Türk’ün süngüsünün göründüğü yerde Kürtlük biter mi?

“Türk’ün süngüsünün göründüğü yerde Kürtlük biter” cümlesi, 20. Yüzyılın ilk yarısında mevzu bahis Kürt ayaklanmaları olduğunda, öne çıkan devlet söylemlerinden biri olmuştu.

Mahmut Esat Bozkurt (dönemin “adalet” bakanı), Cemil Uybadin (dönemin iç işleri bakanı) Kazım Orbay ve Mustafa Halik Renda’nın ince eleyip sık dokuduğu meselelerden biriydi Şark Islahat Planı. 

Özellikle 1925 yılındaki Kürt ayaklanmasının akabinde Kürtleri hizaya getirmek ve asimile etmek için planlanan bir dizi başlığın adıydı Şark Islahat Planı. Devletin süngüsü de tek motivasyon kaynaklarıydı.

Fakat bu planın asıl önemi şiddeti ya da kapsamından çok 100 yıldır uygulanmakta olması ve iktidarıyla muhalefetiyle bir fiil sürdürülmüş olmasıdır. 

Metne kısaca göz atalım isterseniz. 

Bu plan kapsamında 1925 ve izleyen yıllarda Kürtleri hizaya getirmek için alınan kararlardan bazıları şöyledir: Yetkilendirilmiş valilerin atanması, yargı organlarının yeniden donatılması, Sıkıyönetim ve Ayrı Uygulama (bölgeye özel), Şark hizmeti mecburiyeti, Doğu’ya donanımlı jandarma, plan uygulanıncaya kadar askeri yönetim, Sürekli Sıkıyönetim ve Mahkemelerinin Türkleştirilmesi, tehlikeli bulunan ailelerin batıya iskânı, Hükümet yandaşlarının yerinde kalması, Kürtçe konuşanların cezalandırılması…

Liste uzayıp gitmektedir. 

Evet, bunlar o meşhur “yoksa 90’lara mı dönüyoruz” kaygısını yaşatan kararlardan değil sadece. Daha da ötesi… 90’ların temelini atan bir sürecin başlangıcı. 1925 yılında karara bağlanan Şark Islahat Planı. Mantık basittir; devletin süngüsünün olduğu yerde Kürtlük bitecektir. 

Sonrası da malum… Öyle çok eskilere falan gitmeye gerek yok. Silvan, Cizre ve Diyarbakır’a bakmak yeterli olacaktır. 

Ancak ayrıntılı bakmak gerekiyor bu sürece. Zira mesele acıdan ve katliamdan ibaret bir okuma ile sınırlı kalınca, insana yaşama şansı veren türlü gerici ve şoven iktidara dün olduğu gibi bugün de müsamaha gösteren bir tablo ortaya çıkacaktır.

Mesele yaşanan acılardan ve kayıpların ötesindedir. 

İlk olarak Şark Islahat Planı Kürtlerden önce Kürt siyasetinin belini kırmayı hedeflemektedir. Bu sayede Kürtlerin hakkını savunacak ya da onları politize ve örgütlü kılacak yapıların önüne geçilecektir.  

Düşman hain ve kurnaz…

Örnek olsun, gerici Kürt ayaklanmalarını bastırırken toplumun ilerici kesimlerinin desteğini alan iktidarlar, gericiliğin değil Kürtlerin mevcudiyetini hedef almıştır. Kürt liderlere ise dinci temaslar kurduğu müddetçe ses çıkarılmamıştır.  

Aydınlara saldırılmıştır. 49’lar davası, sürgünler, sansürler, suikastlar, tutuklamalar. 

Ve geriye, Kürt meselesi deyince aklına sadece Kürtler gelen ya da Kürtler mevzu bahis değilse memleketin umumi vaziyetinde herhangi bir sorun görmeyen Kürt siyaseti kalıyor.

Bugün Medine Vesikası ile toplumsal bir sözleşme önerilmesine, hendek stratejisine Hz. Muhammed’in  Hendek Savaşı’nın örnek gösterilmesine, müritleri İslamcı örgütlerde Kürt katliamlarına sırıtarak seyrederken geriye bıraktığı tek tartışması Kurdi miydi yoksa Nursi miydi denilen bir “yüzyılın harikasına” kızmayın.

Şaşırmayın da. 

Sur ilçesi bombalanacak, insanlar öldürülecek, Şark Islahat Planları AKP eliyle sürdürülecek.  Mahmut Esat Bozkurt’un şoven diline kıyasla Erdoğan’ın İslami çerçevesi çare gösterildi yeni sürece. 

Ölümü gösterip sıtmaya razı gösterdiler.  

Devletin süngüsü görününce Kürtlük bitiyor sandılar. Çocukça.

Aynı tas aynı hamam… Maddesi maddesine, kaidesi kaidesine değişen hiçbir şey yok. Şark Islahat Planı, iktidarı ile muhalefeti ve zihniyeti ile sürdürülmekte. 

Tarih onu anlamak ve değiştirmek için kıymetli bir okul.

Ve tarih göstermiştir ki zor kullanarak Kürt kimliği buhar olup uçmuyor. Aksine, pekişiyor ve direnen bir kültürü karşılık olarak yeniden üretiyor. 

Ve fakat meselenin sınıfsal bağları öne çıkarılmadığı ve sosyalizm perspektifi somut bir seçenek olarak mücadelede yer almadığı sürece her şey yine başa dönüyor-dönecek. Yaralı bir yürekle bir başka yarayı sarmaktan öteye geçmiyor nefes alışlarımız. 

Ne mi olacak?

Topa tutulan yerler kentsel dönüşüm gündemine alınacak, ölen insanlara yakılan ağıtlar bir başka ölümlere ezgi olacak ve herkes hiçbir şey yokmuş gibi hadi “çözüm masasına” diyecek. 

Bu da bugünün planı...

Ama şark da artık o şark değil.

Sokaklarda insanlar katledilirken, ölüm haberlerinin dolaştığı sitlerde bir de reklam göze çarpıyor: Hevsel Bahçeleri manzaralı, Kırklar Dağı’nda uygun fiyata rezidanslar. Diğer yanda rezidansa nazır yaşanan bir katliam.

Ne diyelim. Kırklar dağının düzü sermaye çarpsın sizi.