Ve Kobanê: Dağılmış pazar yerine benziyor memleket

Koskoca bir mezarlık. Binlerce evin yıkıldığı, istinasız her evin kurşunlandığı ya da bombalandığı bir yer. Kimisi müze yapalım dedi, kimisi yeniden kuralım. Bırakalım bu hayalet kenti yeni hayat kuralım başka diyarlarda çocuklarımız için diyenler de. 

Kobanê’ye ilk gidişim, Tayyip ile Esat’ın yan yana pozlar verip “Kardeşim Esatla” diye başlayan cümlelerin olduğu bundan üç beş yıl öncesine rastlamıştı. Suriye’ye pasaportsuz geçişler ve sınır komşularıyla sıfır sorun yaşayan bir Türkiye profili vardı. Kobanê ise kaldığım eve dört saat uzaklıktaydı sadece. Tekrar gidişimde kıyaslayacak verilerim olur diye düşünüyordum ama olmadı. Kıyaslayabileceğim hiçbir şey kalmamıştı geride. 

Daha önce yaz aylarında inşaatında çalıştığım binaların olduğu sokağa giremedik bile.  Her yer enkaz ve moloz yığınlarından ibaretti. IŞİD artık teslim alsa bile kullanacağı herhangi bir şey kalmayacağı bu kentten geri çekildiğinde ardında ölü bir şehir, patlamamış yüzlerce havan topu ve militanlarının cesetlerini bırakmıştı. Şairin dediği gibi; dağılmış Pazar yerine benziyordu memleket… 

Göz görse dil söylemez, dil söylese yürek el vermez. Parçalanmış cesetler ve yıkılan binaların arasında çocukların oynadığı oyunlara rast geldik. Hayat devam ediyordu kaldığı yerden. 

Konuk olduğumuz bir mekânda sanatçıların fotoğrafları arasında oturup yudumladık çayları. Bombaların etkisiyle bir yanı yıkılmıştı içerinin. Deliklerin arasında içeriye yağmur suları girmesin diye demirden bir sac koymuşlardı tepeye. Toz toprak içindeydi içerisi. Girerken çıkardık ayakkabılarımızı. İçerisi kirlenmesin diye değil. Ufalanmış beton parçalarının üstünde gezerken sözü geçen sanatçıların anısı için çıkarılmıştı ayakkabılarımız. Marksist Şair Cegerxwîn ve ünlü ozan Mıhemmedo Şexo’nun tuvallere işlenmiş resimleri vardı. Çocuk korosu ve hocası hoş geldin derken, gülümseyerek ekliyordu: kusura bakmayın içerisi biraz dağınık.

Evet, içerisi epey dağınıktı. Tavana isabet eden havan mermisi hemen girişteki bölgeyi delmişti ve ortalığa saçılmıştı beton parçacıkları. 

Kobanê, yarısının İŞİD’in saldırıları ile geri kalan yarısının da desteğine muhtaç kılınan koalisyon uçaklarınca yerle bir edilmişti. Dağılmış pazar yerine dönmüştü memleket.  

Sadece binalarıyla, sokaklarıyla, oyun bahçeleriyle, hastaneleri ile değil. Önüne koyduğu yeni yol haritasıyla da… 

29 Ekim’de Bijî Serok Obama sloganlarına bakarak anlaşılacak bir durum değil bu. 2003 Newroz’unda ABD Bağdat’ı bombalarken dağlarda yakılan Newroz ateşi düştü Kobanê’nin ocağına.

Marksist Şair Cegerxîn’in dizelerinde geçen toprakların üzerinde emperyalizmin beslemesi IŞİD kol gezerken, onların tepesindeki emperyalizmin uçaklarına tanık olduk. Ölümü gösterip sıtmaya razı edilmek isteniyordu Kobanê.

Duhok anlaşmasıyla Barzani ve Burkan el Fırat çizgisine yakınlaştırılmaya çalışılan YPG’nin Şam hükümetiyle arasında herhangi bir temasa müsaade edilmiyordu. 

Başka çare yoktu en çok duyulan cümleler arasındaydı. 

Herkes kaynayan suyu serinletene minnettardı ancak kimse ocağın altını kısmıyordu. 

Kobanê’ye düşen ateşin fitili, Barzanili Tatlısesli buluşmalarda ateşlenmişti. Hüda-Par’dı, Kürdistan Sanayici ve İşadamları Derneğiydi, İslam Konferanslarıydı, Şeyh Sait Meydanıydı.

Öte tarafta Ape Musa, Cegerwxîn, Celadet Alî vardı…

Medeni Yıldırım vardı…

Ama fotoğrafın sadece bir yanına ışık yansıyordu. 

Evet, ateş düştüğü yeri yakıyordu. Ama herkes de ateşin düştüğü yere bakıyordu. Kimse fitilin ateşlendiği yerle ilgilenmiyordu.

Kobanê’de, üzerine plazalar ve TOKİ’ler yapılsın diye can verilmedi. 

İnce bir ayrıntı daha; yıllar sonra plaza yapılması için yıkılacak parklar için de can verilmedi. 

Özetle Türkiye’ye benzesin diye değildi onca çaba…

Şair devam ediyor şiirinde; 

Gülemiyorsun ya, gülmek

Bir halk gülüyorsa gülmektir

Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi

Bu satılar yazılırken Barzani yeni bir açıklama yapıyordu; Kobanê’nin yeniden imarı ulusal görevimizdir diye. Nasıl yapılmak istendiğini anlamak için Süleymaniye, Zaxo ya da Hewler’(Erbil)e bakılabilir.

Onca sokak onca bina onca sima kaldı geride Kobanê’de. “Hep mi acı hep mi çile?” derseniz elbette hayır!

Molozların arasında küçücük bedenleriyle ve gülen gözlerle selamlaştığımız çocuklar. İlaç bekleyen, su isteyen çocuklar. Onlar için arşınlıyorduk zaten sokakları.

Son sözü yine şaire bırakacak olursak;

“O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...”

İşte o zaman, sadece Kobanê’de değil, gün ışıklarının ilk doğduğu her yerde yeniden kuracağız memleketi.