Gamze Yücesan Özdemir

Şunu biliyoruz: Karanlıkta olanlar görülmezler. Mikrofonu onlara uzatıp, kamerayı onlara çevirip, ışığı onlara tutacağız.

'Yazıyor, yazıyor': Emek gazeteciliği

Gamze Yücesan Özdemir

Bugün hem dünyada hem ülkemizde toplumun geniş kesimleri mülksüzleşiyor ve proleterleşiyor. Proleterleşenler bir yandan zor ekonomik ve toplumsal koşullarla baş etmeye çabalıyor, diğer yandan dijitalleşmeyle birlikte yeni çalışma, iş ve istihdam biçimlerini deneyimliyor. Yaşananlar bunlarla da sınırlı değil. Bütün bu hengame hiç kimsenin önünü göremediği, neoliberal üretimin ve tüketimin krize girdiği, yeni düzenliliklerin belirmediği bir kreşendo noktasına doğru tırmanıyor. Emekçi halk sınıflarının durumlarının, sorunlarının ve direnişlerinin haberleştirilmesi ihtiyacı ise her geçen gün kendini oldukça güçlü hissettiriyor. Toplumsal hayatta emeğin geçim, çalışma ve yaşam koşullarının sıcak gündemi oluşturması ve esas olarak emeğin toplumsal ağırlığının artması günümüzde emek gazeteciliğini gündeme getirdi.

Emek gazeteciliğinin kökleri, 1960’larda kurumsallaşan çalışma yaşamı muhabirliğine dayanıyor. Merkez ülkelerde Fordizmin, çevre ve yarı çevrede ise ithal ikameciliğin geçerli olduğu yıllarda çalışma yaşamı muhabirliği kendine önemli bir yer edinmeye başlar. Bu yıllarda tüm dünyada yükselen işçi hareketleri ve sendikal mücadele de emeğin haberleştirilmesinde başattır. 

Ülkemizde de çalışma yaşamı muhabirliği 1960-80 arasında oldukça yaygındır. Bu yıllarda, ithal ikamecilik uygulanır, Fordist üretim ve tüketim derinleşir, ayrıca medya henüz holdingleşmemiştir ve toplumsal muhalefet yükselmektedir. Dolayısıyla yalnızca muhalif değil anaakım gazetelerde de çalışanların, emekçilerin haberleri yer alır. Gazetelerin okur kitlesi de bu kesimlerden oluştuğu için onların haberlerini yapmak özel bir önem taşımaktadır. Gazetelerde işçi/sendika servisleri ve çalışma yaşamı muhabirleri bulunurken, gazetelerin de çalışma yaşamı sayfaları vardır. Birinci sayfada genelde 13-14 haber başlığı yer alırken, bunun 3-4 tanesi mutlaka işçi, memur, emekli kesimle ilgili haberlerdir. Bu yıllarda büyük gazeteler dahil basın sektörünün hemen hemen tamamında gazeteciler, yazı işleri müdürleri, hatta genel yayın yönetmenleri sendikalıdır. Sendikalı gazeteciler de emeğin toplumsal konumunu ve dolayısıyla emek haberlerini önemserler.

Bu süreç, 1980’lerdeki neoliberal dönüşümle birlikte giderek sönümlenir. Bu sönümlenmede bir yanda işçi sınıfı ve sendikaların güç kaybederek toplumsal yaşamdaki etkilerinin azalması, diğer yanda ise medyada sermaye hakimiyetinin ve tekelleşmenin artmasının payı vardır kuşkusuz. Medyanın emekçileri terk etmesi, emeğin ve emekçilerin “haber değeri taşımıyor” anlamına da gelir. Bu yeni toplumsal ve kurumsal yapılanma içinde çalışma yaşamı muhabirliği de büyük oranda silikleşir. Ülkemizde de benzer bir eğilimle, 1990 sonrası medyada tekelleşmenin ve sermaye hakimiyetinin artmasıyla gazetelerde işçi/sendika servisleri kapatılır, çalışma yaşamı muhabirliği sonlanır ve çalışma yaşamı sayfaları kaldırılır. Artık ekonomi, borsa ve finans haberleri vardır çalışma yaşamı sayfalarının yerinde.

2008 sonrası neoliberalizmin küresel krizi, yükselen toplumsal itirazlar, 2019’da salgın ve sonrası sertleşen ekonomik koşullar neoliberal düzeneğin kendi elindeki imkanlarla aşılamayacak dertlerle karşılaşmasına neden olur. Kriz yapısaldır artık. Bu süreç proleterleşenlerin sorunlarını ve taleplerini şiddetlendirirken, onları görmek de ciddi bir gerçeklik olarak kendini dayatır. Bu da emek gazeteciliğinin yükselişidir. Emek gazeteciliği son dönemde hem anaakım hem de muhalif medyada yer alıyor ve özellikle dijital ortamda oldukça yaygınlaşıyor. Ülkemizde de salgın, deprem, ekonomik kriz, enflasyon, yoksulluk, düşük ücretler ve işsizlik toplumun proleterleşen kesimlerini derinden etkilerken ve direnişler, eylemler yaygınlaşırken, bu süreç gazeteciliğin gündemini de belirliyor. Emek gazeteciliği tartışılmaya açılıyor ve dijital mecralarda emek gazeteciliği yapan platformlar artıyor.

“Emek gazeteciliği”, uzun yıllardır yok olmuş olan çalışma yaşamına ilginin ve yine yok olmuş olan çalışma yaşamı muhabirliğinin ardından yeni bir çabaya denk düşüyor. Çalışma yaşamının kurumlarından, yasal düzenlemelerinden ve emeğin örgütlerinden uzun süre uzak düşmüş olan gazetecilik kendine yeniden bir yol arıyor. Emek gazeteciliğinde haber konuları, haber kaynakları, haber mecraları ve haber türleri yeniden tanımlanıyor. Yasal düzenlemeler, istatistikler ve veri kaynakları tekrar sınıflandırılıyor. Farklı haber türleri (araştırma haber, rutin haber, dosya haber vb.) tartışılıyor. Günümüzde toplumun kurucu ve üretici gücü olan emeği haberleştirmek gazeteciliğin temellerini, diğer bir deyişle kamu yararını gözetmek, kamusal tartışma gündemini belirlemek ve en geniş kamuoyunu ilgilendirmek, tekrar yerli yerine oturtmaktır.

Emek gazeteciliği için “emeğe dair”, “emeğin bakış açısıyla” ve “emek için” haber yapmak diyebiliriz. Sacayaklarından ilki emeğe dair olmasıdır. Onların çalışma, yaşam koşullarını ve gündelik hayatlarını görünür kılmaktır. Onlar hakkında bilgi, belge, olay ve gelişme haberin ana konusudur. Emek gazeteciliği, çalışma yaşamı muhabirliğinin esas ilgi alanı olan işçi/sendika gibi konulardan, zamanın, mekanın ve çalışmanın yeniden yapılanmasıyla, daha geniş bir emek gündemine uzanır. Sacayaklarından ikincisi emeğin bakış açısıyla haber yapmaktır. Ekonomik, siyasal ve uluslararası gündemleri proleterleşen halk sınıflarının bakış açısıyla haberleştirmektir. Ekonomik ve siyasal alanda olan gelişmelerin proleterleşen halk kesimlerine etkisini yazmaktır. Sacın üçüncü ayağı ise emek için haber yapmaktır. Emekçilerin sorunlarını, itirazlarını ve taleplerini yükseltmesine yarayacak, uğradıkları haksızlıkları ve sağladıkları kazanımları serimleyecek bir haberciliktir. Dolayısıyla, nesnel ama emekten yana taraf olmaktır. 

Son dönemde emek gazeteciliğinin en çarpıcı örneklerini ise gazeteci doğrudan sahada ve emekçilerin içinde olduğunda gözlemliyoruz. Onları fabrikada, plazada, tarlada, işyerinde, mahallede ve evlerinde haberleştirmek, onların gerçeklerini daha net görünür kılıyor. Gazetecinin tanıklığıyla, sahada gözlemleriyle, röportajlarıyla proleterlerin geçim, çalışma ve hayat koşullarını yazması en etkileyici habercilik olarak öne çıkıyor. Tanıklıklar, bilgiler, cevaplar ve suskunluklar emeğin haberini var ediyor. Röportajlarıyla çalışanın hakkını, işsizin yoksulluğunu, çocuğun durumunu, hastanın derdini ve evsizin halini yazan ve emek gazeteciliğin öncü pratiğini bu topraklarda yeşertmiş olan Suat Derviş şöyle diyor, “Beni hayal değil, hayat alakadar ediyor. Çünkü hayat ve hakikat en güzel rüyadan, en parlak hayalden çok daha zengin, çok daha cazip.”

Emek gazeteciliğinin yükselişinin altını çizmek gerekiyor. Şunu biliyoruz: Karanlıkta olanlar görülmezler. Mikrofonu onlara uzatıp, kamerayı onlara çevirip, ışığı onlara tutacağız. Şunu da biliyoruz, “yazılmaya ve okunmaya değer” bir hayatları olduğunu görmek ve daha iyi bir yaşam isteğine sahip olmak işçi sınıfını ve yarınları güçlendirecek. 

Yazıyor, yazıyor… Emekçileri yazıyor…