Ya git yat aşağı!

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın önerisiyle AKP’liler tarafından hazırlanan yasa tasarısı Tayyip Erdoğan başkanlığındaki meclis AKP gurubuna iletildi. Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP gurubu yasa tasarısını meclise sundu. Meclis genel kuruluna gelen tasarı Tayyip Erdoğan Başkanlığındaki AKP Milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. Meclisten geçen yasa onay için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önüne gitti. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan kendi önerdiği ve kendi oyladığı yasayı Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatıyla onayladı. Yasanın Resmi Gazete’de yayınlanmasından sonra AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu yasanın uygulanması için gereken tedbirleri almak üzere AKP Genel Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sarayında bir araya geldi.

Okurken bir mizah metni ile karşı karşıya olduğunuz zehabına kapıldınız biliyorum ama gerçeklik bundan daha renkli gelişiyor aslında. Merkezi idareyi yukarıda görüldüğü gibi mükemmel bir işleyişe kavuşturan Tayyip Erdoğan yerel yönetimleri yeniden şekillendirmekle meşgul son günlerde. “Millet seçti neme gerek” deyip yan gelip yatmıyor. “Metal yaşlanması” olunca milli irade de bir yere kadar. Bazı belediye başkanlarını istifaya zorluyor, istifa edenlerin yerlerine yenilerini buluyor, atıyor. Kolay değil, giderken aba altından sopa gösteren var, beddua eden var, ağlayıp zırlayan, havlayıp hırlayan var.

Bütün bu karmaşa içinde şehirlerdeki projelerle de tek tek bizzat ilgilenebiliyor. İstanbul Belediye Başkanı istifa edip yerine yenisi atanır atanmaz Taksim Meydanındaki AKM’nin yıkılması ile ilgili açıklama yaptı mesela. Yani işi sadece merkezi ve yerel idareye çeki düzen vermek değil, İstanbul’daki her bir binanın yıkılıp yapılması da bizzat onun sorumluluğunda. İşi bu kadar başından aşkın olunca ufak tefek kaçaklar oluyor ama olur o kadar. Bir şey ima ediyor değiliz, somut örneği var. Tarihi yarımadanın siluetini bozan kulelerin müteahhitti arkadaşı çıkmış, bunun nasıl olup da gözünden kaçtığını anlayamayınca arkadaşına küsmüştü hatırlayacaksınız. Binaların düzeltilmesini istemişti ama aradan onca zaman geçti, binalar olduğu gibi yerinde duruyor. O bunca işi yaparken arkadaşı üç binayı yıkıp düzeltemedi. Dedim ya oluyor böyle. Her şeyi Tayyip Erdoğan’dan beklemeyeceksiniz.

***

Nasıl cansiperane bir çaba içinde olduğunun bir başka örneği daha; Galatasaray sahaya 11 yabancı ile çıkınca mevcut yabancı oyuncu prosedürünün değiştirilmesi gerektiğine karar verdi 15 Eylül’de. 16 Eylül’de yandaş gazeteler “Yabancı kuralı değişiyor” diye başlık attı. 17 Eylül’de Başbakan, 18 Eylül’de de futbolun başına onun atadığı tüpçü kuralın değişeceğini açıkladı. Futbolun yükü de onun omuzlarında.

Öyle hafif bir yük zannetmeyin bunu. Hiç kimsenin aklına gelmeyen sahalardaki yabancı dil kirliliği sorununu da o halletti. Türkçenin doğru kullanımı önemliydi, "Biraz ağır olacak ama hayvanların yarıştırıldığı malum Avrupa’daki arenaları, kalkıp spor salonlarında isim olarak kullanmak pek de kibar değil, şık değil" dedi. Demekle kalmadı “arena” kaldırılacak diye talimat verdi. Talimatı duyan yetkililer koştular. Beşiktaş Arena şak değişti, Beşiktaş Park oldu. “Trabzonspor/Medical Park Arena” ise ufak çaplı bir krize yol açtı. Neden sonra “Arena”yı atıp kurtuldu Trabzonlular. Gerçi biraz İngilizce ama “Park” geldi Türkçe kurtuldu, ona borçluyuz.

***

Üçüncü köprünün yerini o belirledi. Osmangazi köprüsü tamamen onun fikri. Bunlar henüz İstanbul trafiğini çözebilmiş değil ama olsun. “Çılgın proje”den sonra çözmeye gerek kalmayacak zaten.

Acı patlıcanı kırağı çalmaz; Cumhurbaşkanlığı Twitter hesabından iki tweet attı geçen günlerde ve müjdeledi; "Türkiye’nin otomobili konusunda yıllardır yaptığım çağrıların karşılık bulmuş olmasından dolayı büyük memnuniyet duyuyorum" dedi. Bir müjde daha verdi, "Şimdiden ilan ediyorum: Piyasaya süreceğiniz ilk otomobilin, bedelini ödemek şartıyla taliplisi de benim!"

Nasıl olsa ilk otomobili sattık, gerisi kendiliğinden gelir diyen Anadolu Grubu, BMC, Kıraça Holding, Turkcell ve Zorlu Holding işe girişmek üzere kolları sıvadı. Otomobilin mühendislik hesapları da sarayda Yiğit Bulut tarafından bedavaya yapılıp ilgili şahıslara iletilirse tadından yenmez. Bir de yerli uçak işi var ki orası karışık biraz. Yapacaksın, uçuracaksın, hadi uçurdun diyelim bir de yere indireceksin. Uzun iş.

Gördüğünüz gibi köprüydü, yoldu, otomobildi hep o düşünüyor.

***

Bir gün durup dururken, “TEOG kaldırılmalı, istemiyorum” dedi. Ertesi gün dediğini beğendi, kendi getirdiği TEOG’u kaldırma müjdesi verdi. Üç gün sonra TEOG kaldırıldı. Kaldırılan sistemin yerine getirilecek sistem en kısa zamanda açıklanacaktı. Açıklanamadı. Hem ne gerek vardı ki zaten sisteme? Bundan sonra herkes en yakın okula yazılacaktı. Fakat gelin görün ki herkese en yakın okul sadece imam hatiplerdi.

Yardımcı doçentlik unvanının kaldırılmasını istedi bir başka gün. O olmasa başka kimin aklına gelir bu? Onun tarafından tarafından atanan YÖK Başkanı ve rektörler yardımcı doçentliği kaldırmak üzere çalışmalarını sürdürüyor hala. Eğitimin bütün yükü onda.

***

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın emriyle hazırlanan işçilerin hafta tatilini düzenleyen "Hafta Tatili Hakkında Kanun"u kaldıran yasayı da Cumhurbaşkanı olarak imzalayarak yürürlüğe girmesini sağladı. Ayrıca kendin pişir kendin ye yöntemiyle yapılan yasayla, özel sektör iş yerlerinde iş güvenliği uzmanı ve iş hekimi bulundurma zorunluluğu 2020'ye ertelendi. Böylece işçilerin 93 yıldır kazanılmış hakkı olan hafta tatili kaldırılmış oldu. Onca iş güç arasında bunu bile düşündü.

***

Geçtiğimiz aylarda kendi atadığı Merkez Bankası Başkanı’na faizleri indirmesi talimatı verdi. Bunu duyan Dolar başkaldırınca verdiği emri unuttu. Sonra hatırladı. Harıl harıl çalışıyor faizi indirmek için ama Dolar lobisi izin vermiyor.

***

15 Temmuz’un hemen ardından onun isteğiyle OHAL ilan edildi. OHAL’in ilk dönemi tamamlanıp maksat hasıl olunca kaldırılmasını bekleyenlere aldırmadı,  “Bu iş bitene kadar OHAL sürecek” dedi. “Bu iş”ten kastının ne olduğu bilinmediğinden OHAL bir yaşını çoktan doldurdu. “Bu kadar uzatmaya ne gerek var, artık kaldıralım emredersiniz beyefendi” diyen bir Allah’ın kulu bile çıkmadı arada.

Coca Cola fabrikasının açılışına katıldı. Açılış sırasında yaptığı konuşmada, 15 Temmuz'dan sonra ilan edilen olağanüstü halin girişimcilerin yatırımlarının önünü kesmek için değil, onları güvence altına almaya yönelik olduğunu söyledi. “”Bu iş”in o iş olduğu da anca öyle ortaya çıktı. O hal de bu hal de ne halse hep onun yüzü suyu hürmetine.

***

TRT kanallarının ortak canlı yayınına çıktı, emri uyarınca düşünülüp yapılan “Diriliş Ertuğrul” dizisi hakkında açıklamalarda bulundu. ''Diriliş Ertuğrul dizisi, halkımızın hayranlıkla izlediği bir dizi'' dedi. Dizi o gün bugündür yayında.

O diziyi kastederek “devamı gelecek” demişti aynı programda. Birkaç gün sonra ekranlarda yeni asker-savaş dizilerinin fragmanları dönmeye başladı. Ortak noktaları şu; Bir yanda vatan, ezan, bayrak ve bunlara sevdalı olanlar var. Diğer yanda bunlardan yoksun “vatan hainleri”... Yani ülkeyi zengin oğlan fakir kız kısır döngüsünden de o kurtardı.

***

Diyeceksiniz ki, biliyoruz zaten, niye anlatıyorsun bunları. Şundan; Diziden futbola, köprüden yola ülkenin her şeyiyle ilgilenen bu çalışkan ve fedakâr büyüğümüze CHP sözcüsü Bülent Tezcan çıkıp utanıp sıkılmadan şunları söyledi: “Recep Tayyip Erdoğan faşist diktatördür. Hem de onların anladığı dilden söylüyorum. Şeddelisidir hem de.”

Bunu duyan büyüğümüz katılığı bir açılış töreninden densiz cehapeliye şöyle seslendi: “Kalkıp Tayyip Erdoğan ile ilgili diktatör, faşist diktatör… Ya git yat aşağı. Yani şahsıma bu lafı eden kişi, affedersin kendisini vurdular ve ben ‘Geçmiş olsun’ diye kendisini arıyorum. Düşünebiliyor musunuz? Ya, diktatör kalkıp da seni arar mı be? Ben seni arıyorum, bu bir insaniliktir, bu bir merhamettir, rahmet duygusudur. Ama bu yok, bunlarda bu yok.”

Yalanı yok, geçen yıl Aydın’daki bir restoranda silahlı saldırıya uğrayan Tezcan’ı onca iş güç arasında arayarak geçmiş olsun dileklerini iletmişti. Ülkemize bu duyarlılığı da o öğretti.

İşte görüyorsunuz nasıl kendini paralayarak çalışıyor büyüğümüz. Ne kadir nazik, ne kadar ince, ne kadar duyarlı, ne kadar düşünceli onca işin gücün arasında. Eskiden arena olan parkların önünden geçerken ettiğiniz hakareti düşünüp utanın.

Diktatörmüş. Ya git yat aşağı. Ne diktatörü?