Yalanın örtüsü

Haziran Direnişi üzerinden beş yıl geçti. Halkın hukuksuzluğa, adaletsizliğe ve baskıya karşı bu büyük isyanı, dini siper ederek iktidara gelen Siyasal İslamcı hareketin illüzyonunu paramparça etti. İki acemi yalan kaldı o günlerden geriye. Biri “camide içki içtiler”, diğeri de “türbanlı bacımıza saldırdılar” yalanıydı. 

Bu iki yalan, malumun ilamı oldu. İslamcı tereddüt etmeden her türlü yalanı söyler ve yalanı açığa çıksa bile yalanda ısrar ederdi.

Kabataş yalanında da öyle oldu. Önce saldırının görüntüsü var dediler. Olmadığı anlaşılınca “Diliniz kaba, yüreğiniz taş” kampanyası açtılar hep birlikte. Hatta “hani görüntü” denilince, reisleri “Sizler Adli Tıp Raporlarını nerenize koyacaksınız?” diye çok nezih bir açıklama bile yapmıştı. Sözünü ettiği Adli Tıp Raporlarını göremediğimizden neremize koyacağımızı bilemedik haliyle. 

“Camide içki içen kimse görmedim” diyen cami imamını ise tart ettiler, sesini bir daha çıkarmasın diye. Bir ara “yalancı” diyenleri de dava açarak sindirmeye çalıştılar. Biliyorsunuz bizim Enver yargılandı, yalancılara yalancı dediği için. Beraat etti. Yani bu iki yalan iddia nedeniyle açılmış bir dava, verilmiş bir hüküm yok ama iddiayı ileri sürenlerin yalancılığını tescil eden en azından bir hüküm var. 

Kaldı ki o yalanı yayanların çoğu silindi gitti. Biri bir kadındı, koşup mağdur kadınla röportaj yapmış, üstü çıplak 70 erkek tarafından nasıl da darp edildiğini ballandıra ballandıra anlatmıştı. Yalanı ortaya çıkınca şöyle savunmuştu kendini: “Kadının beyanı esastır.” “Yalanın kadını erkeği olur mu?” diye sormadı kimse. Olur mu?

***

Şimdi yine bir kadının beyanı tartışılıyor. Adı Şerife Boz. Çarşaflı bacılarımızdan Şerife Hanım. Bir fotoğrafı var elde. 15 Temmuz gecesi bir kamyonun şoför koltuğunda oturuyor çarşafıyla. İddia böyle. Kamyonun üzeri insan dolu. Diyor ki fotoğraftaki çarşaflı bacımız; o gece kamyonu kaptım, mahalleninim kadınlarıyla doldurdum ve darbeyi bastırmaya gittim. Cesaretin varsa inanma!

Olayı duyan Tayyip Erdoğan “yeni Nene Hatun” ilan ediyor çarşaflı bacımızı. Maaşa bağlıyor. İBB bir çuval para vererek o kamyonu bacımızdan satın alıyor. Maksat ileride kurulacak “15 Temmuz Müzesi “ne kaldırmak.  

E rant büyük, çarşaflı bacımızın masrafları da öyle. Kamyonun yanında basın açıklaması yapıp AKP’den vekil adayı olduğunu söyledi geçen gün. Başvuru formundaki “görevi” bölümüne “15 Temmuz kahramanı” yazdı. Böylece 15 Temmuz’da devletimizin yeni bir meslek icat ettiği de ortaya çıkmış oldu.

Meslek iyi, getirisi dolgun. Fakat girişte ne sınav var, ne diploma. Girmenin veya kabul edilmenin tek yolu o gece direnişte olduğunu ispat etmek. Çarşaflı bacımızın kamyonla fotoğrafı var kapı gibi, kim ne diyecek? Fakat o gece yakınları ölenler fotoğrafı ve bacımızın beyanını görünce işler karıştı. Çarşaflı bacımız 15 Temmuz’da yakınları öldürülenler tarafından sahtekârlıkla ve dolandırıcılıkla suçlandı. İddialarına göre çarşaflı bacımızın mahallesindeki kadınları toplayarak hafriyat kamyonuyla Taksim’e çıktığı yolundaki fotoğraflı haber bir kurguydu. 15 Temmuz’da hayatını kaybeden Mustafa Cambaz’ın oğlu Alparslan Cambaz’ın dediğne göre, bacımızın ehliyeti yok, araç kullanmayı da bilmiyor. Bu düzmece haberin yayımlanmasından sonra milleti kandırıp yüklü miktarda para topladığı da iddiaları arasında. Alparslan Cambaz dava açma hazırlığında. 

Bacımıza göre ise bütün bu iddiaların nedeni şehit ailelerinin onu kıskanması. Nasıl kıskanmasınlar? Mamak'ta AKP'li belediye tarafından yaptırılan 15 Temmuz Şehitler Anıtı'nın bir yüzünde, bugün şehit ailelerinin "sahtekâr" dediği bacımızın heykeli var... Yani hayattayken heykeli dikilmiş şanslı fanilerden biri bacımız.

***

Çarşaflı bacımızı o kırmızı kamyonda otururken gösteren fotoğrafı Anadolu Ajansı muhabiri olan türbanlı bacımız Saliha Sultan çekmiş. Çarşaflı bacımızın yalanı patlayınca, sosyal medya hesabından fotoğrafın öyküsünü anlatmak zorunda kaldı türbanlı bacımız. Fotoğrafı 15 Temmuz gecesi değil, artık herkesin sokaklarda olduğu 16 Temmuz gecesi çekmişti. Çektikten sonra sosyal medya hesabından yayınlamış, daha sonra iş yoğunluğu nedeniyle hesabına bir daha giriş yapmamıştı. Birkaç gün sonra Başbakanın konuşmasında bahsetmesi üzerine paylaştığı fotoğrafın- twitter tabiri ile- epey "yürümüş" olduğunu fark etmişti. Fotoğrafın yürümesi üzerine başka mecralarından aranmış, o ise onlara yardım edip işin aslını anlatmak yerine yalanı sürdürmüştü. Soranlara –nedense- “ne alakası var, haberdeki kadın bir kahraman değil” diyememişti. 

Türbanlı muhabir bacımız çarşaflı kahraman bacımızın hızlı yükselişinin her anına tanık. Hakkında çıkan haberleri, yapılan söyleşileri keyifle okumuş, yok yerden bir kahraman yaratmanın zevkini sürmüş. Çarşaflı bacımız kamyon önünde fotoğraf çektirip AKP’den milletvekili aday adayı olduğunu söyleyene kadar sustu. O gün çarşaflı bacımıza sahtekâr diyen birileri çıkınca, yalanı anlaşılacak diye korktu, suskunluğunu bozdu. Kahraman sahteydi, çektiği fotoğraf da öyle…

***

Bir kadın hikâyesi daha. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, öğretim görevlisi almak için sınav açtı. Sınava girmeye hak kazanan 23 kişi üniversite tarafından ilan edilecekti. Böyle söyleyip başvuranları gönderdiler. Kimsenin göremeyeceği bir yerde sınavı ilan ettiler. Ancak birkaç kişinin haberi olabildi. Koşup sınava girdiler. Sorular biraz tuhaftı yalnız. Buna karşın AKP'li Bilecik Belediye Başkanı Selim Yağcı'nın türbanlı kızı Hatice Ecem Yağcı, bütün soruları tıkır tıkır cevaplayıp sınavı kazandı.

Olay duyulunca sınav iptal edildi. Yeni sınav düzenlendi. Bu kez herkese duyuruldu. Haber alamayıp da sınavı kaçıranlar bu fırsat sınava koştu. Sorulan üç sorudan ikisinin sınav yapılan alanla hiç ilgisi yoktu. Soruları yine sadece AKP'li başkanın olağanüstü yetenekli ve zeki kızı cevaplayabildi. Böylece bir türbanlı bacımız daha herkesi sollayarak ipi en önde göğüslemeyi becerdi.

***

Dışarıdan bakan, gözlemleyen biri olarak bu olayları bizzat yorumlamama ihtiyaç yok. Hazır yorumlanmışı var çünkü. “TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu” Başkanvekili AKP Manisa Milletvekili Doç. Dr. Selçuk Özdağ, görüp duydukları karşısında şoke oldu. “Yeni bir ahlak sıçraması” başlığıyla bir yazı kaleme alıp anlattı. Şöyle dedi: “Uluslararası indekslere göre en çok rüşvetin alındığı ve yasaların en çok çiğnendiği ülkeler İslam ülkeleridir. İslam’ın telkin ettiği ahlak ikliminden fersah fersah uzağız. Yalan, riya, hırsızlık, emanete ihanet neredeyse milli ahlak halini almış. Müslümanların güvenirliği sıfır. Hakkı istismar eden er geç onun tokadını yer."

Şöyle devam etti: “Hak bir dava, batıl yollarla savunulamaz. Hakkı istismar eden er geç onun tokadını yer. Bugün Türkiye’de herkes Müslüman olduğunu söylüyor. Müslümanım diyen Müslümandır. Kimse buna itiraz edemez. Ama bugün bu ülkede İslam’ın bir temsil sorunu var. Kimse Müslümanlara baktığında -içini aydınlatacak- bir İslami temsil göremiyor… Gençlere örnek gösterecek örnek şahsiyetler çok az. Ahlak adamları ya ahmak yahut marjinal muamelesi görüyor. Ahlak için yola çıktığını söyleyen sivil yapılanmaların çoğu dünya ile karşılaşır karşılaşmaz bütün iddialarını kaybediyorlar. Dünyayı değiştirmek isteyenleri dünya değiştiriyor.”

Gençlere gösterecek örnek şahsiyet arıyorlar köşe bucak. Bula bula Şerife Bacıyı buluyorlar. Kalıp yerinde, çarşaf gıcır gıcır. Sonuç ortada.

Bıraktım erkekleri, dört kadın hikâyesi anlattım size. Yalanın, dolanın, riyanın bu kadar içselleştirildiği bir dönem olmuş mudur bilmiyorum. Hele ki kadınlar tarafından. Zavallı gazeteci, yalanını savunmak için “kadının beyanı esastır” demiş, öyle kurtulmaya çalışmıştı vakti zamanında. İşte kadın, işte beyan. Neyi neye esas alacaksın?

***

Tarihin gösterdiğidir; Din çoğaldıkça ahlak azalır. Çünkü din çoğalıyorsa nedeni ahlaki çöküştür. Din çoğaldı ve ahlak silindi. AKP’li vekilin dediği gibi yalan, riya, hırsızlık, emanete ihanet milli ahlak halini aldı. Böylece ahlaksız ama dindar yeni bir tür yarattılar az zamanda. Bütün insanlık tarihinde görüp görebileceğiniz en korkunç, en ürkütücü canlı türüdür.

Boş verin beyanı meyanı. Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği zamanlardayız. At bulunmazsa, kırmızı kamyon da olur. Önemli olan geçmek, üstünde çarşafla maraton koşacak hali yok ya!

O çarşaflı bacımız zamanın ruhudur, yalanın örtüsüdür. Madalya takılmalı, milletvekili atanmalı, ne istiyorsa yapılmalıdır.