Rüzgâra Zincir Vurulmaz

Evet, bu ülkede işçiler var.

Bakmayın siz düzen sevdalılarının yılda bir kere aklına geldiğine. Şimdilik haber programlarında sadece ölüm haberleriyle gündeme gelen ve hayatı değiştirecek bir gerçeklik var bu ülkede, dünyada, hayatta.

“Durun bakalım, şimdilik kıpırdamayın yerinizden önce falanca sorunu çözelim, sonra geleceğiz emek sorununa” diyen bir aklın ürünüdür işçi sınıfının siyasette görünmemesi.

“Önce Kürt sorununu çözelim sonra bakarız işçinin emekçinin sorununa”, “Savaş var, akan kan durmalı önce” diyerek hem sadece Kürt emekçilerini değil aynı zamanda Kürt sermayedarlarını da silikleştirdiler siyaset sahnesinden. Kürt emekçilerinin Kürt sermayedarlarıyla kol kola, omuz omuza verdiği bir mücadele mümkün mü? Havsalanınız alıyor mu sizin?

Madem “Bu ülkede işçiler var” dedik, “ne zaman bitti dedilerse komünistler o sınıfı tutup ayağa kaldırmasını bildi” dedik, hakkını da vereceğiz o vakit.

Sınıf savaşımını kazanmadan durduramayacağız topraklarımızdaki savaşı ve akan kanı. Ya geçici çözümlere umut bağlayacağız ya da çatışmasızlığı veya ateşkes ilanlarını barış diye adlandıracağız. Bu toprakların emekçileri ayağa kalkacak ve teker teker hesap soracak. Sadece 1 Mayıslarda işçi sevdalısı kesilen “büyük” siyasetçilerden, barış yalanlarıyla savaşın gölgesine sığınanlardan, çözerse sorunu Tayyip Erdoğan çözer diyenlerden, ABD’nin Ortadoğu’daki eş başkanlarından, emekçilere sadaka vaadinde bulunan patronlardan, işçileri göz göre göre ölüme yollayanlardan.

Ya “savaşa hayır” diyenlerin “hayırlı savaşlar” projelerine tanık olacağız ya da yeni baştan kuracağız denklemi.

Önce emekçiler memleketin geleceğinde taraf olacak. Meclis başkanı laikliği çöpe atarım diyecek sonra da şahsi düşüncemdi diyerek kendisini savunacak öyle mi? O halde emekçiler de kesecek şalterden geçen akımı şahsi düşüncesiyle. “Suriye’ye bir cihatçı terörist daha geçerse bu topraklardan durdururuz bu hayatı” diyecek.

Evet, sarayın elektrikleri, TOMA’nın suyu, patronların hayalleri kesilecek. “Durduruyoruz var ettiğimiz yaşamı” dediklerinde yeni bir yaşamın mümkün olduğunu da gösterecek emekçiler.

Diego Rivera’nın o güzel tablosunda olduğu gibi.

 Bu Meksikalı komünist ressamın 1956 yılında, ölmeden önce hasta yatağında yaptığı resimde yüz binlerce işçi yürüyor ve hepsinin de elinde bayraklar ve pankartlar. Resmin adı “Rus Devriminin Yıl Dönümünde Geçit Resmi”… İşçiler ellerinde bir yer küre taşıyor ve taşıdıkları kocaman yer kürenin üstünde de “barış” yazıyor. Dünyanın tüm dillerinde… *

Evet. Barış.

Ama önce sermayeyle, emperyalizmle savaşacağız.

Savaşacağız ki marangoz bir babanın oğlu, gece uyumadan önce gökyüzünde seyrettiği yıldızları seyretmekle kalmasın ve fethetsin kâinatın güzelliklerini.

“Televizyondaki ses ‘Uzaya gide ilk insan…’ diyordu; bir adam yıldızları arkasına almış, dünyaya el sallıyordu. Güneşe o kadar yakın olmasına rağmen yanmıyordu. O kocaman geminin içindeyken güneş yakmıyor olmalıydı onu. ‘Yuri’ demişti kadın, uzay gemisinin penceresinden güneşe bakan adama. ‘Yuri, bize ne söyleyeceksin üç yüz kilometre yukarıdan?’ Adam incecik gülümsemesiyle el sallarken ‘Rüzgâra zincir vurulmaz’ diyecekti”**

Arkasına yıldızları, sınıfı almış bir özneye zincir vurulamaz. Uzayı fetheden irade iktidara göz kırpıyor bizim yüzyılımızda.

Her geçen gün elindeki gerçekliği yoklayan bir diktatörün kaybetme korkusu bu yüzden.
Ne dersiniz? Her sabah kalkıp aynada kendine bakıyor mudur bugün de var mıyım acaba diye? Sarayın pencerelerinden dışarıyı izlerken korkusu uzağında yaşayan kalabalıklar mıdır?

Şüphesiz. Taksim’i karantinaya almalarının, meydanları yasaklamalarının nedeni bu yüzden… Bu yüzden vurulmak isteniyor işçi bileklerine zincir.

Bu ülkede işçiler var demiştik. Ve işçi sınıfının öncüsü Türkiye’nin komünist partisi… 1 Mayıs’tan başlayarak göstereceğiz bunu. 364 gün suskun olup da sadece 1 Mayıslarda günah çıkarmak için değil. Sürekliliği ve inadı 2 Mayıs’a taşımak için.

 

*Gelenek Dergisi, Sayı 51, Sanatta Sosyalist Gerçeklik Üstüne Söylenmiştir, Deniz Kul

**Gerisi Hep Rivayet, Tolga Binbay, Yazılama Yayınları, S.79