Eşitlik özgürlük kırılganlık

Bir önceki hafta Institute for New Economic Thinking (Yeni Ekonomik Düşünce Enstitüsü) adlı kuruluş tarafından düzenlenen bir ekonomi konferansı için Fransa’daydım. OECD’nin ev sahipliği yaptığı, Liberte Egalite Fragilite (Eşitlik Özgürlük Kırılganlık) başlığıyla gerçekleştirilen ve ekonomi dünyasının önemli isimlerini bir araya getiren konferansa dair izlenimlerimi paylşamak ve öne çıkan temaları iredelemek istiyorum.

Katılımcılar, düzenleyen kuruluşun adındaki “yeni” ifadesinden ve konferansın başlığındaki ironik göndermeden de anlaşılabileceği gibi eleştirel denilebilecek bir yaklaşıma sahipler. Kabaca ifade etmek gerekirse, ekonomi disiplininde hakim olan neoklasik paradigmanın günümüz dünyasının sorunlarına cevap üretemediğini ve hem akademide hem de siyasa dünyasında yeni ve alternatif yaklaşımların yaygınlaşması gerektiğini savunuyorlar. Ortodoks anlayışın ekonomiyi teknik bir bilime indirgeyerek ekonomik kararların toplumsal ve politik boyutlarını göz ardı ettiğini, matematiksel modellerinin yanlış varsayımlara dayandığını ve 2008 kriziyle birlikte açıkça iflas ettiğini vurgulayan heterodoks iktisatçılar ekonomide deyim yerindeyse bir paradigma değişikliği öneriyorlar. Bu değişikliğin olmazsa olmazları olarak da iki temel noktayı vurguluyorlar. Ekonomiyi “otistik” bir bilim olmaktan çıkaracak bir iktisat tarihi yönelimi ve de gelir dağılımı, eşitzsizlik, bölüşüm gibi “demode” temaların araştırma gündemlerinde merkezi bir odak noktası haline getirilmesi.  Buraya kadar az çok bildiğimiz ve 2008 krizi sonrasında üzerine çokça yazılmış şeyler.

İlginç denilebilecek olan nokta sözkonusu yenilenme ihtiyacının giderek daha geniş kesimlerce dile getirilmesi. Geniş kesimler derken, basitçe kriz öncesinde anaakımda sayılabilecek iktisatçıların da alternatif yaklaşımlara daha açık hale gelmesinden söz etmiyorum. Daha önemli olan, böyle bir konferansın OECD gibi küresel ekonomide belirli bir yere sahip bir güç merkezinde yapılması ve katılımcıların bu tür etkinliklerin olağan şüphelileri olan eleştirel akademisyenlerden ibaret olmayıp karar vericilerden, siyasa dünyasından da isimleri barındırması. Bu noktada konferansın star isimlerinden sayılabilecek Nobel ödüllü iktisatçı Joseph Stiglitz’den bahsetmek gerekiyor. Sitglitz, bilindiği gibi 1997-2000 yılları arasında Dünya Bankası’nın Baş Ekonomisti olarak görev yapmış ve 2000’li yıllarda nedamet getirerek başta IMF olmak üzere Wasginton Uzlaşısı olarak adlandırılan neoliberal kurumlara ve uygulamalara karşı bayrak açmış Nobel ödüllü bir eleştirel iktisatçı. Uzun süredir anaakım iktisat dünyasında bir tür asi ya da sapma olarak nitelendirilen Stiglitz’in pozisyonu görünen o ki hem akademide hem de siyaset dünyasında artık çok daha geniş bir kabul görüyor. 

Konferansın ilgi çeken katılımcılarından bir diğeri de Yunanistan’ın Maliye Bakanı Yannis Varoufakis’ti. Euro bölgesi krizi ve Yunanistan’ın Troyka ile müzakereleri üzerine konuşan Varoufakis, Euro bölgesi kurumlarının başından itibaren neoliberal uzlaşıyı konsolide etmek amacıyla tasarlandığını ve bu amaçla üye devletlerin egemenliklerinin ciddi bir şekilde sınırlandırıldığını ifade etmesine ve Troyka’nın müzakerelerdeki tavissiz tutumunu sert bir şekilde eleştirmesine karşın Euro’da kalma konusunda ısrarcı olduklarını vurguladı. Öte yandan, Varoufakis’le aynı panelde konuşan Stiglitz, Arjantin örneğini vererek “Drahma’ya dönüş ve devalüasyon felaket olmayacak” ifadesini kullandı ve Syriza hükümetinin gerekirse Euro bölgesinde ayrılmayı gündeme alması gerektiğini dile getirdi.
Konferansta tartışılan meselelerin her birinden söz etmek mümkün olmasa da öne çıkan temaları özetlemek mümkün. 2008 krizinin sebepleri ve sonuçları, 2008 krizi ve 1929 Büyük Bunalımı karşılaştırması, küresel finansal mimarinin riskleri, finansal regülasyon, merkez bankası politikaları, Euro Bölgesi krizi, gelir ve servet eşitsizlikleri ve büyümeye etkileri. Finansal regülasyon ilgili tartışmalardaki bir başlık regülasyon bürokrasisinin hem ABD’de hem de Avrupa’da finans dünyasıyla fazla sıkı fıkı olduğu ve bunun sistematik yolsuzlukları davet ettiği noktasıydı. 

Yine kabaca özetlemek gerekirse, aralarındaki nüanslara karşın iktisatçılar günümüz kapitalizminin kurumsal yapısının son derece büyük riskler taşıdığı ve köklü reformlar yapılmadığı takdirde yeni bir büyük krizinin kaçınılmaz olduğu vurgusunda ortaklaştılar. Marksistlerin oldukça marjinal denilebilecek bir oranda temsil edildiği konferansa doğal olarak reforme edilmiş ve sürdürülebilir bir kapitalizm teması damga vurdu. Yine de, iktisat dünyasının ideolojik parametrelerinde gözle görülür dönüşümlerin yaşanması dikkate alınması gereken bir olgu. 

Sözkonusu dönüşümün gerçek hayatta nasıl bir etki yapacağı ise henüz belirsiz. Zira, geçen hafta ABD’de yaşanan iki gelişme, yüksek siyaset dünyasının heteredoks iktisatçıların konferansta şiddetle eleştirdiği konuları pek de önemsemediğini kanıtlar nitelikteydi. Birincisi, eski FED Başkanı Ben Bernanke’nin görevinden ayrıldıktan sonra bir hedge fonu’nda danışmanlık yapmaya başladığı haberi geldi. Yani, ekonomi bürokrasisinin ABD’deki en üstdüzey ismi sistematik yolsuzluk tartışmalarıyla alay edercesine finans dünyasına transfer oldu. İkincisi, ABD Senatosu eşitsizlik ve bölüşüm tartışmalarıyla alay edercesine ülkedeki en zengin %0.2’lik kesim için 269 milyar dolarlık bir veraset vergisi kesintisini onayladı. 

Günümüz kapitalizmini reforme etmek isteyen iktisatçıların işi oldukça zor görünüyor.