Kürtlerin birliği - sermayenin dirliği

Kürtlerin birliği her Kürt için en önemli hedeflerden ve amaçlardan biri değil mi zaten? Kürtlerin bir arada yaşadıkları dönemlere dair anlatılar her seferinde hepimizi heyecanlandırmadı mı?

Hadi biraz eşeleyelim meseleyi.

Urmiye Urmiye stranını bilen bilir. Urmiye’den başlar hikâyesi, Batman’a, Erdiş’e, Dersim’e ve Amed’e değdikçe, Kasr-ı Şirin Anlaşmasının öncesindeki Kürtlerin günlük yaşamdaki tuttuğu yer canlanır zihinlerde.

Peki ya Dengbêjlerin okudukları ezgilerde geçen Kürt atlısının hikâyesi? Dağ, taş gezerken hiç sınırlardan söz etmeksizin nallarının özgürce toprağa değişi kalmadı mı hafızlarda?

Mir Bedirhan’ın 1800’lerin ortasında, neredeyse tüm Kürt aşiretlerini çeperinde toplayıp Cizre’de Alaya Rengîn’i göndere çekmesini her dinlediğimde heyecan duymuşumdur.

Neden mi anlatıyorum bunları? Çünkü yine Kürtlerin birliğine dair kimi şeyleri şarkılarda, türkülerde, tarihteki örneklerinde olduğu gibi anlatıyorlar da ondan. Hem de meselenin birlikle uzaktan yakından alakası yokken. Daha dün polis, bir Kürt genci Rojhat Özdel’i acımadan katletmemiş gibi.

Geçtiğimiz günlerde Leyla Zana‘nın İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşmesi için atılacak adımlardan duyulan heyecana şahit olduk.

Neymiş mesele? Anlatılan o ki; sürecin ilerleyişi ile birlikte, Güney Kürdistan’ın ve Barzani yönetiminin süreçte temsil edilmesi için Zana en önemli figürlerden birisiymiş.

Doğru. Pek çok Kürt için önemli bir figür ve etkili bir isim Leyla Zana. Ama bizim için kıymeti Barzani için heyette edineceği yerden değil, TBMM’de Türk ve Kürt emekçilerinin kardeşliği için okuduğu Kürtçe yeminden gelir. Keşke tarih Zana açısından hep orada olduğu gibi aksaydı da bizler de Zana’nın sürece dair Erdoğan’ı güzelleyen cümlelerine şahit olmasaydık.*

Mesele aslında basit… Kürt sorunun çözümü için Emperyalizm ve onun taşeronu AKP, Kürt Siyasi Hareketini Barzani çizgisine ittirmeye çalışıyor. Bunu gerek Kobanê örneğinde olduğu gibi zulümle gerekse diplomatik ilişkilerde Barzani’nin olduğu bir hattı öne çıkaran siyasetle yapıyor.

Bunun nereye varacağını bilmek için berzan ya da zana** olmak gerek yok…

Çünkü artık Barzani deyince ne yazık ki aklımıza Mahadab Ordusunun Komutanı, Mahabad Kürt Cumhuriyetinin Savunma Bakanı, Sovyetlerin Kürtlere dönük yüzü, Kürt ulusal hareketinin 1950’lerde ayağa kalkışının neferi Molla Mustafa Barzani gelmiyor.

Onun yerine, Kürt sermayedarlarına babalık yapan, Kürt petrollerinin geleceği için sermayeye yanaşan, 1990’larda PKK gerillalarını acımasızca hedefe alan, Rojava’da IŞİD zulmünden kaçan Kürtlere karşı sınıra duvar çeken, mesele petrol olunca da boruları Rojava üzerinden Lazkiye’ye kadar götürelim diyen Mesut Barzani var karşımızda.

Köylü bir ailenin çocuğu olarak, Urfa’dan İmralı’ya uzanan bir liderliğin karşısına lider olarak konulan bir başka figür; sermaye sahibi Barzani…

Bu tablonun bütününü Kobanê’ye gönderilen Peşmerge kuvvetlerinin desteği değiştirmiyor. Asıl sorun Peşmerge’nin Kobanêye gitmesine mecbur kılan eşik.

Nedir mesele şimdi?

Çözüm süreci için atılacak adımlara dair, Leyla Zana’nın bu hattın temsiliyetini alıp süreci daha da ileri götürmesi konuşuluyor. Ne var peki hattın bu yanında?

Kürtlerin birliği için, Kürt sermayesinin ve Türk burjuvazisinin en sevdiği figürlerden biri olan Barzani’nin cephesinde yaşananları çözüm için önümüze mi koyacağız? Miss Kurdistan’lar, Kürt Starlar,  Biji Serok Obama’lar…

Böyle bir birliğe Türkiye Kürdistanı’nı ve Rojava’yı ikna etmek kolay mı? Bakur ya da Rojava buna top yekûn ikna olur mu? Ya da tam cepheden karşımıza alacak olursak, emperyalizmin çözüm için Kürt halkını Barzani hattına ittirmesine boyun eğilir mi?

Geriye iki seçenek kalıyor. Ya Kürdistan için her şeyi göze almak ya da onurlu bir barış.

Denklem zor. Kürtler için ikisi de hayati ve kıymetli. Ama unutmayalım, emperyalizmle tam boy işbirliği hedeflenseydi daha önce elli kere sağlanmıştı “barış”. Mesele biraz da bu… Kürt halkının antiemperyalist damarını törpülemek istiyorlar. Kolay iş değil. Ancak bugün işimiz kolay da değil.

Yıllarca pek çok boksöre hocalık yapan Cus D’ama’nın bir cümlesi geliyor aklıma; “Kişinin rakibine değil de kendisine yenilmesi en büyük trajedidir”

Biz bu trajediyi pek çok kez gördük. Mir Bedirhan isyanında Ezdanşer, devletin defterine girme heyecanı duyan Hamidiye Alaylarındaki aşiretler, kendi halkına düşman korucular ve diğerleri…

Kürtlerin bir araya gelmesi ile Kürtlerin birliği aynı şey değil ne yazık ki. Kürt halkı için barışa dair yapılacak her şeyin hayati oluşu, bugüne getirilen kazanımların fuzuli olduğu anlamına gelmiyor.

Bugün “çözüm” için dayatılan şey Amerikancı bir barış ve Kürtlerin Barzani şemsiyesi altında toplanması için bir kapı aralamaksa cevap gayet basittir.

Çözülmeyeceğiz!

*http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20756906.asp

** Kürtçede berzan önceden bilen, zana bilgin demektir.