HDP Secde Ederken Kürt Halkı Boyun Eğer mi?

Geçtiğimiz gün HDP ve DBP, bölgede yaşanan acılara, yıkımlara ve katliamlara karşı tüm Diyarbakır halkını Sur’a yürümeye çağırdı.

Bu çağrı, gerici ve sağcı cenahta provokasyon olarak tarif edilirken meseleye duyarlı herkes geç kalınmış bir yanıt olarak yorumladı. Çağrı geniş bir kesimde umut yaratmıştı. Sonunda ölümlerin ve yıkımların durması için tek gerçek seçenek olan halkın gücü devreye girecekti ve bu mesele gerçekten de gündeme oturacaktı.

Ama olmadı.

Halk toplandı, bir araya geldi, yürüyüşe geçti ama bir şey eksikti.

Çağırıyı yapan kimse ortada yoktu.

Mahmut Alınak bunu “Susmak İhanettir” diyerek duyurdu. Çağrıyı yapan yöneticilerin halkın önüne geçip, gerekirse ölümü göze alarak yürüyeceği yerde Dicle-Fırat kültür merkezinde çay içtiklerinden söz ediyordu.

Neymiş efendim aksini yapmak devletin işine gelirmiş.

Herhangi bir yalanlama gelmedi buna şimdilik.

Sahi, yürüyüşe çağrı yapanlar yürüyüş esnasında neredeydi?

Cevabını ertesi gün aldık. Demirtaş basın karşısında  "Bütün halkımızı perşembe günü mezarlıklarda parti şehitlerine ve bütün faşizan karşısında direnlerin ruhuna sahip çıkmaya davet ediyoruz. Cuma namazını halkımız ile birlikte Sümer Park'ta kılacağız. Eski müftü olan milletvekilimiz Nimetullah Erdoğmuş'un kıldıracağı namaz sonrası barış ve çözüm için dua edeceğiz" dedi.

Öyle ya, devletin işine gelmeyecek yegane şey mücadele etmek yerine Cuma Namazı kılmaktı.

Cuma günü medyada Selahattin Demirtaş’ın ve Osman Baydemir’in saf tutarken boy boy fotoğrafları yayınlanıyordu.

Nerden nereye sorusunu sormadan önce kısaca sürece bakalım.

AKP 1. Cumhuriyetin tüm ilerici ve seküler birikimini tasfiye ederken Kürt Hareketi bu sürece katkı sundu. Dinselleşen Türkiye’ye sessiz kalışıyla, Haziran’da sus pus oluşuyla, Kemalizm ile hesaplaşma adıyla memleketin tüm ilerici ve yurtsever birikimi tasfiye edildi.

Evet, AKP 1. Cumhuriyeti yıkarken Kürt Hareketinin desteğini gördü. Bu açık.

Peki, 2. Cumhuriyette Kürt halkına yer var mıydı?

Gericiliğe ve piyasacılığa boyun eğer ise şüphesiz evet.

Ama öyle olmadı. Gerek Suriye gündemi, gerek Haziran ayaklanmasının yarattığı enerji gerekse AKP içi dengelerin farklılaşmasından dolayı AKP’nin yeni düzeni Kürt Hareketini bu haliyle hazmetmedi.

Ya Kürt Hareketi yola getirilecekti, ya da bu yol temizlenecekti.

Yaşadığımız bu süreçte AKP, kendi yolunu açmaya çalışırken bir müdahale biçimi olarak Sur’da ve Cizre’de katliamlar yapıyor.

1.Cumhuriyetin yıkılışının şahidi, 2.Cumhuriyetin ise katkıcılarından biri olan HDP, bu yeni düzende nasıl yer alınabileceğini gayet iyi biliyor. Tercihi yıkarak değil benzeyerek hayatta kalmak gibi görünüyor içinden geçtiğimiz süreçte.

Kürt halkına, Sur’a çağırıp yalnız bırakmak ve ölümler için cenaze namazı kılmaktan başka bir seçenek sunulmuyor artık. Halka ölümü reva görenler “buyurun cenaze namazına” demektedir.

Kürdistan’ın tüm ilerici birikiminin hırpalandığı, Kürt aydınlarının kenar süsü yapıldığı, Said-i Kurdi’ler önder sayıldığı bir dönemden geçiyoruz.

Dost sofrası değil ki diz çökelim, yobazların oyunudur bu. Önce öldürüp sonra duasını okumaktan başka ne işe yaradı bu düzen? Demirtaş o namazda neye diz çöktüğünün farkında mı?

HDP, 2 Cumhuriyette kendine alan açmaya çalıştıkça açtığı alanda, sürecin kendisine benzemeye başladı. Artık tek teselli eski müftü olan bir vekilin kıldırdığı cenaze namazları.

Buna tahammül edilebilir mi?

Bu acılara sessiz kalınır mı?

Kürt halkının katliamına ilham kaynağı olan Halepçe’deki operasyona Saddam Hüseyin Enfal adını vermiştir. Enfal Kuran’da savaş ganimetlerinin nasıl pay edileceğini anlatan ilgili bölümdür.

Enfal suresini en son bir Özel Harekat Polisinin ateş açarken okumasıyla yeniden hatırladık.

Yine gericilik devletin “bölücülükle mücadelesinde” kenar süsü oluyordu.

Peki, Demirtaş ne düşünüyor?

Bu sureyi hiçbir şey yaşanmamış gibi okuyup geçecek midir? Yoksa boğazında düğümlenecek midir bir şeyler?

HDP bugün gericilikle yolları kesişirken halkla yollarını ayırmaktadır. Ve bugün boyun eğmemek düşer insanlığa, secdeye varmak değil.