Devr-i sabık

Ülkeyi yıkımın eşiğine getirip bırakan “mümkünse her şeyin başı” neden ilan ettiğini bilmediğimiz erken seçimden sonra bir de seçim manifestosu açıkladı. 24 Haziran seçimleri Türkiye için bir milat olacaktı. Küresel öncü bir güç olacaktık yakında. Ayrıca, "Tam kuvvetler ayrılığı ile Meclis yasa yapmaya ve hükümeti denetlemeye, hükümet etkili icraata, yargı da bağımsız ve tarafsız bir biçimde adaletin tecellisine odaklanacak"tı.

AKP iktidar olalı beri her gün ülke için bir milat. Bir yenisinin daha olmaması için bir sebep yok gerçekten. Fakat ülkede darbe yapıp ayağını kaydırmaya çalışanlar eski ortağıydı. O ortakların yargıyı, polisi, askeri ele geçirmesi için de özellikle uğraşmıştı. 12 Eylül 2010’daki referandumdu sebebi ve araştırın, o günün de ülke için bir milat olduğunu söylediklerini göreceksiniz. 

Milattır. Kuvvetler ayrılığı o gün tepelenmiş, Meclis o referandumla işlevsizleştirilmiştir. Denetim yapacak tek bir kurum bırakılmamıştır ülkede. Ve asıl önemlisi yargı yürütmenin bir eki haline getirilmiştir. Biliyorsunuz, o düzenlemeden sonra yüksek yargıya atadığı yargıçlarla Rize’de buluşup çay toplamaya gitti. Çay bahçesinde o gün çekilen fotoğraf, yargı mensuplarının bundan böyle sarayın atadığı birer memurdan ibaret olduğunun resmiydi. Nasıl milat olmasın? 

Nitekim daha yakında o yüksek yargı üyelerinden biri Muharrem İnce’ye ağır hakaretler etti sosyal medya hesabından. Diğeri de geçen gün Tayyip Erdoğan’a desteğe çağırdı takipçilerini. 

Geçtik hepsini, sözün bir anlamı, ağırlığı kaldı mı artık? Ülke büyük yıkımın eşiğinde. Seçimden sonrası için İMF harıl harıl hazırlık yapıyor. Biliyor ki seçim sonuçları ne olursa olsun kucağına düşecek ülke. Ekonomisi kırılgan, halkı parçalanmış, toplumu umutsuz, insanı geleceksiz, cehaletin hüküm sürdüğü bir enkaz kaldı elde. Ağa ve adamlarından ibaret bir düzende ağanın adamları çırpınıp duruyor ağaları düşmesin diye. Düştü mü seyreyle gümbürtüyü.

***

Kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı getirecekmiş. E o zaman sormazlar mı niye götürdün diye? Neden sakız gibi uzatıp duruyorsun Olağanüstü Halini. Hepsini geçtik, “manifesto”nun bir ciddiyeti var idiyse iki gün önce neden “parlamenter demokrasi”nin sonunu ilan ettin?

Tablo ortada. Elinde kalan bir iki kartı blöf yapmak için kullandı. “Menbiç’e girdik” dedi bakan olmadı. “Kandil’i bombaladık” dedi, kendi bile inanmadı. Biner TL seçim rüşveti dağıttı toplumun en alt tabakasını oluşturan emekliye, etkisi çoktan uçtu gitti. Son çare, bitmemiş havaalanına özel uçağıyla indi. Ormanın, ağacın, kurdun, kuşun, mandanın, başıboş bırakılmış köpeklerin, o şov yapsın diye daha çok çalışmaya zorlanan emekçilerin ahı var o tekerlek koyduğu betonda. Ama tepelemeye çalıştığı demokrasinin yüzü suyu hürmetine tutunuyor hala. Seçimde en iddialı aday arkadaş her şeye rağmen. 

***

Bu arkadaşın genel başkanı olduğu partinin adaylarından biri, Yalova civarlarından Meliha Akyol, aday olduğu ilin seçmen profilini çok iyi bildiğini iddia etti bir konuşmasında. Biliyordu gerçekten.  “Batı Trakya’dan, oradan, buradan, kimisi doğudan gelen, kendisini ifade edemeyen ezik insanlar”dı Yalova’nın seçmenleri. 

Seçmenin gerçek değeri bu onlar için. Onlara oy veren “gürtaj”cı baş tacı, başka yollara meyledenler ezik!

Hâlbuki tek dayanakları seçim. Dağa taşa “milli irade” diye yazdılar 16 yıldır. Onlar da biliyor ortalıkta bir irade falan olmadığını ama tek dayanak seçim olunca mecbur. Meliha Akyol yalan söyleme konusunda stajyer daha, ondan böyle dobra. Orta Anadolu bataklığında boy veren gericilikle, yobazlıkla zehirli karanlığın kusmuğu bu. Meşrutiyetin ve laik cumhuriyetin Rumeli’den gelen bir esinti olduğunu biliyorlar nasıl olduysa. Küfürleri göçmenlerin nezdinde o esintiye. 

Meliha Hanım da reisi gibi iddialı mı bilemem. Hem ne önemi var ki zaten? Fiil ehliyeti yok bu partinin vekillerinin, işaretle gelip işaretle gidiyorlar. Cumhuriyete “reklam arası” diyen bir cevval vekil vardı bir iki dönem önce. Yaşayıp yaşamadığı bile kuşkuludur ve hepsi budur!

***

Cem Küçük’ü anmasak hatırı kalır. İşi sağa sola boş tehditler savurmak olan ve gazeteci kılığında dolaşan bu külhanbeyi, partisinin “küskünlerine” seslendiği yazısında 24 Haziran’da AKP’nin kazanamaması halinde bir tutuklama dalgasının başlayacağını ve kendilerinin de bundan kurtulamayacağını öne sürdü.

Nedir bütün bunların anlamı?

Birincisi; ortalıkta bir oyun var ama bütün kurallar kaldırılıp atılmış durumda. Sadece orman kanunu yürürlükte. Gücü olan güçsüzü ezmek için elinden gelen her şeyi yapıyor.

İkincisi; oyunun kurallarını kaldırıp atanlar oyuna yeni bir kural da getiremiyor. İstiyorlar ki oyunun sonunda hangi kaleye kaç gol girmiş olursa olsun hep kendi takımları galip ilan edilsin.

Üçüncüsü; istisnasız hepsi cumhuriyete ve halka karşı ağır suçlar işlediler. Halk, halk düşmanlarının tasallutu altında. Kaybederse mutlak olarak yargılanacaklarını biliyorlar. Korkuyorlar! 

***

Fakat paniğe mahal yok. Sözü var muhalefetin, “devr-i sabık” yaratmayacaklar. Hesap sormayacaklar yani. Hatta “çıraklığı iyiydi ustalığı kötü” diye “ince”den bir övgü bile geldi reise. Ağanın düzenini bozacağı iddia edilenler TÜSİAD’la görüşme kuyruğuna girdi geçen hafta. Ne bozması, ne devirmesi? Onlar bu düzen sürsün diye var.

Ne var elde peki? Bir avuç bağımsız aday. Onlar olmasa düzen dışı muhalefet, sol, bütünüyle boşalmış olacak. O kadar ki “halkı” kendisinde örgütlenmeye ama HDP’ye oy vermeye çağıran şizofren afişler dolaşıyordu ortalıkta. Artık solun büyük bir bölümü “HDP Fan Clup”tan ibarettir. Varsa bu seçimde bir zafer, budur.

***

Seçim bittikten sonra görüşelim bu durumda. Reis gittiyse bir hafta nefes alma süresi. Gitmediyse mecbur tutacaksın nefesi! 

Öyle veya böyle düzeni değiştirmek şart. Demek ki her durumda mücadeleye devam!