Atalet yürüyüşü

2016 yılı Temmuz’u. AKP darbe girişimini bahane ederek Olağanüstü Hal ilan etti. Hâlbuki darbe başarısız olmuştu zaten. Kolluk tutacağını tutmuş, yakalayacağını yakalamış, kaçanı kovalıyordu. OHAL’in ne gereği var, belli değildi.

İkinci yılını doldurmakta olan bu uygulamaya darbe girişimini bahane gösterenlere hatırlatayım. AKP darbe girişiminden bir yıl önce İç Güvenlik Yasası çıkardı. Bu yasayla kolluğun yetkilerini genişletti. Düşünün, ortada bir olağanüstü hal yok, sıkıyönetim ilan edilmiş değil ama kolluk yetkileri olağanüstü genişletiliyor. Tek bir anlamı vardı düzenlemenin;  Olağanüstü hal ilan edilmeden, olağanüstü hal aygıtlarının kullanılmak istenmesi. Yani darbeden bir yıl önce AKP olağan hali çoktan olağanüstüleştirmişti.

Mesela bu kanunla, idarenin birer ajanı olan vali ve kaymakamlar özel yetkili savcılara verilen yetkilerle donatıldı. Yürütme, böylece, adli fonksiyonun bir kısmını üstlenmiş oldu. Ortalıkta henüz OHAL KHK’ları yoktu ama torba yasalar vardı. Araç ve üst arma için yargıç iznini kaldırdılar. Kolluğun silah kullanmasını daha da kolaylaştırdılar. O kadar faşizan bir düzenlemeydi ki belli suçlarda mülki amirlerin işaretiyle kolluk amirine gözaltına alma yetkisi bile verildi. “Al bunu al al” repliğinden hatırlayacaksınız. Bütün bunlar ortada dururken üzerine bir de OHAL ilan ettiler. O gün bugündür yürürlükte. Sıkıyönetim ilan etmediyseler sebebi hâlâ askerden huylanıyor olmalarıdır.

Bir hatırlatma daha. İki yıl önce OHAL düzenlemesi Meclis’te görüşmeye hazırlanırken Kılıçdaroğlu partisini serbest bıraktı. Yani CHP’li vekillerin kişisel kanaatine göre oy kullanmasını sağladı. Hâlbuki AKP’nin OHAL ilan ederek karşı darbe yaptığı gün gibi ortadaydı. Vekillerini hayır oyu vermeye çağırmaya cesaret edemedi, bugünkü tablonun oluşmasına dolaylı da olsa katkı yaptı.

Dün Kemal Kılıçdaroğlu’nun işaretiyle işte bu OHAL rejimini protesto eylemleri yaptı CHP’liler. “Adalet Yürüyüşü”ndeki hava yoktu meydanlarda. Çok sönük geçti eylem.

***

Mühürsüz 16 Nisan’ın, şaibeli referandumun yıldönümüydü dün. Bu konuda da konuştu Kılıçdaroğlu, “Bugün 16 Nisan mühürsüz seçimin, demokrasi ayıbının yıldönümü” dedi. Hafızası müthiş. Bir tek “ayıp”taki katkısını hatırlamıyor.

Hâlbuki bir yıl önce 16 Nisan’da milyonlar sandık başına gitmiş, AKP ve MHP'nin başkanlık ittifakına "hayır" demişti. Yapılan onca usulsüzlüğe ve YSK'nin son dakika “mühürsüz” müdahalesine rağmen Ankara ve İstanbul gibi kentlerde "Hayır" oyları öne geçti. Koşup o telaşla, daha oylar sayılmadan AKP’yi muzaffer ilan ettiler. Halk sokaklara döküldü, polis birçok yerde usulsüzlüğe tepki gösterenlere saldırdı. Herkesin gözü onun üzerindeydi. O gün ülkenin kaderini değiştirme şansını ellerinin arasında tutuyordu. Bütün bunlar olurken o çıktı, tuhaf, anlamsız bir açıklama yaptı. Sokaktaki CHP’lileri evlerine gönderdi. Tek vaadi YSK’ya itiraz etmekten ibaretti.

Ertesi gün mühürsüz oyları geçerli sayan YSK’ya itiraz ettiler. Reddedilecekleri daha başından belliydi.

Bu ataletine tepkiler artınca daha tuhaf bir açıklama yaptı. "Karşı taraf silahlıydı. Bu tür duyumlar aldık. Partideki arkadaşlarla o gece (referandum gecesi) bunu tartıştık. Ve sürekli eylem, protesto gösterileri için vatandaşlarımıza ‘sokağa çıkın’ çağrısında bulunmadık. Çok vahim olaylar çıkabileceği endişesi nedeniyle, bu sorumluluğu almamaya karar verdik" dedi.

Fakat dün sokağa çağırdı aynı kitleyi. Arada AKP’nin silah bıraktığını duymuş olmalı. Tuhaf, sırlı danışmanları var, biz ne bilelim!

Bir tuhaflık daha. CHP’lileri sokağa çağıran Kılıçdaroğlu eyleme katılmak yerine bir oteldeki önemsiz sempozyuma katılmayı tercih etti. Yani “Adalet Yürüyüşü”nde “tek başıma yürüyeceğim kimse gelmesin” diyerek yürüyüşün kitleselleşmenin önüne duvar ören Kılıçdaroğlu, dünkü eylemlerin önüne de katılmayarak duvar örmüş oldu. Parti lideri değil, parti duvarıdır.

***

Sonunda, o olup biteni seyrederken mühürlü-mühürsüz atı alan Üsküdar’ı geçti. Artık ne Meclis kaldı, ne hükumet. Başbakan zavallı bir memur derecesine düşürüldü, boş salonlara bakarak kendi kendine konuşup duruyor. Milletvekillerinin hali ondan daha perişan. CHP’nin çok ünlü vekillerinden biri memleketinde etrafındaki 10 kişiyle eylemdeydi dün. Belli ki kareye girenlerin yarısı kendi kişisel mahiyetiydi. soL, bu eylem yapıldığı sırada AKP ve CHP'li vekillerin mutsuzluğunu haber veriyordu. İşsiz kalan zavallılar son umut kapağı belediyelere atmaya çalışıyordu yazıldığına göre. Bakın İstanbul’a, CHP’nin müstakbel başkan adayları milletvekili sayısını çoktan aşmış durumda.

Bu arada işsiz kaldığını idrak edemeyen tek kişi yine Kemal Kılıçdaroğlu. “Seçimi kazanacağız niye boykot edelim” diye mırıldandı geçen gün. Belli ki ortada kazanabileceği bir seçim olduğunu sanıyor. Bitti seçim. Meclis, İsmail Kahraman eğlensin, cumhuriyetin ölüsü üzerinde tepinsin diye açık tutuluyor. Bakanlar kurulu falan hikâye. Sarayda sayısını bilmediğimiz danışmanlar ordusu bakanların işini üstleneli yıllar oluyor. Yani “demokrasi” koca bir yalandan ibaret.

CHP lideri ne yapıyor buna karşı diyecek olursanız, söyleyeyim. Sevgili Mehmet Ali Çelebi’ye oyları çaldırmama görevini yükledi. Oylar çalınmasın diye sandık bekleyecek arkadaşlar. Seçimi çaldılar hâlbuki. Yapılabilecek tek şey seçim hakkını geri almak için mücadele etmekten ibaret.   

***

Ülke imam hatiple doldurulup, baştan ayağa dinselleştirilirken “Medine Vesikası”nda ilk insan hakları belgesi bulabilen bir liderdir hazret. Hâlbuki İslam olmayanları kandırma belgesidir o. İç politikası bu. Dış politikası ise ülkemize sığınmış Suriyelileri Suriye’ye savaşmaya göndermek üzere kurulu. Ne zaman Suriye politikası patlasa AKP’yi rahatsız etmemek için zavallı sığınmacılara laf söylüyor. Üç milyon insanı savaşa göndersinlermiş! Kimin safında kime karşı söylese de öğrensek. Öyle cahilce bir lakırdı ki kahvehanede söylesen ayıplarlar insanı. Danışmanlarının başına gelenleri, verdiği Yenikapı fotoğrafını terbiyemden hatırlatmıyorum. Sadece onlar değil, partisine yönetici seçtiklerinin çoğu ya AKP eskisi ya İslamcı artığı. O kadar sağıcı ki, sonunda Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu bile onu sollamayı başardı.

Önceki gün çıktı Karamollaoğlu hakkındaki gözlemlerini aktardı. Şöyle dedi, “Türkiye’nin sorunlarını sağlıklı analiz ediyor. İktidarın, sorunların kaynağı olduğunu da gösteriyor.” Kendisinin hiç yapamadığı şeylerdir bunlar.

***

Kendi seçiminde oy kullanmayarak Türk siyasal tarihinde çığır açan beyefendi, dün de kendi eylemine katılmayarak siyasal çizgisine sınıf atlattı. Halkımız bugüne kadar çaresizlikten gidip gidip işte bu atalete verdi oyunu. Tek beklentisi AKP’yi durdurmasıydı. O ise kaybettiği her seçimden sonra koşup AKP’yi iktidara ittirdi.

Ama sonunda oyun bitti. Bir kifayetsizin uzun “atalet yürüyüşü” dramatik bir şekilde sona ermek üzere. 

Siz de bu siyasal atalet üzerinden AKP’nin değirmenine su taşımaktan yorulmadınız mı? Peki, ne duruyorsunuz?