Geliyorum diyen bir siyasi cinayet

Görünen o ki Tunus’ta dün yaşanan siyasi cinayet kimse için beklenmedik bir olay değildi. Hatta Tunus’ta “biz demiştik” diyen haber kanalları bile mevcut.

Demokratik Yurtseverler Partisi lideri Şükrü Belayid’in dün sabah evinin önünde İslami kıyafetli bir kişi tarafından kafasına ateş edilerek öldürülmesi, son aylarda Tunus’ta yaşanmakta olan siyasi krizin son halkası oldu.

2011’in başında, Ben Ali’nin ülkeyi terk etmesinin ardından yapılan seçimlerden İslamcı Ennahda partisi birinci çıkmış ve yeni bir anayasa hazırlamak üzere oluşturulan kurucu mecliste 89 milletvekilli elde etmişti. Ennahda, diğer partilere büyük fark atmış olmakla birlikte toplam 217 sandalyenin olduğu mecliste salt çoğunluğu oluşturamamış ve çeşitli ittifaklar yapmak durumunda kalmıştı. Mısır’da olduğu gibi, “Arap Devrimi” olarak adlandırılan sürecin başlarında, kalkışmalara katılan sol ya da liberal gruplardan bazıları da bu süreçten iktidar olarak çıkan İslamcı iktidarları eski diktatörlüklere göre daha demokratik olduklarını savunarak destekleme yoluna gitmişti.

Ancak İslamcı iktidarların “demokrasi” sınırı kısa sürede gözle görülür hale geldi. Aslında iki ülkeyi de yeniden bir krize sürükleyen yeni anayasaların yazılma süreci oldu. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in İslamcı diktatoryal, kadınların haklarını kısıtlayan, Şeriatı ve İslami kurumları kanunların üstüne yerleştiren yeni anayasası, Mübarek karşıtı gösterilerde sokakları dolduran olan geniş kitleler, özellikle de kadınlar nezdinde büyük tepkilere neden olmuş ve yeni iktidara karşı Tahrir meydanında canlı bir muhalefet ortaya çıkarmıştı. Tunus’ta da kriz yeni Anayasa taslağının hazırlandığı dönemde patlak verdi. Anayasa taslağından basına sızanlar, çok daha laik bir devlet ve toplumsal hayat geleneğine sahip Tunus’ta Mısır’daki Müslüman Kardeşler Anayasası’na benzer İslami referanslara ve kadına bakış açısına sahip bir Anayasa’nın gündemde olduğunu gösteriyor.

Dünkü cinayete dönersek, Belayid’in öldürülmesinden birkaç gün önce hükümetteki üç parti arasında bir kriz baş göstermişti. Aynı zamanda aylardır özellikle yerelliklerde İslamcı güçler tarafından muhalefete dönük şiddetin tırmandığı görülüyordu. Belayid’in öldürülmesi Ennahda iktidarında yaşanan ikinci siyasi cinayet oldu. Bir diğer muhalefet partisi Nidaa Tunes üyesi bir kişi de yine kendilerine “Devrimi Koruma Güçleri” adını veren ve Ennahda bağlantılı olduğu bilinen İslamcı güçler tarafından öldürülmüştü. Geçtiğimiz aylarda yine Nidaa Tunes’e dönük pek çok saldırı gerçekleşti, son olarak parti merkezi saldırıya uğradı. İlerici Demokrat Parti lideri Necip Çebi de bundan 4 gün önce yine “Devrimi Koruma Güçleri”nın saldırısına uğradı. Geçtiğimiz günlerde Belayid’in Demokratik Yurtseverler partisine dönük de saldırılar olmuş, parti toplantılarını basan İslamcılarla partililer arasında çatışmalar yaşanmıştı.

İlginç bir nokta Şükrü Belayid’in öldürülmeden bir gün önce televizyonda Ennahda’nın içinde bulunduğu kriz ve artan şiddet arasındaki ilişkiye işaret etmiş olması. Belayid, Ennahda’nın karşılaştığı her krizde sokaklardaki şiddeti arttırma yönünde bir strateji izlediğini söylüyor ve Anayasa sürecinde gündeme gelecek her gerici maddede iktidarın yeni bir şiddet dalgası ile yanıt vereceğini öngörüyordu. Anlaşılan o ki öngörüleri ertesi gün doğrulandı.

Belayid’in öldürülmesinin ardından, dün akşam, dört muhalefet partisi, Şükrü Belayid’in partisinin de içinde olduğu Halk Cephesi, Nidaa Tunes, El-Cumhuri ve El-Massar, Kurucu Meclis’e katılımlarını askıya aldıklarını açıkladı ve yarın için ülkede genel grev çağrısında bulundu. Yarın ve Belayid’in cenaze töreninin yapılacağı Cuma günü Tunus’ta sokakların kızışacağı açık. Hatta Tunus’taki bu kriz ortamında Şükrü Belayid’in öldürülmesinin ülkede yeni bir devrim dalgası yaratıp yaratmayacağı konuşuluyor.

Öte yandan Tunus’taki bu siyasi cinayet ile ilgili kafa kurcalayıcı yanlar da yok değil. Ennahda’nın krizden çıkış yöntemi olarak bu derece göz göre göre bir cinayeti işlemesi, muhalefeti tam anlamıyla susturmak üzere bir gözdağı vermek ve bundan sonraki süreçte baskının dozunu daha da artacağı anlamına geliyor olabilir tabii ki. İktidarın pratiğine bakıldığında böyle bir yönteme başvurması yadırganacak bir durum da değil. Ancak yine de böyle bir kriz ortamında sokakları yeniden alevlendirecek bu derece provokatif bir adım atmış olması bir iktidar partisi için gerçekten büyük bir risk olarak değerlendirilebilir.

“Arap baharı” olarak adlandırılan sürecin pek çok karanlık yanının olduğu son süreçte giderek belirginlik kazanıyor. Sonuç olarak, Tunus’ta dün işlenen siyasi cinayeti bu karmaşık tabloda yerli yerine koyabilmek için sonraki gelişmeleri beklememiz gerekiyor anlaşılan.

[email protected]