Mesele

Fırat Tanış'ın "Mesele" başlıklı köşe yazısı 15 Aralık 2012 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Gazeteden, televizyon ve sosyal medyadan yaklaşık iki haftalık süre içinde adımın geçtiği başlıklardan takip ettiklerim, okuduklarım ve izlediklerim tam da size diziden ayrılma gerekçelerimi sıraladığım yazıda belirttiğim gibi: “... fakat bir süredir çeşitli gazetelerde, ayrıldığım bu dizinin yapımcısı Burhan Özkan tarafından, birbirine hiç de denk olmayan imkan ve olanaklarla, hakkımda, kasten başlattığı itibarsızlaştırma ve karalamalara... “yakışır ve hatırlatır biçimdeler maalesef .

Yazılanlar elbette ve doğal olarak adıma bir cevap hakkı doğurmuştur ve bunlar içinde zaten malum olanlardan adli süreçte aksi kolaylıkla ispat edilecek şeyler oldukları için söz etmeyeceğim ve cevap vermeyeceğim. Ayrıca bir tartışmada altta kalmayıp, son sözü söyleme budalaları gibi oluşan her hakta cevabı yapıştırmayı, doğru bulmuyor ve kimseye yakıştırmıyorum.

İnsan doğası ile ilgili ilginç şeyler okudum ve izledim bu süreçte. Kimi yazılanlar ve anlatılanlar gerçekten ibretlik idiler. Ama tüm okuduklarım arasında öyle bir şey vardı ki, aslında tüm meselenin ,tüm sorunun ruhunu tam olarak yansıtır türden idi Sorunun kişiler , isimler ve özneler ile hiçbir ilgisinin olmadığını, bir algı, bakış açısı ve zihniyet ile ilgili olduğunu ispat eder türden. Bu yüzden bu ilginç olayın altını çizmek, buna dikkatinizi çekmek istiyorum.

Sevgili Özcan Deniz’in Sayın başbakanın okuması ümidi ile yazdığı mesaj.

Dizi TRT nin yüksek maliyet ve düşük ratingi gerekçe göstermesi ile yayından kalktı. Makul bir sebep. Ama sevgili Özcan bu duruma öyle üzülmüş olacak ve muadili diğer dizi ile (Muhteşem Yüzyıl) aynı kaderi paylaşacağından kaygılı, bir de TRT nin devlet kanalı olması sebebiyle sanırım halis niyeti ile bir mesaj yazmış. Görmeyenler için alıntılıyorum, mesaj aynen şöyle: “Sayın başbakanım, bu dizi gerçekten sahip çıkılmayı hakkediyordu.”

Ben sevgili Özcan’ın diziden ayrılış sebeplerimle ilgili yayımladığım yazıyı okumadığını düşünüyorum Çünkü okumuş olsa idi elbette “emeğinin haklı ve helal karşılığını alamamış her insan” gibi kendini ifade eden bir arkadaşını görecek ve “gerçekten sahip çıkılması” gereken değerin her önüne gelenin rol kestiği “dizi” değil, en basit hali ile “yaşamaya çalışan arkadaşı” olduğunu savunacaktı Çünkü okumuş olsa idi elbette aynı şey O’nun başına geldiğinde yanında olacak cesur ve samimi en az bir (1) arkadaşı olduğunu görecek, kendini daha güvende hissedecekti Çünkü okumuş olsa idi elbette Sayın başbakandan diziye değil, mesela “telif hakları yasasına” sahip çıkmasını, bu konuda merhamet etmesini, rica edecekti Çünkü okumuş olsa idi elbette o yazıda kendini, beni ve televizyon sektöründe çalışan binlerce insanı görecek, milyon dolarlık bir yatırımın kaderine içlenip kendisine, bana ve dert yanan binlere karşı bu kadar “yabancılaşmayacaktı” Çünkü okumuş olsa idi elbette bu mesajı yazmayacaktı.

Belki de sevgili Özcan yazıyı okudu ve samimi bulmadı. Olabilir. Okumak ya da hak vermek zorunda değil elbette. Eğer öyle ise de bu mesajla ifade edilen şeyin niyeti Özcan’ı aşıyor ve sorunun özü, kaynağı oluyor Çünkü mesele seyircinin televizyonda gördüğü her şeye inanması, izlediği herkesi inandırıldığı gibi sanması değil, mesele televizyonun her türlü janjanlı yalanına dolanına kanıp da insanın özüne bu kadar “yabancılaşmak”.

Meselenin adı “yabancılaşmak”.