Başka bir gezegenin cehennemi

Bir Mısır anlatısına göre tüm yaşadıklarımız bir bebeğin rüyasıdır aslında. Ve cehennem dedikleri ise o bebeğin rüyasından uyanması. 

Ve insanlar düşünürler kaygıyla bu söylenceye göre; ya bir gün uyanırsa bebek rüyasından diye. 

Yıllar geçti üstünden masalların ve anlatıların. O çocuklar defalarca uyanmıştır rüyadan, bölünen uykular, masallar cehenneme değil savaşlara uyandırmıştır insanlığı.

Ve sonra Nâzım’ın dediği gibi, “Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman”.  Lakin Nâzım’ın dediğinden farklı olarak kapanmadı henüz o sayfa.

“Boğazlanan çocuğun kanı akar mı hiç?” diye sormayın. Masalları savaşlarla bölünen çocuklar biraz çocuk kalırlar büyümez bir yanları, ya da çar çabucak büyür o çocuklar oyuncaklarını geride bırakarak. 

Bu hayatın gerçekliğini mi sorguluyoruz yoksa dönüp henüz değiştiremediğimiz kötü günlere mi kızıyoruz? 

Bugün masallara kanmıyor çocuklar, çünkü yalnız ölüm yalan söylemiyor.

Lenin Kâhince Sözler* makalesini kaleme alırken en başta söyler, “Şükür, şu günlerde kimse mucizelere inanmıyor. Mucizeli kâhinlik bir masaldır.”  Kurdukları hayata güveniyor insanlar tabi. Kendi emeklerine inanıyorlar devrimin ardından. 

Engels’tir Lenin’in “kâhin” dediği. Kehaneti de belli; Engels yaşama veda etmeden önce bir “kehanetten” söz eder. 20. Yüzyılın ilk yarısında, hatta ilk çeyreğinde, bir savaş görecektir insanlık. Bu savaş insanlığın bu güne değin gördüğü en büyük savaş olacaktır.  Ve bu yine savaş işçi sınıfının zaferi ile sonuçlanacaktır Engels’e göre.

Akabinde patlak verir ilk paylaşım savaşı 1914 yılında. Ve insanlığın ilk değil belki ama en önemli zaferi karanlığın karşısında 1917 Ekim Devrimi.

Masallara inanmadıkları için değil, bir masalı gerçekleştirdikleri için kıymetlidir komünistler. 

Kâhin olduklarından değil, tarih bilincini hayatlarına kılavuz edindikleri için önemlidirler.

Bugün ülkemizin sokaklarında yatan cansız bedenler ve üzerlerine yağan kar. Sokağa çıkma yasağında evlerinde hapis yatan insanlar. 

Kürdistan bir açık hava hapishanesini yaşıyor. Medyada “ünlü Kürt iş adamı Halis Toprak yaşamını yitirdi” haberleri. Sipariş verilen hüzünler ve yapmacık matemler kol geziyor dört bir yanda. 

İnsanları bir deli gömleğine tıkmaya çalışıyorlar. Babanın evlada şehvetle bakışındaki mubahı okuyoruz, sevgilisinin elinden tutan bir başkasının günahını. Suriyeli mültecilere sahte can yeleği yapan atölyede Suriyeli çocukların çalıştırıldığı söyleniyor. Cuma Tatili ile sevinelim istiyorlar. Ölülerimizi gömmek için yetiştirilmiş imamların yönettiği bir ülkede iyi olan her şeyin üstünü örtmek istiyorlar. 

Savaş ve açlık inancı da ahlakı da bitiriyor. 

Bu yaşananlar gerçek olamaz diyoruz her seferinde. Gerçek olmasın istiyoruz yaşananlar. Ve istiyoruz ki ölmesin ellerinde beyaz bayraklarla sokağa çıkan çocuklar. 

“Gerçek olamaz bunlar, bir başka gezegenin cehennemi olmalı bu yaşadıklarımız” demişti geçtiğimiz günlerde bir dostum. Haksız da sayılmaz. İnsan tüm bu kötülükleri hazmedebilir mi? Kabullenmek mümkün mü hayâsızca yaşanan bir hayatı?

Ancak masalın sonuna geldik. 

Ya uyanırsa insanlık o uykudan kıyamet mi kopar diye düşünecek vaktimiz de yok. Bu kaygı zincirlerinden başka kaybedecek bir nice derdi olanların sanırım. 

Acıyı hissetmek kendinin farkında olmasıdır insanın. İnsan varsa umut var. Umut varsa kavga da…


*Pravda,  sayı: 133, 2 Temmuz 1918. Lenin, Kahince Sözler