Sosyalizme evet, homofobiye hayır!

Gözde Kök'ün “Sosyalizme evet, homofobiye hayır!” başlıklı yazısı 21 Mayıs 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Karl Marx tiyatrosu hınça hınç dolu. Benim seçebildiğim tanıdık simalar en ön sırada. Rene Gonzales, beş Kübalı kahramandan biri. Yıllardır ABD hapishanelerindeki tutsaklıklarının sona ermesi için mücadele ediliyor. Rene’nin geçen yılki şartlı tahliyesinin ardından Nisan ayında ülkesine dönmesine karar verilmişti… Miguel Díaz-Canel, Küba’nın devlet başkan yardımcısı. Ülkenin yetiştirdiği parlak genç siyasetçilerden ve belki de Raul’den sonra ülke yönetimi için aday olacak kişi… Mariela Castro Espín, Küba Cinsel Eğitim Merkezi müdürü, sosyolog, Küba’da LGBT hakları mücadelesi denince ilk akla gelen isim. Yıllardır yürüttüğü mücadele sayesinde yalnızca efsanevi bir anne ve babanın kızı olmaktan çoktan çıktı… Coşkulu kalabalığın içinden bir başka seçebildiğim kişi Küba’nın en önde gelen, en prestijli örgütlerinden birinden, Küba Yazarlar ve Sanatçılar Birliği’nin başkanı, Miguel Barnet.

Bu insanları Karl Marx tiyatrosunda bir araya getiren olay 2008 yılından bu yana her yıl Mayıs ayında tüm dünya ile birlikte gerçekleştirilen homofobi karşıtı programın açılış etkinliği. LGBT hakları için yalnızca LGBT bireylerin mücadele etmesine alışmış olan bizlere tüm bu isimlerin bir araya gelmiş olması biraz şaşırtıcı gözükebilir. Hele de Küba beşlisinin orada ne işi var yahu? Rene bambaşka bir mücadelenin insanı değil miydi?

Küba’da bu tür meselelere farklı bakılıyor. Küba’nın kapitalist geçmişinden miras aldığı ve uzun yılların kaskatı olmuş birikimini temsil eden, insan onuruna yaraşmayan, insan aklına ve vicdanına hakaret sayılması gereken haksızlıklar, ayrımcılık ve ön yargılar bunlara doğrudan maruz kalanların değil tüm bir toplumun sorunudur. Kapitalist toplumlarda ele alındığı gibi, ‘Bırakın herkes istediği gibi yaşasın’ düsturuyla, yüzeysel bir saygı talebiyle işin içinden çıkılabilecek basitlikte konular değildir bunlar. Gelişmiş Avrupa ülkelerinde olduğu gibi meclisten geçirdiğiniz birkaç yasa ile de sorunu çözmüş, en uygar, insan haklarına en saygılı ülke mertebesine yükselmiş olmazsınız.

Küba’da tüm Latin dünyasında olduğu gibi maço kültürü hakim. Ya da fazla haksızlık etmemek adına hakimdi diyelim. Devrim’den sonra aynı kültürün içinde yetişmiş Kübalı devrimcilerin kadınların toplumsal konumundaki dönüşüm için kendilerinden başlayarak olağanüstü bir çaba harcamaları gerekti. Bu dönüşüme Devrim’in ilk yıllarından itibaren Küba Kadın Federasyonu öncülük etti. Mevcut toplumsal cinsiyet algısının dönüşümü bağlamında kadın meselesiyle birlikte düşünülmesi gereken LGBT hakları sorunu ise ertelemeciliğin kurbanı oldu. Devrim’in ilk yıllarında LGBT bireylerin uğradığı pek çok haksızlık kayıtlara geçti.

Küba’da konunun gerçek anlamda ele alınması 80’lerin sonunu buldu. Ulusal Cinsel Eğitim Merkezi’nin kuruluşuyla birlikte, LGBT bireylere destek, tüm topluma yönelik cinsel gelişim, sağlıklı bir cinsel yaşam, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelimlerde çeşitlilik konularında eğitimler verilmeye başlandı. Bir yandan da, AIDS’e ve cinsel yoldan bulaşan diğer hastalıklara karşı eğitici programlar uygulanıyordu.. Konunun daha fazla popülerlik kazanması ise 1994’te çekilen meşhur ‘Çilek ve Çikolata’ filmiyle oldu.

Bundan sonra pek çok kazanım elde edildi. Dünyada ilk ücretsiz cinsiyet değişimi ameliyatları Küba’da yapılmaya başlanırken, geçtiğimiz sene Villa Clara il meclisine bir trans bireyin seçilmesiyle bir ilke daha imza atılmış oldu. 2013 Homofobi karşıtı etkinlik programı çok kapsamlı, çok görkemli. Küba’nın bu yıl konuya ayrı bir ağırlık vermesinin bir nedeni de eşcinsel evliliklerin yasallaşması için hazırlık yapılıyor olması. Amerika kıtasında Kanada, Arjantin ve Uruguay’ın ardından dördüncü ülke olacak Küba.

Bugün gelinen noktada toplumda ve hatta komünistler arasında zaman zaman ‘bıyık altından gülüşler’ olsa da, ‘homofobi’ utanılacak bir şey olarak herkes tarafından kabul edilmiş durumda. ‘Homofobiğim’ demek ‘ırkçıyım’ demek gibi bir şey… LGBT bireylerin bugün özgürce hayata karıştıklarını görmek için Havana sokaklarını biraz turlamak yeterli.

Ama bunlar yeterli değil. Cinsel yönelim çeşitliliği hayatın doğal bir parçası ve hatta zenginliği olarak tüm toplum tarafından kabul edilene kadar Küba’da bu mücadele sürecek, yani gidilecek uzun bir yol var. Öte yandan Küba’nın başka ülkelere göre bu mücadeledeki avantajlarını görmemek mümkün değil. O nedenle bu yılki Onur Yürüyüşü’nün temel sloganı ‘sosyalizme evet, homofobiye hayır’dı.