Bir paket çayın ekonomi politiği

Birinci sahne…

AKP Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, partisinin “İstanbul Sandık Başkanları Buluşması”nda açıklamalarda bulunuyor. Açıklama dedikleri seçmene oy karşılığında çay dağıtılması… “Bütün hanım kardeşlerim, inşallah hazırlanan 200-250’şer gramlık çay poşetleri var” diyor büyük bir buluş yapmış edasıyla. Bu çaylar seçmene torbalar içinde verilecek. Torba da torba, boru değil kenevirden imal edilmiş. Elinde tuttuğu çay paketini ve kenevirden dokunduğunu söylediği bez torbayı gururla havaya kaldırıyor, çayı kapana yanında bez torba bedava.

Peki, sandık başkanları nasıl kapacak kenevir torbalardaki çayları? Şöyle açıklıyor merakla bakan ekibe; “Bütün hanım kardeşlerim, hazırlanan çay poşetlerini teşkilatımız sizlere teslim edecek, siz de bunları ikram edeceksiniz ve ‘keyifli saatler’ diyeceksiniz. Bununla beraber inşallah evlere gireceğiz ve evlerde bu keyifli saatler olurken bir diğer tarafta da inşallah siz unutulmayacaksınız, biz unutulmayacağız ve beraberce bu yolda yürüyeceğiz.” Kimin aklına gelir ki? Çayı veriyorsun, keyifli saatler diliyorsun, oyu kapıyorsun…

Peki, çayların parasını kim veriyor? Orasını bilemiyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde denetim de yok, basın da. Soru sormak imkânsız. Bu haberde geçen “sandık başkanları” da bizim bildiğimiz resmi sandık başkanları değil zaten. Onları toplayıp çay dağıttırmayı akıl edemediler daha. Bu haberde adı geçenler AKP’nin gayrı resmi sandık başkanları. Anlayacağınız her sandığı partili bir görevliye zimmetlemişler, başkan atamışlar. Seçim günü adam adama markaj yapacaklar o görevlilerle. Çay dağıttıkları kişilerden verdikleri oyu soracaklar. AKP’ye verdilerse eğer, “keyifli saatler” dileyecekler. Vermedilerse bir daha çay yok. Yani AKP paralel bir sandık kurulu oluşturmuş. Ne kimse sorabilir, ne kimse yazabilir.

Belli ki çay paketleri ve paralel sandık başkanları ile de mücadele edeceğiz bu seçimde de. Fakat her halükarda bizimkinden daha zor iktidar partisinin durumu. Büyük düşünen Türkiye’den 200 gram çay düşünen Türkiye’ye ulaşmayı başardılar kısa zamanda

***

İkinci sahne…

Görüntüyü izlemişsinizdir. Kamera arkada çekimde. Cumhurbaşkanının ense tıraşı üzerinde dört kapısı açık, kapılarda atlamaya hazır silahlı korumaların sarktığı bir jeep’in ilerlediği görülüyor. Yolun iki tarafı üçer beşer metre aralıklarla dizilmiş polislerle çevirili. Lüks otobüsün torpido ceplerinde çay paketleri dizili. Cumhurbaşkanı bu çayları birer ikişer alıp polis duvarının arkasında bekleyen kalabalığa doğru fırlatıyor. Kalabalık hoplaya zıplaya kendisine fırlatılan çay paketlerini yakalamaya çalışıyor.

Bu ne? İktidar partisi AKP’nin yerel seçim çalışması. Devletin kaslı kolları etkinliğin her yanında ama halkla kurulan bağ 200-250 gramlık çay paketinden ibaret.

***

Üçüncü sahne…

AKP Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin Kayseri mitingine cumhurbaşkanlığı uçağıyla gidiyor. Havaalanından miting alanına doğru Cumhurbaşkanlığı logosu taşıyan otobüsle ilerliyor. Geçeceği yol üzerinde binlerce polis önlem almış durumda. Yol kenarında kendisini selamlayanlara 200 gramlık çay paketlerini fırlatıyor keyifle.

Mitingde Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank var. Yani cumhurbaşkanı ile birlikte hükumet de orada. Miting katılımcılarına “Nasılsınız gadasını aldıklarım?” diye seslenen Erdoğan "31 Mart’ta hesabımızı kitabımızı sağlamca yapıyor muyuz? Kayseri, 31 Mart’ta bir kez daha tevazu ve gayretle memleket işi gönül işi diyor muyuz?" diyor. Gönül işe nerede? Çay paketinin içinde!

200 gram çaya kilitlenmiş bir düzen politikasıdır bu. İçinde çay vardır lakin politika falan yoktur. 15 yıldır iktidardadırlar, fiili bir olağanüstü hal yürürlüktedir, her sözleri fermandır, her istekleri emirdir. Onların adamı olmadan iş tutmak, onların olurunu almadan adım atmak imkân dâhilinde değildir. Araziyi oğlan, hazineyi damat tutmuştur, ülkenin tapusu ellerindedir. Ama işte bütün bunlara rağmen gelecekleri 200 gram çay paketine bağlıdır. Son seçimin işporta tezgâhına dönmesini esbab-ı mucibesi budur. Tarih bu seçimde kimin kazandığını değil, işte bu acıklı sahneleri not edecektir.

***

İktidarın mecburiyeti ortada. Peki, halkın 200-250 gramlık çay paketi için hoplayıp zıplamasını nasıl açıklayacağız?

Dün bir haber düştü basına. Türkiye'nin tek gümüş fabrikası olan Kütahya Eti Gümüş’ün kapısına kilit vuruldu geçen hafta. 1987'de kurulmuştu fabrika. 2004'te 41 milyon 200 bin dolara özelleştirildiğinde kasasında 20 milyon dolar para vardı. Fabrika 15 yıl önce büyük vaatlerle özeleştirilmişti. Maliyetler düşecek, karlılık ve verim artacaktı, öyle söylediler. Özelleştirildikten 15 yıl sonra üretim durdu, 950 işçisi de kapı dışarı edildi. Ne maaşlarını verdiler, ne tazminatlarını. Eti Gümüş, ilin son fabrikasıydı. Daha önce Manyezit İşletmeleri (KÜMAŞ), Kütahya Gübre Fabrikası (TÜGSAŞ), Azot Fabrikası, Şeker Fabrikası, Seyitömer ve Tunçbilek Termik Santralı aynı kaderi paylaştı. O kuruluşlarda çalışan binlerce işçi, büyük işsizler ordusunun neferleri arasına katıldı. İş yok, gelir sıfır. Mecbur çalacak iktidar partisinin kapısını, çalamayanlar bir paket çay için hoplayıp zıplayacak. Emekçinin düşküne dönüşmesi böylece tamamlanacak.

Bu da dördüncü sahnedir…

Kütahya büyük resimdeki küçük bir ayrıntı sadece. AKP laik cumhuriyetle birlikte ülkeyi tasfiye etme göreviyle iktidara geldi. Hakkını verelim, layıkıyla yaptı görevini. İşsizler düşkünlerle yarışıyor aşağıda. Yukarıda Saray’da acımasız bir yer kapma yarışı.

3-4 yüzyıl önce İngiltere’de ortaya çıkmıştı bu gelişme. “Çitleme” hareketi ile şehre göçen köylüler, geniş işsizler yığını oluşturmuştu. Devlet baş edemeyince “Düşkünler Yasası” çıkardı, işi olmayan kiliseye sığınıyor, yiyecek yemek ve yatacak yer gösteriliyordu. Ancak, iş bulanların hali düşkünlerden daha kötüydü. İşi bırakıp kilisenin şefkatli kollarına koştular haliyle. Tarihin kaydettiği en büyük yozlaşmalarından biri böyle ortaya çıktı.

İngiliz sendikal hareketinin başlama tarihi, Düşkünler Yasasının kaldırılması ile başladı. Düşkün, düşmüştür; vatanı, ülkesi, dini, imanı, aklı, mantığı, ahlakı olmaz.

Geliyoruz son sahneye. Demek ki devrim yapmadan önce, düşkünlüğü kaldırma borcumuz var. Bir paket çay için hoplayıp zıplamayacak bir halkımız olacak. Onun için üç otuz paraya sattıkları, yağmalattıkları o fabrikalara el koyacağız, ayağa kaldıracağız. Emekçiler için emekçilerle birlikte kaldıracağız şalterlerini.

Düzen mi dediniz? 200-250 gramlık çay paketi kadardır hükmü. Bir paket çayın ekonomi politiğidir bu.