Kobanê’de bir kıyım yaşanırken Kürt hareketinin Suriye’de IŞİD karşıtı koalisyonda yer alması için hesaplar yapılıyordu.
İnsanlar sınırları aşıp Kobanê’ye ulaşıyor ve IŞİD’e karşı ölüm kalım savaşı veren halka ellerini uzatıyordu.
Tabi o zamanlar Kobanê yanarken ne meclise kadın kuaför ne de tekke ve zaviyelerin yeniden açılması gibi tartışmalar vardı. Ya da İmralı tutanaklarında Kobanê’nin kurtarıcısı olarak MİT’e işaret edilmiyordu.
İnsanların aklında “Kobanê Stalingrad’dır” türü bir benzetme öne çıkıyordu. Niyetleri iyiydi belki herkesin ama ne yazık ki siyaset niyetlerin dışında mesafe kat eden bir olgu.
Kısa zamanda anlaşıldı ki ne Kobanê Stalingrad ne de Hakan Fidan Stalin.
TOKİ’ler davet edildi Kobanê’ye, “burada İslam’a karşı mücadele etmedik, burada kazanan İslam’dır açıklamaları” geldi Demirtaş tarafından.
Stalingrad’da bir TOKİ nasıl olur diye sormuştum o zaman. Hoş olmazdı. Olmadı da. ABD üsleri ve ABD resmi temsilcileri yer aldı şimdi o yıkık sokaklarda ve ovalarda.
Geçtiğimiz hafta IŞİD’e karşı koalisyonun başında yer alan ABD’li Brett McGurk Rojava’da YPG temsilcileri ile görüştü. ABD Dışişleri Bakanı yardımcısı Tony Blinkan ise Salih Müslim ile yaptığı telefon görüşmelerini ağzı kulaklarında duyuruyordu kamuoyuna.
Stalingrad’da heyecan duyanların, Washington’da beis duymamaları şaşılacak şey, değil! İslam’ın kazandığı yerde insanlığa dair bir şey kalmıyor geriye.
Kürt Siyasi hareketi büyük bir kavgada havlu atarak bugün cepheyi yanlış yerde inşa ettiğini göstermiş oldu.
Bu fotoğrafı anımsıyor musunuz?
Fotoğraftaki kadın, Kobanê’de IŞİD’e karşı savaşan evladının cenazesini karşılıyor. 2015’in Temmuz ayında çekilen bir fotoğraf… Daha bir yıl olmadı.
Elinde kına tepsisi ile “düğüne giden” evladını karşılayan bir anne.
Bu fotoğrafı ilk gördüğümde “bu halkı kim, nasıl yenebilir ki?” diye düşünmüştüm.
Sağ olsunlar! sorusuyla mutlu olduğum meselenin cevabını kısa zamanda ilan ettiler.
Kürt Siyasi Hareketinin havlu attığı ve köşesine çekildiği mesele Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun dinselleşmesi meselesidir.
Ortadoğu’nun yeniden tanziminde en önemli itki gücünü oluşturacak şey dinselleşmeydi. 1990’lı yıllardan bu yana katlanarak ilerleyen gericilik dönemi, eski SSCB topraklarından sonra gözünü “Arap Baharı” ile tarif ettiği yeni bir cepheye diktiğini kısa sürede ilan etti.
“Kürt yazı”nın ise bu aydınlanma tomurcuğunu çatlatmadığı açık.
İslam kardeşliği, Büyük Türkiye tartışmaları, Yeni Osmanlıcılık, Eşme Ruhu ve daha bir sürü şey.
Yukarıdaki fotoğrafta kaderine boyun eğen bir anne yok. “Ölümdür bu fermandır ne yapalım” diyen bir motivasyon da yok. Vatan sağ olsun da demiyor çok açık. Hoş geldin diyor. Elinde kına tepsisi, hoş geldin.
Kimsenin aklından bir kere olsun çıkarmaması gereken şey AKP iktidarının geri adım atmadığı, taviz vermediği, yaparım deyip de vaz geçmediği tek şey dinselleşme başlığı altıdadır.
Ve meclis muhalefeti, tüm bu süreçlerin hiç birinde AKP’nin karşısında yer almadı. Kürtaj yasası, 4+4+4 eğitim sistemi, İmam Hatipleştirmeler, “kızlı erkekli ev tartışmaları” alkol yasakları, kapatılan kültür sanat kurumları, “güzel ölen” madenciler…
Bu tartışmaların egemen olduğu bir düzende insana yer almadığı açık. Buradan yobazlar türer, karanlık yürekler çıkar.
Bu fotoğraf da Sur’da çekildi. Göç edenleri, evini bozup yeni yerlere yeni yollara çıkanları görüyoruz kaç zamandır. Ne direniş büyüyor, ne de göç edenlerin pusulasını Rojava oluşturuyor.
Kürt halkı emek kavgasının daha büyük verildiği yerlere, Türkiye’nin daha çok üç büyük iline ya da Çukurova’nın belli yerleşkelerine göç ediyor.
Neden mi direniş büyümüyor? Neden mi siyaseten güç kaybederek devam ediyor hendek savaşları?
Çünkü direnişler insanlarla büyür, insanlarla kazanılır.
İnsanın kurtuluşu insanın ayağa kalkmasındadır.
Meclise kadın kuaför, memlekete tekke ve zaviye önerileri insani değil. Burada insan yok!
Tutanaklar, kurtarılan MİT görevlileri, suni teneffüs yapılan bir diktatör.
Şimdi de kalkıp “azıcık özel mülkiyetten kimseye zarar gelmez” diyen bir Demokratik Toplum Kongresi var karşımızda.
İslam’ın ılımlısı, sermayenin sevimlisi olmuyor ne yazık ki. Geriye de vahşete sessiz kalan bir toplam kalıyor. İnsan demek güç… Ama insanlıktan çıkaranlarda suç.