1 Mayısların öğretisi

1 Mayıslar bizde 30 gün öncesi 1 Nisanlara tam da ters biçimde işliyor. 1 Nisan, şakalarıyla ünlü bir gün. 1 Mayıs ise emeğe karşı, insan haklarına karşı olan kakalarla dolu bir gün oluyor. 1 Nisanlarda neler olacağını bilmiyoruz. Olabilen şeyler de genellikle insanın insanlık yanını okşayan şeyler. 1 Mayıslarda ise emek adına, insanlık adına ve demokrasi adına iyi şeyler olmayacağını biliyoruz. Bilmesine biliyoruz da, yine de her 1 Mayıslarda “bu kadar da olmaz” dedirten olaylar yaşıyoruz. 

AKP’nin iktidara gelmesiyle vitese takılan AB ile bütünleşme sürecinde bize en başta yutturulmak istenen konu “daha çok demokrasi gelecek” konusuydu. Bu açıdan bakınca, 1 Mayısların koşullandırılmamış, öğrenmeye açık insanlara çok şeyler öğrettiği söylenebilir. 

Tabii bu öğrenme süreci, insanların içinde bulunduğu duruma bağlı oluyor. Siz gösteri hakkını kullanmak istiyorsunuz; emekçi bayramını kutlamak o coşkuyu yaşamak istiyorsunuz. 30 yıl önce 1 Mayıs 1977’de kalleşçe bir komployla katledilen 34 emekçi ile 32’si kurşunla olmak üzere çeşitli şekillerde yaralanmış 126 emekçiye saygı görevinizi yerine getirmek istiyorsunuz. Bu amaçla, kamusal alan olup herkese açık olan ve bu vahşetin yaşandığı yerde,  Taksim’de bu olay anmak istiyorsunuz. 

Toplanma noktasında arkadaşlarınızı bekliyorsunuz. Örgütünüz belli, partiniz belli, adınız belli, yeriniz yurdunuz belli, bir anda, miğferli, kalkanlı, coplu, kasketli, silahlı ve gaz maskeli polisin saldırısına maruz kalıyorsunuz. Tartaklanıyorsunuz, çeşitli darbeler alıyorsunuz ve yaka paça sürüklenerek gözaltına alınıyorsunuz. Bunları yaşayanların öğrenimleri daha anlamlı kalıcı ve derinden oluyor. Acı gerçeği, acımasızlığı, faşistliği, gaddarlığı ta yüreğinden görüyor, duyuyor ve yaşıyor.

Valilik ve emniyet, tabii ki içişleri bakanının ve de AKP hükümetinin izniyle, keyfi olarak sizi Taksim’e sokmama kararı alıyor. Mitingi bizim gösterdiğimiz yerde yapın diyor; 1 Mayıs’ı geçmişinden koparmak, tarihsel ve toplumsal hafızayı zayıflatmak ve yok etmek, konuyu özünden saptırmak istiyor. Yalnız 1 Mayıs için meydanlara çıkmışlara hışımla yaklaşmıyor. Bilerek ve hedef değiştirmek için, tüm İstanbul halkının ve İstanbul’a gelecek olanların ulaşım ve seyahat hakkını ipotek altına alıyor. Bu halkın en azından bir bölümünün, güncel bencillikleri içinde, bu emekçilere ve yandaşlarına kem gözle bakmalarına yol açıyor. Polis bu tür çarpıtma bağlamında kendisine yardımcı olacak görsel basını da biliyor. Çeşitli gençlik gruplarını tahrik edecek taktikler kullanıyor. Trafiğin yürümemesi nedeniyle, Barbaros yokuşundan Beşiktaş’a giderlerken otobüsten inen 15-20 genç, ellerinde kendi flamaları sessiz sedasız yürüyorlar; bir bakıyorsunuz polis (nereden çıktıysa, bir yerden çıkmalarına gerek yok o kadar çoklar ki) ortaya çıkıyor. Ellerindeki kalkanlarla yürüyen grubun önünde barikat kuruyor. Onlara geçit vermiyor; onları tahrik edip polisi taşlama becerisini gösteriyor. Sonra da, hışımla onların üzerine saldırıyor. Akşam da, yandaş TV’ler gündeme giriyor: Polisin, örgütlü, kararlı ve genç olsalar da toplumun en aydın en duyarlı kesimlerine saldırısını pek göstermiyor. Sömürüye karşı tepki koymak için bir araya gelmiş olsalar da polisin kışkırtmalarına kapılıp araçlara saldırıp polisle çatışanların görüntülerini veriyor.

Polis bağıra, çağıra, “biz 30 yıl önce neredeysek bugün de buradayız” diyor. Her koşulda emek düşmanlarının yanında ve derin devletin içinde olduklarını gösteriyor. Anamalcı sömürü arttıkça polisimizin bu tür polislerden oluşacağı görülüyor. Polis bu gücü yalnız hükümet kanalıyla elde etmiyor. Yeşile karşı kuzu olan polisin geçmişten bugüne, kırmızının tonlarına karşı kaplan kesildiği biliniyor. AB ve ABD desteği artıkça kaplan zapt edilemez oluyor.

Vicdanı ve bilinçlenme düzeyi yeterince gelişmemiş olanların ve karşı gücün hışmından korkanların 1 Mayıs’ta öğrenimleri ile vicdanlıların, sömürüye karşı olanların, insanlığını unutmayanların öğrenimleri farklı oluyor. İnsanı kandıramayacak, yanıltmayacak insanlığını besleyecek gerçek öğretiler/öğrenimlerle faşizm de gidecek, sömürü de. Pes etmemek, direnmek ve kazanmak gerekiyor.