Karanlığın içinde renk var

Koca dünyayı değiştirmek isteyen bir avuç hayalperest miydi 1905 yılında Rusya’da yenilen?

Sahi, başaramadığımız her an yenilmiş sayılır mıyız?

Tarih acımasızdır. Niyetlerle değil sonuçlarla ilgilenir. Yenginin kendisine bakar, yenme isteğine değil.  

Evet, 1905 yılında Rus devrimciler ister başaramadı diyelim ister yenildi, sonuç olarak bir sonraki evreye ötelenmiş oldu insanlığın bahtiyar günleri.

İşte bu bilincin ve umudun peşinden ortaya çıktı -1905 yılının hemen akabinde- 1906 yılında Bolşevik Devrime ilham kaynağı olan metinlerden, Gorki’nin Ana romanı. Böylesine umut veren, umut vermekle de kalmayan aynı zamanda yol gösteren ya da zaten yol gösterdiği için gerçek umudu ateşleyen bir romanın yenilgiden bir yıl sonra ortaya çıkması şaşırtıcı değil mi?

Ama “Umut İnsanda” diyor ya Nâzım usta. Söylemesi kolay inanması zor iş… Ve fakat durum bundan ibarettir. Umut İnsanda.

Nâzım Hikmet’in onca umut dolu şiirinin hapishanelerde yazıldığını düşünmek ne tuhaf değil mi? Sovyetler Birliğine gitmeden önce yazdığı şiirler Sovyetlerde yazdıklarından daha mı az umut vericidir?

“Yankee Go Home”dan başka İngilizce kelime bilmediğini söyleyen ve dünyayı bildiği birden fazla yabancı dil ile kavrayan, “otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğudur” ODTÜ’de gölgelere sığınmadan düşmana kafa tutan Sinan Cemgil.

Almanya’da sürgünde iken soğuktan donan parmaklarını nefesi ile ısıtıyordu Celadet Ali Bedirxan. İşte bu inat ve süreklilikti Şam’da modern anlamda ilk Latin grafikli Kürtçe yayını çıkartan.

Birinci paylaşım savaşında o kadar fazla insan ölmüştür ki Sovyetler Birliğindeki Kürt yazarları kuşağının üretimine “yetimler edebiyatı” denmiştir. Yetimhanelerden yazar yetiştiren bir inançtır bizimkisi.  

Evet, Mussolini acıyı ve öfkeyi höykürdüğü yerde can verdi.

Hitler sefil bir varlık, kıymetsiz bir eşyaymış gibi sıktı kafasına. Hatta öylesine korktu ki umudundan insanlığın, dişleri arasındaki zehir kapsülünü ısırmayı da ihmal etmedi tetiğe basarken. Korktu öldürememekten kendisini.

1980 darbesinden 33 yıl sonra umudu örgütleyen bir toplum için şaşırtıcı gelebilir. Ancak mesele talep ettiklerinizi eğip bükmeden, döndürüp dolaştırmadan örgütlemenizdir.

Düşünün. 1980’den sonra hani film Yılmaz Güney’dir, hangi şarkı Ruhi Su, hangi roman Yaşar Kemal, hangi şiir Nâzım?

Ya da hangi roman Erebê Şemo, hangi şiir Cegerxwîn, hangi şarkı dengbêj naifliğindedir.

İlenmeden, utanmadan, yorulmadan…

Kabahatin çoğu bizim olsun hadi. İyi ama soysuzun hiç yok günahı?

Peki ya güzel şeyler hiç yok mu? Olmaz mı? Elbette var. Yoksa başka nasıl direnir insan.

Umudu gölge boksu yaparak büyütmezsiniz. Başkasının gölgesinde boy vereceğinize kendi çorağınızı yeşertmek zorundasınız. Kolayı ya da başka yolu çok bu işin…

Gerçekçilik midir? Gerçekler hep devrimci midir?

Gerçekler çoğunlukla devrimci değildir esasında. Gerçekler son tahlilde devrimcidir. Bugün AKP’nin gericiliği, hırsızlığı, döktüğü kan, yalanı dolanı, talanı birer gerçek. Farkında olmayan bir toplam var mı?

Sahi siz AKP seçmenin bunları bilmediğini falan mı sanıyorsunuz? “Çalıyorlar ama” diye başlıyor cümleleri. Yok öyle hiçbir şey bilmeyen bir topluluğa gerçekleri söyleyip de harekete geçirmek tek başına.

Kürt halkı yaşananların düpedüz savaş olduğunu ve barışın AKP ile ya da meclis koalisyonlarıyla falan gelmeyeceğini gayet iyi biliyor.

İşçiler 1 Kasım’dan sonra güneşli güzel günlere uyanmayacaklarının farkında.

Kısaca herkes her şeyin farkında ve herkes her şeyi biliyor. Gerçekler ortada.

Tek mesele inanmak…

Yıllardır doğruya, haklıya ya da iyiliğe değil de güçlüye, zorbaya, kötüye talim olan bir halkın böyle olması doğal. Asıl sorun onun öncüleri ya da aydınlarının benzer karamsarlıkta olması, başkasının gölgesinde boy vermesi, dün söylediğini bugün yutması ya da tutup da bir diktatörü Merkel’e şikâyet etmesi.

İran’ı terk etmek zorunda kalan devrimci sanatçıların açtıkları bir serginin adıydı “Karanlıkta Renk Var”.

Evet. Karanlıkta renk var. Biz varız. Haklı, doğru, ve dürüst olmaktan ve en önemlisi ilkeli olmaktan vaz geçmeden büyüteceğiz umudu.

Bilmek yetmiyor maalesef.

İnanıyoruz biz o kızıl şafağa.

Görsel: Şam’da İslamcı çetelerin katlettikleri ilkokul çocuklarının öncesinde bir müsameredeki fotoğrafı…