemesiyle ve yazdığı bir kitapta aşırma (intihal) yaptığı söylentileriyle tanınan Doğramacı getiriliyor.

YÖK’ün ilk işi, bir-ikisi dışında tüm rektörleri ve dekanları değiştirmek oluyor. Bu yetkililer Doğramacı ve beş-paşa ile aynı kafada olan ya da onlardan gelecek her şeye “Evet” diyecek kişiler arasından seçiliyor.

YÖK’ün ikinci işi, üniversitelere yasaklar getirmek oluyor. Sakal ve bıyık yanında bazı Türkçe sözcüklerin kullanılması, çağdaş yazarların kitapları ile akşam saat 17.00’den sonra ve hafta sonları akademisyenlerin ofislerinde çalışmaları, akademisyenlerin rektörden izin almadan derneklere ve vakıflara üye olmaları, yasaklanıyor. Öğretim elamanları ve yükseköğretim öğrencileri için ağır disiplin cezaları getiriliyor. Rektörlere istediği elemanı istediği yerde kullanma yetkisi veriliyor. Akademisyenlere korku salınıyor.

12 Eylül’ün başlattığı korku kültürü, daha sonraki yıllarda yargısız infazlarla ve faili meçhul cinayetlerle devam ediyor. Korku kültürü bugünlerde, mahalle baskısıyla yurttaşların geneline, Ergenekon ile muhalif düşünürlere ve (yolsuzlukların nasıl yapıldığını iyi bilen ve mali yolsuzluklarla suçlananların) vergilendirme tehdidi ile de muhalif iş adamlarına uygulanıyor F-tipi korkuya dönüştürülüyor.

Korku kültürü, insanın aklını dumura uğratıyor. Aklını kullanamayan insan kendini cemaatlere teslim ediyor. Dumura uğrayan akıl, çevre koruma, insana, insan haklarına ve emeğe saygı, eşitlik ve özgürlük gibi insancıl değerlere önem vermiyor kişinin insanlıktan uzaklaşmasını kolaylaştırıyor.

İnsanın insanlığını koruması için korku kültürünün yok edilmesi gerekiyor.

[email protected]