Orhan Gökdemir

Haram aylar çabuk geçer, olağan aylar gelir kapıya dayanır. Yürünecek yol belli. Bulabiliyorsanız yiyin, bulamıyorsanız kalkıp gelin öyleyse. Bütün açlar, birleşin.

Ramazan vaazı

Orhan Gökdemir

“Emniyet verilerine göre, Ramazan ayında hırsızlık, gasp, kapkaç suçlarının azaldığı görülüyor. Bu da hırsızların Müslüman olduğunu gösteriyor. Gavur olsa bu suçlar durmaz devam ederdi.” Meşhur Nakşi-Halidi ulusu Cübbeli Ahmet Hoca, 2011 yılında verdiği bir vaazında söylüyor bunları. 

Diyanet kaynaklarına baktım “vaaz” ne demekmiş diye. “Bir topluluğa dini ve ahlaki konularda nasihat etmek, dinleyenlerin kalplerini iyiliğe ısındıracak sözler söylemek, öteki dünyada ödül ve cezaya dair bilgiler vererek teşvik ve ikazda bulunmak”mış. E bu durumda yukarıdakini vaaz değil, bir tür analiz sayabiliriz. Hırsızların dindarlığı iddiası verilerle ispatlıdır çünkü. İşlerine Ramazan’da ara vermekte, sonra bıraktıkları yerden devam etmektedirler.

Yeni değil, cahiliye devrinden beri böyle bu. O zamanda da “haram” veya kutsal aylarda işlere son verilir, geçici barış ve huzur hüküm sürerdi. Sonra olağan aylara geçilir, cinayet ve yağma kaldığı yerden devam ederdi. 

“Dini bütün” ve SADAT bağlantılı Üsküdar Üniversitesinin bir yayını buldum. Bu vaazın tezini doğruluyor. Oran da veriyor. Ramazan ayında suç oranları yüzde 15 ile 20 arasında düşüş gösteriyormuş. “Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü”nden Prof. Dr. Emine Yeniterzi, manevî aylarda suç ve suça eğilimin azalması yönünde beklentinin temelsiz olmadığını, çünkü Ramazan ayında beş duyu organının beşinin de haramdan uzak durmak üzere terbiye edildiğini söylüyor. “Duyu terbiyesi” nedir bilmiyorum, aç kalmanın etkilerinden bahsediliyor belli ki. Ama veri buysa, suçluların en az yüzde 15-20’si “işlerine” ramazan vesilesiyle ara vermektedir. Demek ki oruç tutmak insanların suç işlemeyen insanlar haline gelmelerine yetmiyor. Öyle olsa bu suç oranları diğer aylarda da düşmüş olarak kalırdı. 

Sadece hırsızlık veya gasp değil, Ramazan’da içki tüketimi de büyük oranda düşüyormuş. Bu da demek ki oruç tutanların çoğu olağan ayların içicisidir. 

Bu veriler inancın da şişede durduğu gibi durmadığını gösteriyor. Toplumun tamamını kapsayan standart bir dini davranış yok. Herkes kendi meşrebine göre inanıyor, herkes kendince bir din tarif ediyor. “Vaizler ne diyor” diye dönüp bakmıyor demek ki. 

İyi ki bakmıyor. Yoksa bu mütevazı oranlarda altından kalkamayacağımız bir patlama olurdu. Din kimi suçtan alıkoyabilirmiş ki?

***

Suçludan önce suç vardır! Hırsızlık mülkiyeti varsayar çünkü. Suç mülkiyettir, hırsız ise onu edinmek için geç kalmış sıradan bir suçludur. 

Çok çaldılar ve çok zenginleştiler. Çalanlar çoğaldığı için halkımız derin bir yoksulluğun içine itildi haliyle. Elde yok avuçta yok. Diyanet İşleri Başkanlığının, yoksul Müslümanlara verilmesi gereken fitrenin, asgari ücretli ve emeklilere de verilebileceğini duyurduğu günlerde, İstanbul’da trafik kurallarını alt üst eden “çakarlı” bir lüks araçla ilgili haber düştü gündeme. Lüks aracın kullanan kişi yukarıdaki vaazı veren vaizin kızıydı. Haber duyulunca çakarın ışığı söndü, sürücüye 140 bin lira para cezası kesildi. Bu para ortalama 10 emeklinin bir aylık maaşının toplamına denk geliyordu. Haberlere göre vaiz kızının kullandığı lüks aracın fiyatı da 18 milyon Tayyip Lirası civarındaydı. Bunlar yoksul bıraktıkları halkımız için akıl almaz rakamlardır.  

Peki kaynağı ne bunların? Vaaz. Din ve tarikat bugünün düzeninde en kârlı işlerdendir. Bu serveti edinmek için ya uyuşturucu satacaksın ya vaaz vereceksin, başka türlü mümkün değildir. 

***

Kural yok ve hırsızlık çok. Bunlar çoğaldıkça vaizlerin sayısı da artıyor. Kuralsızlıktan ve hırsızlıktan hiç söz etmiyorlar ama. En gözde konuları evlenme yaşı. Kadınları aşağılamak ardından geliyor. Kimin ne giyineceğine, kimin kime görüneceğine de pek meraklılar. Bir kısmı ile mahkeme salonlarında hesaplaşmak zorunda kaldım buradaki yazılar vesilesiyle. Baktım kimler varmış aralarında diye; Cübbeli Ahmet, Nurettin Yıldız, İhsan Şenocak, Bedri Gencer, Mustafa Armağan ve SADAT’cı şeriatsevici Adnan Tanrıverdi şikayetçi olmuş hakkımda. “Badeleme” hatırlatması, çocuk evliliğine itiraz, kadın milli takımına hakarete cevap, depremi çocuk evliliğine bağlamaya eleştiri, Mustafa Kemal’e ağır hakarete tepki, şeriatçı anayasa talebine karşı koyma falan gibi ağır suç ithamları var aralarında. Bir teki bile halkın ağır yoksullaşmasına, varlıklarının yağmalanmasına değinmemiş. Tilkinin kırk vaazı var, kırkı da kümesteki tavuklar üzerine anlayacağınız. 

Aralarından biri “pezevenk” dediğim iddiasıyla şikayetçi olmuştu. Poliste ifade verdikten bir hafta sonra “arabulucu” aradı, 30 bin lira verirsem davacı şikayetinden vazgeçecekti. “Duruşmaya gelsin elden vereyim”, dedim. Gelmedi tabii. Ciddiyeti yoktur, altı üstü 30 bin liralık meselelerdir bunlar. 

Kural hiç yok ve hırsızlık çok. Bunlar arttıkça vaizlerin sayısı da artıyor. Toplum dinselleşiyor. Toplum dinselleştikçe ahlak azalıyor. Ahlak azaldıkça dinin dozu arttırılıyor. Kısır döngümüz budur.

***

Yine “haram” ayların eşiğindeyiz, vaazlar uçuşuyor her yanda. “Namaz kılmayan öldürülebilir” diyen Ebubekir Sifil ile “Namaz kılmayan ve oruç tutmayan sopalanabilir” diyen Halil Konakcı hakkında yürütülen soruşturmada takipsizlik kararı verdi savcılıklar. Şeriatın sopasını sallamak suç değil artık. Çala çırpa yoksullara bıraktıkları tek yaşam tarzının gereği bunlar. Hırsıza itiraz edenleri sopayla hizaya getirmek, aç bıraktıklarını, bir de isteyerek aç kalmadıkları için sopalamak istiyorlar.  

El ele verdiler, “huzur İslam’da” diye geldiler. Şimdi dağ taş İslam ama huzur yok beş paralık. Yoksul çocuklar açlıktan ölüyor onların kayıtsız bakışları arasında. Kadınlar örtülü örtüsüz bakılmaksızın düzenin kıyma makinasından geçiriliyor. Tarikatlarda tecavüz yaş sınırını kaldırdılar, bunlara “dinimizin gereği” diyorlar utanmadan. En yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay yüzde elli. Geldiler, zenginleri daha zengin yoksulları daha yoksul yaptılar. Aça açığa din pompalıyorlar ki sesleri çıkmasın. İslam huzur getirmedi ama onları paraya, pula, zenginliğe, devlet olanaklarına kavuşturdu. Kural yok ve hırsızlık çok haliyle; din kimi suçtan alıkoyabilmiş ki? 

***

Din ile ahlak arasında bir bağ olduğu yargısı yerleşmiş önyargılarımızdan biri. Hâlbuki çoğunlukla “ahlaklı olmayı öğütlediği” halde dinlerle ahlak arasında doğrusal bir bağlantı yok. İnsan dindar ama ahlaksız olabileceği gibi dinsiz ama ahlaklı olabilir. Ve asıl önemlisi, bu kadar aç varsa “çalmayacaksın” dinin emri olamaz. “Çalmak” ondan daha çok “mülkiyet”in varlığı nedeniyle lanetlenmiş bir eylemdir. Çalarak mülk edinirler, sonra mülk edindiklerini başkaları çalıp mülk edinmesinler diye çalmayı yasaklarlar. Tanrıyı da alet ederler kötü emellerine. Proudhon’un “mülkiyet hırsızlıktır” tezine Marx’ın “evet ama mülkiyet hırsızlığı varsayar” itirazı bundandır. “Çalmayacaksın” emrini veren de son tahlilde bir hırsızdır. Yani çalmanın yasak olduğu düzen, hırsızın kurduğu ahlaksız bir düzendir.

Ama öte yandan din ile ahlak arasında tarihsel bir ilişki var. Dini yükseliş dönemleri genellikle ahlaki düşüş dönemlerine rastlıyor. Ahlaki çöküş, dini arayışları hızlandırıp, çoğaltıyor. Hıristiyanlığın ortaya çıktığı Roma’nın düşüş dönemi veya İslam’ın yükselişine delalet eden Emevi-Abbasi iktidarı böyle dönemler. Her iki dönemde de dinsel bir yükseliş ve ahlaki bir çöküşün işaretleri saptanabiliyor.

Orta Çağın Hıristiyan toplumu tersine bir gelişim yaşadı. Din hemen her yeri örtüp karartmıştı. Ahlak ve vicdan sert dini kuralların karşısında sığınacak yer bulamıyordu. Sonra veba geldi, dinsel tabuları yerle bir etti. Ölüm korkusu bir örgütlü ahlaksızlık olan dinsel ahlakı parçaladı. Ardından cinsel özgürleşme ve dinin hızlı gerileyişi geldi. Böylece yeni bir ahlaki ve entelektüel yükselişin de önü açılmış oldu. Din azalırsa ahlak yükselir!

Şimdi din yükseliyor, din yükseldikçe yerleşik ahlakı da paramparça ederek ilerliyor. Vaizlerin inanç beyanlarına kimse inanmıyor artık. Dinle ahlak arasındaki bağın tamir edilemez bir biçimde koptuğunu herkes görüyor çünkü. İnancını olur olmaz her yere sokmaya çalışanlara çıkan fatura bu. Kin ve kir akıyor her yerlerinden.

***

Laik cumhuriyeti yıktılar, şeriatın sopasını sallamak suç değil artık. “Namaz kılmayan öldürülebilir” diyor biri, “oruç tutmayan sopalanabilir” diyor diğeri. Çala çırpa yoksullara bıraktığı tek yaşam tarzının gereği bunlar. Hırsızlara itiraz edenleri tehditle hizaya getirmek şart. Aç bıraktıklarını, bir de isteyerek aç kalmadıkları için sopalamak lazım ki mideleri alışsın! 

Yine “haram” ayların eşiğindeyiz, vaazın bini bir para. Ama aça, “aç kalın, nefsinizi terbiye edin” diyen tanrı olmaz; mazluma zulmü hiçbir kitap yazmaz. Haram aylar çabuk geçer, olağan aylar gelir kapıya dayanır. Yürünecek yol belli. Bulabiliyorsanız yiyin, bulamıyorsanız kalkıp gelin öyleyse. Bütün açlar, birleşin. Kurtuluş sınıf kardeşliğinde…