Bir Ankara polisiyesi

Malum, “t”siz Emrah S. içkili araç kullanıp bir ailenin yok oluşuna sebep olduktan sonra vicdan azabına dayanamayıp günler sonra teslim olunca karakteri Behzat Ç. de öksüz yetim kalakaldı. Düşünün, Behzat Ç.’nin yaratıcısı olan yazarımız Gezi kahramanıydı ama asıl ününü birkaç sarhoş polisi halkımıza sevdirerek yapmıştı. Yüzüne gözüne sabah akşam gaz sıkılan, coplanan, tekmelenen, tomalanan halkımız Emrah S.’nin paçoz polislerine bakıp bakıp pek eğlenmişti doğrusu. Ayyaşlıklarının yanında, küfürbaz ve cahildiler üstelik. Bir tuhaf lümpen muhabbetinden ibaretti her şey. Su testisi suyolunda kırılır yahut yazar kahramanına baka baka kararır derler. Öyle oldu, bir Ankara polisiyesi gibi nihayete erdi hepsinin macerası; karakolda bitti. Zamanımızın kahramanı anca bu kadar işte.

Hayır, edebiyat eleştirisi yazacak değilim. Onu bizim Taylan K. soL’da hakkını vererek yapıyor zaten. Ben başka bir Ankara polisiyesi anlatacağım size. Hem benim anlatacağım karakterler Behzat Ç.’yi ve yancılarını arka cebinden çıkarır.

***

İlker B… NATO’da, orada burada bir dizi görev yapıp, bir sürü madalya aldıktan sonra ülkenin çok sıkıntılı bir zamanında devletin en önemli koltuklarından birine oturdu. Bundan böyle vatanı o savunacaktı. Fakat görevi sırasında bir gün emrindeki bir aşçı patates taşırken takip edildiği polisler tarafından derdest edilince, devletin başka bir önemli koltuğunda oturan Bülent A.’ya suikast hazırlığı yapıldığı anlaşıldı. Aşçının cebinde Bülent A.’nın evinin sokağının krokisi bulunmuştu.

Hop, topladılar İlker B.’nin aşçısını ve arkadaşlarını. Belli ki pişmiş ete soğan doğrayacaklardı. Birkaç gün sonra aşçının cebinden çıktığını iddia ettikleri krokiyi gerekçe göstererek İlker B.’nin en az vatanı kadar özenle koruması gerektiği gizli kozmik odasına daldılar. Ne varsa kopyaladılar, ne buldularsa aldılar. Bir tek Bülent A.’ya suikast planını bulamadılar.

Gerçekte illegal bir tarikatın militanları olan hâkim, savcı ve polisler baktılar ki sert görünen uzun adam pamuk şeker kıvamında, gidip kışlalarını bastılar gündüz gözüyle. Kimse “siz kimsiniz, ne cesaretle silahlı kuvvetleri basmaya gelirsiniz” diyemedi haliyle. İlker B., bir asker olmasına rağmen yargı sürecini beklemeye pek meraklıydı çünkü. Alıp alıp götürdüler İlker B.’nin adamlarını. Görevi başında ilk tutuklanan kişi daha çiçeği burnunda bir asker olan Mehmet Ali Ç.’ydi. (Hayır, Behzat Ç. ile bir akrabalığı yok!) İlker B., kendisine yapılan “askerler askeri mahkemede yargılanmalı” uyarılarına kulak asmadı ve Mehmet Ali Ç.’yi tarikatın adamlarına teslim etti.

O yargı sürecini bekliyordu ama yargının süreci beklemeye hiç niyeti yoktu. Sonunda tutup yakasından İlker B.’yi de içeri tıktılar. Yattı, ağır cezalara çarptırıldı, sonra bir gün aniden bırakıldı. Hiç biri yargı sürecinin sonucu değildi. O öyle durup beklerken bütün tersanelerine girildi, bütün kaleleri zapt edildi, bütün adamları içeri tıkıldı. Ölen öldü, kalan sağlar darbeye kalkışmasın mı? Onu da beceremediler. Uzun esirlikteler şimdi. İlker B.’nin koltuğunda da Hulusi A. oturuyor üstüne üstlük. Emrindeki koca orduyu, o orduyla birlikte vatanı işte böyle tek kurşun atmadan, tek bir direniş göstermeden teslim etti İlker B. Üstelik hala yaptıklarının doğru olduğunu söylüyor.

Hücresindeki duvarına çentik atarak uzun esaretten azat edileceği günü bekliyor son günlerde. Her gün karakola gidip imza veriyor ve yargılaması hala devam ediyor!

***

Devlet B… “Devletin başına Devlet gelecek” diye karşılanıyordu yıldızının parlak olduğu zamanlarda. “Ülkücü hareketteki tek ülkücü olmayan kişidir” diyorlar arkasından şimdi. Devletin başına gelemedi ama bastonu olmayı başardı. Sistem her sendelediğinde ona yaslanıyor, o da tereddütsüz görevini yerine getiriyor. Görevli baston. İddia o ki, bu gerçekten ona verilmiş bir “görev”. Evet, Devlet’e devletin verdiği bir görevden söz ediyoruz!

Işıltısız bir öğrenci, uzatmalı bir asistandı Devlet B. Doktorasını 10 yılda zar zor verip, öğretim üyeleri arasına katıldı. Bu açıklanması güç ataleti “doktorasını solcu hocalar engelledi” diye açıklamaya kalkanlar var ama kim o solcu hocalar, onu söylemiyorlar.  İddia o ki kitap okumayı sevmez, o yüzden kitap yazmak da meşrebine uygun değildir. Kitapsız zaten. Fakat buna karşın o, sözlü kültürün yolunda ilerleyen bir ulu bilge. Doktora tezini gören bir faninin olmaması bu analizle örtüşmektedir. Partisi içindeki muhaliflerin dediğine göre doktora hocalarından Prof. Dr. Kamil T., onu kendilerine Milli Emniyet’in getirdiğini, bu sebeple yardımcı olduklarını beyan etmiştir. Ama bu genç adama iyi davranan ve yardımlarını esirgemeyen milliyetçi hocaları öğrencilerine küs göçmüşler dünyadan. Hem kitapsız, hem sevgisiz.

Ama nasıl olduğu hala bir sır, paraşütle ülkenin önemli partilerinden birinin başına geçmeyi başardı. Bu bir tür ilahi işaret gibiydi seçilmesi. Koalisyon kurdu, yarım da olsa iktidar oldu. Sonra bir gün, durup dururken ülkeyi tek başına erken seçime götürdü. O seçimde partisi baraj altında kaldı. Kendisiyle birlikte koalisyon ortağı da silindi ve böylece Tayyar E. için yol temizlenmiş oldu.

O gün bugündür baston. Mesela Abdullah G.’yi o seçtirdi. Ekmeleddin İ. adında bir zatı ana muhalefet partisine kakalamayı başararak aday gösterdi ve Tayyar E.’nin sorunsuz seçilmesini sağladı. Tayyar E. seçimde çoğunluğunu kaybedince yine koşup düştüğü yerden kaldıran o oldu.

O kadar ileri götürdü ki yandaşlığını, iktidarla akraba olan partisi bile dayanamadı buna. Oluk oluk kan kaybediyor son günlerde. Olup biteni karakola komiser atanmayı umarak ve püskevit yiyerek izliyor.

***

Kemal K., uçurumun kenarında olan ülkenin kendini kurtaracağını sandığı bir karakter. Ailenizin Ankaralısı. İlker B. orduyu, Devlet B. ülkeyi kurda kuşa yem ederken olup biteni ifadesiz izliyor fakat. Ankara Emniyeti adamlarından birini içeri tıkınca biraz sinirlenir gibi oldu ama uzun bir yürüyüş yapınca geçti. Şimdi koltuğunda oturup, kendi kapısını da çalmalarını bekliyor. Aklı hala Ekmeleddin İ. ile Mansur Y.’de. İlk seçimde yine onları aday göstermeyi planlıyor.

O sırada Levent G. ve Fidel O.  ile buluşarak Ankara’da olup bitenler hakkındaki engin analizlerinden faydalanıyor. Levent G.’nin “Tayyar E. ile birlikte halka açık bir camide Cuma namazı kılarsa ilk seçimden birinci çıkmasının garanti olduğu” yönündeki tezini bir de Binnaz T.’ye doğrulatmak istiyor. Binnaz T. ise “ben laikçi değilim” diyerek bu isteğe direniyor.

Kemal K., İlker B.’nin hayranlarından. Devlet B.’den pek hazzetmiyor, çünkü Devlet B. kimseden hazzetmiyor. Tayyar E.’ye karşı duyguları inişli çıkışlı. Çağırınca gidiyor, kovunca duruyor ama Tayyar E.’ye içten içe derin bir muhabbet beslemekten de geri durmuyor.

Olaylar Kemal K.’ya her şeye hazır olmayı öğretti. Eğer polis kapısını çalmazsa o gidip karakola teslim olacak.

***

Tayyar E. Ankara polisiyesinin en renkli karakteri. Devlet B.’yi bir odaya kapattı ve susturmayı başardı. Devlet B.’nin yokluğundan faydalanan Meral A.’nın arayışlarından kaygılansa da o cenahtan bir tehdit gelmeyeceğinin farkında. Kemal K.’dan değil ama adamlarından bazılarından hiç hazzetmiyor. İlker B.’nin kendisine tanrı tarafından gönderilmiş bir lütuf olduğuna inanıyor. Hulusi A.’ya bakıp o eski günleri hatırladıkça gözleri yaşarıyor. Ama her şey süt limanmış gibi görünse de İnterpol’ün Ankara Emniyetini aşıp kendisine bir baskın yapacağından endişeli. Macerasının karakolda bitmemesi için yatıp kalkıp dua ediyor.

Bir Ankara polisiyesi Emrah S.’ye rağmen devam ediyor!