Şeker fetvalar!

Sarayın Din-ayet işleri görevlisi Ali Erbaş “bayram” vesilesiyle bir açıklama yaptı. Hoş hangi vesileyle açıklama yapmıyor ki zaten? Laiklik kalkınca hazret de kendini şeyhülislam sanmaya başladı. Son fetvası “Şeker Bayramı” üzerine. Fetvasına göre “Ramazan Bayramı”nın “Şeker Bayramı” diye ifade edilmesi yanlışmış. Şeker Bayramı diye bir bayram yokmuş. Ne varmış? Ramazan Bayramı. Hem o da bayram değil ibadetmiş. İşin içine şeker falan karışınca “Ramazan'ın kutsiyetine” bir hafiflik getiriyormuş. Kendi kendine gelin güvey nevzuhur şeyhülislam, fetvasını “bu şekilde kullananlar bundan vazgeçsinler” emir buyurarak bağlıyor.

Yani? Bundan böyle şeker diyenin, şeker yiyeninin boynu vurula... Saraylı Ali devlet baltasını kaptı geliyor, din uğruna şeker diyenin boynuna indiriverecek!

Yalnız onlar karanlıkta günün gelmesini beklerken ümmetin en azından bir kısmı yurttaşa dönüşüverdi. Laiklik zehirledi hepsini. Yani baltayı elden kapıp sahibine savurma ihtimali belirdi. Din-ayet işlerinin, şimdilik, basına demeç mesafesinde durmasında sağlıkları açısından sonsuz fayda var.

Hakkını teslim edelim, nevzuhur şeyhülislam tarihe karışmış olan ağababalarının çizgisini harfiyen devam ettiriyor. Onlar da sarayın kapıkuluydu, bunlar da. Mesela muktedirin halkın parasıyla verdiği lüks iftar sofralarını eleştirmediler hiç. Halka yapılan zulmü teğet geçtiler. Adaletsizlik, yoksulluk, açlık umurlarında olmadı. Yenikapıda düzenledikleri “show” namazında cemaat ile saray ileri gelenleri arasına bariyer konulmasına da ses çıkarmadılar. Çünkü hep zalim sopasıdırlar. Halkın parasıyla yüz bini aşkın din memuru besliyorlar. Hükmettikleri paranın haddi hesabı yok. Ballı maaşları var, süper makam otolarına biniyorlar, bahşedilmiş küçük saraylarda yaşıyorlar. Kavukları, kıyafetleri onların ayrıcalıklı bir sınıf olduğuna işaret ediyor. Ama utanmadan “İslamiyet’te ruhban sınıfı yok” diyorlar hâlâ.

Bunları geçin, yeter ki ramazana şeker demeyin.

Bayram değil ibadetmiş… E al ibadetini bizden uzakta yap öyleyse. “Şeker” senin o ibadetini senden alıp halk için bayrama dönüştürmüştü. Şeker ulusaldı, ramazan dinsel. Dini, dili, ırkı ne olursa olsun herkesin kutlayabildiği bir bayramdı o haliyle. Şimdi devlet zoruyla AKP meşrebinden olanların bayramına dönüştürülüyor.

AKP dininin maaşlı memuruna kulak asmayın. Cumhuriyette ramazan değil şeker bayramı olur... “Şeker” demek caizdir.

***

İstanbul Ticaret Borsası Başkanı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkan Yardımcısı Ali Kopuz’a göre, Trabzon’da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu protesto eden yurttaşlar “Pontus”... Pontus olmakla birlikte tamamı Ekrem İmamoğlu gibi Müslüman taklidi yapıyor.

Bilumum oda ve borsanın Başkan Yardımcısı olan hakiki Müslüman Kopuz, aynı zamanda Al-Et Gıda, Kopuzoğlu İnşaat Şirketleri’nin ve Mega Center Yapı Kooperatifi’nin yönetim kurulu başkanı.

Yargı mensuplarına rüşvet verdiği iddiasıyla 2010 yılında tutuklanmış. 2012 yılında beraat etmiş. Dışarıya salınmasının ardından Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Geliştirme Vakfı Kurucu Üyesi olmuş. O gün bugündür 10 parmağında yirmi marifet!

Kopuz “Pontus” deyince AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin aklına da Pontuslu kesmekle meşhur Topal Osman geldi haliyle. “Topal Osman Ağa’nın Kurtuluş Savaşı döneminde Pontuslulara karşı, bu bölgeyi Pontuslulaştırmak isteyenlere karşı verdiği mücadelenin bir benzeri şu anda yine biz torunları tarafından bu mücadelenin verilmesiyle karşı karşıyayız” dedi.

Fakat Pontuslular Fatih Mehmet’ten, Topal Osman’dan, Ali Kopuz’dan, Nurettin Canikli’den önce ordaydı. Geldiler ve Pontus’u sildiler. Vurup öldürüp kalanları kaçmaya zorlayan son “kahman”dır Topal. Sonra hızını alamayıp milletvekili öldürmeye girişmiştir. O kadar ki, resmi güvenlik güçleri tarafından vurulduktan sonra cesedi Meclis kapısına asılmış, günlerce o kapıda asılı kalmıştır.

Pontuslular ne yazık ki bu topraklardan silinip gittiler. Topal Osman’ın kahramanlaştırılması mümkün değildir. Cahil bir katil olarak mezarında yatmaya devam etmesi caizdir.

***

Vaktiyle Abdülhamit halledilip Hürriyet ilan edildikten sonra Anadolu’da gizli din taşıyanların gerçek dinleri ile kaydedilmesi kararlaştırılmıştı. O vesileyle pek çok müftünün gerçekte gizli papaz olduğu ortaya çıktı. Ne fark eder ki? Özellikle Doğuda, Ortodoks Hristiyanlık ile Müslümanlık birbirine çok benzer. Kaldı ki, İslamiyet’in doğuşunda Monofizit Hristiyanlığın katkısı büyüktür. Bütün dinler birbirine benzer, bütün dinler ortak hikayelere dayanır. Cami kiliseye, kilise havraya benzer. Ayrıntılar bir yana, hep aynıdırlar.

Ama dinlerin varlığı da o küçük farkları abartmaya bağlıdır. Abartmaları ihmal ettiğinizde Pontus kolayca Müslüman olur, Müslüman kaş göz arasında Pontus’a dönüşür. Ayasofya kilisesini camiye çevirdiğinizi sanırsınız fakat Ayasofya’nın aslında kilise olmadığını fark edersiniz. Güneş tapınağı olarak başlar serüvenine, kiliseye dönüşür, cami olarak tamamlar. Zaman inançlara galebe çalar, ayrıntıları anlamsızlaştırır.

Cahil cühela AKP tayfasının “Pontus” muhabbetinden rahatsız Tonyalı Abdurrahman Lermi yazıp duruyor bunları. “Apolas” mahlasını kullanıyor eserlerinde. “Abdurrahman”ın “Pontus” versiyonudur. Rumca da söylüyor Apolas, bildiğini varsayıyorum. Abdurrahman veya Abdullah, abd-el-ilah, “Allah’ın kulu” biliniyor, din değiştirenlerimizin tercih ettiği isimdir. Başka yerler kadar Trabzon da “abd”larımız çoktur. Çoğu dindardır ve dindarlarımız AKP’lidir.

Pontus “deniz” demektir. Denizin çocuklarıyız hepimiz. Yalnız “Pontus”a “kara” eklemek bizim marifetimizdir. Geldik ve denizi kararttık. Aydınlatma borcumuz var.

Pontus veya değil, denizin bütün çocukları kardeştir ve yobazı denize yaklaştırmak caiz değildir… 

***

AKP kontenjanından THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı’nın İstanbul Havalimanı’na ilk kez inen eşinin ayaklarına kırmızı halı serdiği ortaya çıktı. THY Basın Müşaviri Yahya Üstün’ün de eşi yürümesin diye uçağının pasaport kontrolüne yakın yere park edilmesi talimatını verdiği anlaşıldı.

THY babalarının malı olmadığından bulundukları konum da, kadınlara yaptıkları jestler de caiz değildir!

***

Milli Savunma Bakanlığı, Şeker Bayramında bir açıklama yayınlayarak Akit haber müdürü Murat Alan’ın “Erdoğan’ın arkasında saf tutuyorlar, eşek gibi tutacaklar” sözlerine tepki gösterdi. Oysa cumhuriyet karşıtı, gerici ve saldırgan yazıları hala hafızalarda Eski “Yeni Akit” Genel Müdürü Hasan Karakaya'nın tuhaf ölümünün ardından taziyeye koşan ilk kurumlardan biri Genelkurmay Başkanlığı olmuştu.

Her gün ellişer yüzer gözaltına alınıyorlar hâlâ. Her gün tokatlıyorlar “peygamber ocağı”nı. Akit’e ordu adına tepki gösteren Savunma Bakanlığı koltuğunda son Genelkurmay Başkanı oturuyor. Gündeme geldiği tek olay gerici yazar ziyaretleri. Yönettiği ordu, Sedat Peker karar sayıyor talimlerinde. E haliyle gerici saldırılara tepki gösteremiyor arkadaşlar. Sadece “eşek” deyince kızıyorlar onda da kızmış görünüp sıvışıyorlar.

Yazık garibanlara, generallere eşek demek caiz değildir!

***

AKP’li Bağcılar Belediye Başkan Yardımcısı Kenan Gültürk, Bağcılar Yeşil Cami’de kadınlara seslenerek, AKP’ye oy verilmezse “dinin elden gideceğini” iddia etti. Sözünü ettiği sizin dininiz değil, AKP’nin kamulaştırdığı din. Laik cumhuriyeti yıkarken kazara İslamiyet’i de yıktılar. Laiklik olmazsa inanç da olmaz. 

Vermeyin arkadaşlara oy, gitsin din elden. Yoksa ülke elden gidecek…

Yiyin şekerlerinizi. Amin cümlemize artık!