Bir hazin hürriyet: Kürtçe ağıt

Davutoğlu “meseleyi abartıyorlar” diye açtı perdeyi ve sonra saçtı dört bir yana mükâfatlarını.

Günlerdir Cizre’de ve diğer Kürt kentlerinde yaşanan acılara Kürtçe ağıt yakabildiğimizle yetineceğiz.  İnsanın ağzında çamura dönüşür mü konuştuğu dil?

Güzel Olan Her Şeyi Yağmalıyorlar

Öldürüyorlar Bütün Narin Sabahları…*

Roboski ile taçlandırdılar işi. Televizyonlardan, hem de anlı şanlı TRT Şeş’ten “kaçakçılara yapılan müdahaleyi ve ölü ele geçirilen kaçakçıların” haberini Kürtçe dinleme şerefine nail oluyorduk. 

Sonrasında da çatışmasızlık adı altında sürdürülen, Kürtçeye prim verip İslamcı bir asimilasyon yöntemi ile Kürdistan’da dinci gerici faaliyetleri palazlandıran AKP tipi asimilasyonlarla sürdürüldü operasyon.

Cizre’de sokakları kana bulayanlar düne kadar Eşme Ruhu’ndaki temsiliyet değil midir?

Ta kendisi. O halde Eşme Ruhu’na bir fatiha okuma zamanı gelmiş geçiyordur. 

Güzel olan her şeye saldırıyor iktidar. Yandaşıyla, yobazıyla, devam ediyorlar emekçilerin birikimlerine saldırmaya. Çocukların dilindeki masallara saldırıyor. Annelerin ninnisine. Acılarımıza ve feryatlarımıza… 

Ama artık özgürüz. Çünkü eskiden Kürtçe ağıt bile yakamıyorduk. Ne ala! “Vatandaşı öldükten sonra en azından bir kere olsun Mercedes marka arabaya bindirmek için cenaze arabalarını Mercedes marka aldık” diye övünen iktidar sokakta vurduğuna da “Kürtçe ağıt yakabilirsiniz” diyor.

 

Yıl dönümünde 12 Eylül’e rahmet okutacak bir acıyı reva gördüler halkımıza. 

 

Ve çocuklar. Ekmek bulamayan, masalları savaş uçakları, top mermileri ve kurşunlarla bölünen çocuklar. 

Cizre ahalisinden biri, “ilk üç gün düğün var havai fişek atıyorlar diye kandırdık çocukları” diyor yaşananlara dair.  Hayat Güzeldir filmindeki babanın çocuğuna, savaşı bir oyun gibi gösterme çabasına benzer durum. Biri Nazi Almanya’sı diğeri meclisiyle, ordusuyla, medyasıyla AKP Türkiye’si.

Kırşehir’de kitap evini yakanların yüzlerindeki şehvet Nazi Almanya’sındaki “kitap yakma törenlerin” benzemektedir. Kırşehir’deki dostlarımız “biz iyiyiz de kitaplar yandı” demişlerdi. Biz iyiyiz de kitaplar! 

Bazı şeyleri yakamazsınız! Umudu ve inadı, insanlığı ve boyun eğmeyişini çocukların…

 

Kılıçların ve Topların Adını Öğreniyorlar

Ve Cizre

Ayırmıyor Dudaklarını Nergisten 

Gün Işığından.*

 

Çocuklarına ekmek almak için çıkan 70 yaşındaki bir adam kafasından vuruluyor. İnsanlar evler arasındaki duvarlara açtıkları deliklerle yaşama tutunmaya çalışıyor. Sokakta top mermileri ve bombalar oyunlarına karışıyor çocukların. 

Kusura bakamayın. Savaş ile vahşetin arasına bir çizgi çekmek gerekiyor. Savaş ve vahşet aynı anneden doğan iki kardeş gibi. Ama ikisi aynı şey değil. Bir vahşeti yaratmak için savaşmanıza gerek yoktur bazen.

Bir annenin ölen çocuğunu gömemediği için derin dondurucuda saklamak zorunda oluşu savaş diye kestirip atılası bir şey değil. IŞİD kuşatmasındaki Kobanê’de yaşanmadı böylesi. Bunun adı başlı başına bir vahşet. 

Ve vahşetle barış olmaz!

Hadi her şey eskisi gibi olsun, barış masasına tekrar dönelim çağrılarına gelince. Olmayan masalara oturma şansınız var elbette. Tıpkı çatışmasızlığı barış diye anlatmak gibi. 

Ya da Davutoğlu’nun dediği gibi. 

Kürtçe ağıt yakma özgürlüğüne sahipsiniz.

Nâzım’ın şiiri geliyor aklıma:

Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında. 


*Ehmed Huseynı’nin Dar Mezarlar şiirinin Cizre’ye uyarlanışı.