Hayat kısa katil uzun

Hayat kısa ve kuşlar uçmuyor artık semalarda. Kurşun sesleriyle uyanan insanlar Bakanlık masallarıyla yitiriyor geceyi. 

Kürt şiirinin en direngen isimlerinden biri, Şêrko Bêkes’in, yazdıkları pek eleştirilmeye başlanmış Güney Kürdistan’da bakan olduğunda. 

Şêrko Bêkes, Saddam yönetimine kafa tuttuğu ve ona karşı Kürt halkının haklarını savunduğu yıllarda, Irak’taki bir şiir ödülünü alır. Daha doğrusu Saddam’ın yöneticileri dahi bu ödülü ona vermek zorunda kalmıştır. Bêkes’in cevabı ve tutumu nettir. Ödülü reddeder ve halkı mücadeleye çağırır. 

İlerleyen zamanlarda yazdıkları sansürlenir. “Aşırılıkla ve devrimcilikle” suçlanan yazılarına karşı tepkisi, yaşamı ve çizgisiyle tutarlıdır. “Şiirimin tek bir dizesini 30 Bakanlığınıza değişmem”  der ve istifa eder.

Katillerin, sömürenlerin ve hırsızların hükümetine çanak tutmaz Bêkes. Alır şiirini çıkar gider!

Öyle ya insanın çekip gideceği değerleri, çekip gidebileceği bir yerler olmalı. Ne acı, bizim mecliste ise akan kanın kızılıyla yarışıyor Bakanların plakasının rengi.

Ne oldu da böylesi bir akıl tutulması yaşandı dersiniz? Ne oldu da emperyalizmle ilişkileri bu kadar belirgin, gerici, katil ve hırsız olan bir iktidarın masasına hem de o masanın bir parçası ve derleyeni olarak oturabildi “büyük insanlık”. 

Sanırım cevabı basit: “Yeni Yaşam” ile “Yeni Türkiye” arasında ince bir çizgi var ve bu yaklaşımların artık -aynı merkezden doğmasa da- aynı doğrultuda kesiştiklerini söyleyebiliriz.     

Soru basit. Ne oldu da Körfez Savaşı sırasındaki tutumuyla pek çok siyasal öznenin ve bireyin aklını açan Kürt Siyasi Hareketi siyasal olarak kabul edilemez ve telafisi güç hatalara sahip oldu?

Cevabı da bir o kadar basit aslında. Sınıf siyasetini ve emek savunusunu oldum olası bir diyaliz makinasına benzetmişimdir. Bağlantınız kopmaya görsün. Kalırsınız masada! (Siz bunu ameliyat masası dışında Bakanlık Masası ya da Barış Masası olarak da okuyabilirsiniz) Farklı bir örneği var mı? Sınıf siyasetinden uzaklaştığı halde doğruda durabilen var mı şu hayatta?

Şiraze sınıfsal taleplerden yavaş yavaş ulusal taleplere kaydığı andan itibaren bir tuhaflık oluşmaya başladı. Hem kitapların hem de siyasetin “şirazesinde” yaşandı bunlar.

Örneğin Leyla Zana kalkıp, “Kore’de birlikte savaştı bu halklar kimse ayıramaz” diyebildi. Hani anlarım Çanakkale’yi, “Kurtuluş” savaşını, Osmanlı’da kana doymaz padişah hükümetinin yolladığı cephelerdeki acınılası ölümleri falan ama Kore’de “komünistlere karşı ne iyi savaştık” mantığındaki bir çıkışı bir yere koyamam. Zana, bilmiyor olamaz. Akıllı kadın. Ayrıca zana birine (Kürtçede bilgin demek) yakışmaz böylesi bir tarih bilgisi. Barış komiteleri, Behice Boran’ların Kore’ye asker gönderilmesine karşı verdikleri mücadeleyi bir kenara koymak olmaz. Sorarlar sonra “Kore Nere?”  diye.

Mesele gayet sınıfsal ve net...

Kimse şaşırmasın “İncilikte’ki Amerikan uçaklarının Kürtlere hainlik ettiğini düşünmeyen” Selahattin Demirtaş’ın açıklamalarına. 

Kimse şaşırmasın “Suriye’de Amerika ile aynı düşünüyoruz” diyen Ahmet Türk’e.

Kimse şaşırmasın “Saray Esatlaşıyor” manşetlerine.

“Bir tur da solcular binsin” motivasyonu ile bakanlık meselelerinde ağzı kulaklarına varanlara. 

Kopmuş o hat bir kere.

Kürdistan sokaklarında “bugün acaba kaç kişi öldü?” diye yürüyor insanlar. Meraklarından ya da korkularından değil. Hükümet artık böylesi siyasete alıştırdığı için insanları. “Bugün dolar ne kadar oldu?” der gibi soruyorlar bu soruyu. 

Henüz 7 yaşında bir çocuğun ölümü, İktidarın çanak tuttuğu IŞİD’in zulmünden kaçan mültecilerin kıyıya vuran küçücük bedenleri, evinin penceresinden güneşten önce mermiler giren insanları yazın bir kenara.

Katili ve “emri ben verdim” diye övünenlerin masasındaki bakanları da yazın bir kenara. Yarın tüm bunlara rağmen hiçbir şey yokmuş gibi barış masasına oturacak olanları da.

Katilden de masasına oturup  “Kalkınmanın ve Avrupa’nın” bakanlığından bakanlardan da sorulacak hesabımız var.

Tuhaf! Avrupa (Bakanlığı!) ile işbirliğinde olan Adalet ve Kalkınma (Bakanlığı!) Partisi’nin geçici hükümetinde yer almakmış anlaşılan “yeni yaşam”. Bizden uzak olsun. 

Bu arada çiçeği burnunda Avrupa Bakanına Sakine Cansızları, Kalkınma Bakanına da Kürdistan’daki emek sömürüsünü hatırlatmak isterim.

Rusya’da Çarlığa karşı emekçilerin kurutuluş ümitlerini heba ederek hükümette yer tutan Kerenski döneminde, geçici hükümette yer alan “devrimciler” için Lenin ve arkadaşlarının aldığı tutumu anımsamakta fayda var.

Kısalmasın diye ömrümüz!

Pervasızlaşmasın diye uzun!

Bolşeviklerin Şubat ayından, Ekim devrimine kadar köşeye yazdıkları o unutulmaması gereken slogan ile!

“10 Kapitalist Bakan İstifa!”