Yok hükmünde

Geçen yılın Mayıs ayıydı. Üniversite öğrencisi Şule Çet, yarı zamanlı asistan olarak çalıştığı plazanın 20. katından düşerek hayatını kaybetti. Ölümü doğum gününe denk gelmişti. Yere çakıldığında tan vakti yaklaşıyordu. O gece ofiste iki kişi daha, patronu Çağatay Aksu ve patronunun arkadaşı Berk Akand vardı. İki kafadar olaydan sonra ortadan kayboldu. Neden sonra ortaya çıkıp, genç kadının intihar ettiğini söyleyince salıverildiler. Patron düzeninde zenginin beyanı esastır!

Soruşturma ağır aksak sürerken, Çet'in pencereden düşmeden önce cinsel saldırıya uğradığı anlaşıldı. Artık olay duyulmuş, örtbas edilebilir olmaktan çıkmıştı. İşi ağırdan alan savcı değiştirildi, sanıklar hakkında lütfen tutuklama kararı verildi. Yeni bilirkişi raporu istendi ve nihayet olayın intihar süsü verilmiş bir cinayet olduğu ortaya çıkmaya başladı.

Yeni Türkiye’nin yerle bir edilmiş cübbesi düğmeli yargı sisteminde sıradan bir hukuk arama hikâyesidir bu. Bırakın hukuku, biçimsel bir yargı bile yoktur hiçbir yerinde.

Aradan 9 ay geçti. Duruşması vardı iki gün önce. Sanıklar yanlarında avukatlarıyla sırıtarak girdiler duruşma salonuna. Onlar açısından salona sığmayan kalabalık izleyici topluluğu dışında her şey yolunda gidiyordu görünüşe göre. Bırakılacaklarından emindiler. Şunun sırasında yoksul bir emekçi daha ölüvermişti işte. Onların “iş kazası” adı altında her ay yüzer yüzer mezara gönderildiği bir ülkede değil miyiz sonuçta? Kim, kimden, neyin hesabını soracak? Duruşma boyunca kalabalıktan ve sosyal medyada oluşan ilgiden yakınıp durdular haliyle.

Fakat öyle derin bir çürüme ile karşı karşıya ki ülke, bu kadarı bile yetiyor kokunun açığa çıkarılmasına. O duruşma vesilesiyle ortalığa saçılanlara baksanıza.

Dava dosyasına eklenen ve delilleri gizlediği için büyük tepki çeken bilirkişi raporunu hazırlayan Adli Tıp Uzmanı Mehmet Nuri Aydın, 20 yıl önce DAL’da "işkence" gören Kutay Meriç'e "sağlam" raporu veren kişi. Tıkıldığı Ulucanlar Cezaevinde çekilmiş kolları sargılı fotoğrafını paylaşan Meriç, "Hazırlanan bu tür raporlarla mağdur suçluymuş gibi yansıtılıyordu" dedi. Yani eski Türkiye’yi yıkmışlar ama işkencecilerine ve yancılarına dokunmamışlar.

Katil zanlılarının avukatlığını yapan Paşa Büyükkayaer Ankara Üniversitesi'nde döner bıçağıyla öğrenci kovalayan “ülkücü”lerden biri. “İçki içmişti, zaten bakire değildi” diyerek Şule Çet’in ölümü hak ettiğini anlatmaya çalışıyordu duruşma sırasında. Eski Türkiye’yi yıktılar ama onun sağcı paramiliter şebekeleri dimdik ayakta.

Rejim yeni, manzara eski; Bir genç emekçiye tecavüz edip pencereden atan iki zibidi patron, onların beyanını esas alan emir kulu bir yargı, savunmak için cansiperane savaşan ülkücü avukat ve organizasyonun son parçası işkence görmez eski bir hekim. Nedir bu? Yeni Türkiye tablosu… Biliyoruz eskisi de böyleydi, sadece gölgeleri arttırılmıştır.

Eskisinden farklı olarak yeni Türkiye’de iki ülke var. Patronlar, muktedirler ve onların adamları bir yanda. Öbür yanı bu çetenin nefret ettiği biat etmemiş biçare halk. Çürümüş yarısına dayanarak, öbür yanı çürütmek için çabalıyorlar. Palu ailesi vakası bize ülkenin bir yarısının hali pür melalini göstermişti, bu olay da diğer yarısının halidir. O yarı zengin zibidinin, itin, ahlaksızın, sağcı yobazın tasallutu altındadır.

***

Şule Çet davasının duruşmasından bir gün sonra çöktü Kartal’daki sekiz katlı bina. Durup dururken, hiçbir dış etki olmadan, öylesine kendi üzerine yıkılıverdi. Bu yazıyı yazarken altından çıkarılan ölü beden sayısı 15’e ulaşmıştı. Daha kaç kişi var altında, kaçına canlı ulaşılabilecek belli değil. İlk işleri yayın yasağı getirmek oldu. Yasaktan sonra teker teker çıkardılar cesetleri enkaz altından. Kaybettikleri 7 Haziran seçiminden beri böyle, topluca öldürüyorlar ve yayın yasağı getirip teker teker açıklıyorlar.

Deprem riskini falan hatırlatacak değilim, böylesine şiddetli bir sosyal deprem yaşayan bir ülkeye hangi deprem ne yapabilir? Tıpkı Şule Çet davasında olduğu gibi burada ortaya çıkan şey derin, geri dönülmez bir çürümedir.

1992’de yapılmış bina. "Zemin + 5 kat" diye ruhsatlandırılmış ama iki kat daha ekleyivermişler üzerine. İki katı kacak sekiz katlı binaya dokunan olmamış 1998’e kadar. Bakmışlar soran eden yok, kaçak iki kattaki dört daire için vergi beyanında bulunmuş sahipleri. Devlet almış vergiyi, görmezden gelmiş usulsüzlüğü. Ama bir yıl sonra Büyük Marmara depremi çalmış kapıyı, hasar almış bina. Yandaki hasarlı binaların yıkılmasına kararı verilmiş ama o binaya yine dokunmamışlar. O arada bir kaçak kat daha ilave etmişler üzerine. AKP’lilere sorsanız bütün bu hukuksuzluğun nedeni Kartal’ın CHP’li belediyeleri. “Peki siz neredeydiniz o sırada” diye sorulmayacağından eminler nasıl olsa.

Uzatmayalım yakın zamanda bu apartmanın zemine bir de konfeksiyon atölyesi açılmış. Bu iş için bazı taşıyıcı kolonları da kaldırıvermişler haliyle. Atölye 2017 yılına kadar ruhsatsız faaliyetini sürdürmüş. Her nasılsa o yıl belediye fark etmiş, tutanak tutmuş, kilit vurmuş kapısına.

***

Şule Çet’in o gökdelenin penceresinden aşağı atılmasından 18 gün sonra AKP seçim rüşveti niyetine “imar barışı” yasası çıkardı. Barıştan kasıt, kaçak göçek yapıların ücreti mukabili yasallaştırılması. Hatırlatayım eksik kalmasın, o yasa tasarısına bazı CHP’li vekiller de kabul oyu vermişti. Yasa çıkar çıkmaz, Kartal’daki o binanın kaçak katları için de başvuru yapıldı ilgili kuruma. Bizim kaçak katlar artık yasaldı.

Peki, ölenlerin hesabı? Kartal Belediye Başkanı bu kez iktidar yetkililerinden erken davranıp patlattı “Allah rahmet eylesin”leri. Kentsel dönüşüm yaptıklarını ama bunu henüz dönüştüremediklerini anlatıp sorumluluktan kurtuldu. AKP’liler şaşkın, ne desinler şimdi. Sınırsız sorumsuz bir iktidarları var. Çanakkale Zaferini anlatmaya gidiyorlar 15 Temmuz’u anlatıyorlar. Cenazeye evine başsağlığına gidiyorlar 2023 vizyonu geliyor akıllarına. Şule Çet? CHP zihniyeti. Çöken Bina? Hep İnönü yüzünden…

Rejim yeni, manzara tanıdık. Yerel yönetimler rant paylaşma kapısı. Rant ise hukuksuzlukla, görmezden gelmekle, yağmacılıkla mümkün. Ahlakı yıktılar ve bütün ölçüleri iptal ettiler. Kuralsızlığı kural yaptılar, cehaleti kutsadılar. Ayakta kalan tek şey çıkarları etrafında örgütlenmiş organize bir çete. Tecavüz de yıkım da o çetenin olağan, organize işlerinin sonucu.

***

Söyleyecek ne var bunların üstüne? Annesi, kardeşi veya sevgilisi, buna sokakta karşılaştıkları da dâhil kadınla insani bir ilişki kuramayan her erkek gerici ve sağcıdır. Bu gerici ve sağcı muameleye katlanan ve hoş gören her kadın da öyle.

Ve güçsüzü koruyamayan bir toplum ve bir hukuk yok hükmündedir. Çürümüştür ve düşmüştür. Toplumu çürüdüyse ve kendi üzerine çöküyorsa seyirci kalamazsınız. Kaçamazsınız, altında kalırsınız çünkü. Siz de en az bu çete kadar organize olacaksınız öyleyse. Gitmeyeceksiniz çıkar çetelerinin peşinden. Ülkenize, geleceğinize sahip çıkacaksınız. Hakkını yedirmeyeceksiniz mazlumların, kendinizi ezdirmeyeceksiniz zalime, diz çökmeyeceksiniz. Ve asıl önemlisi yobaz ve sağcı olmayacaksınız.

Bu düzen yok hükmündedir, evet. Yenisini var etmek ise yine sizin ellerinizde.