Çarli'nin kelekleri

Fırat Tanış'ın "Çarli'nin kelekleri" başlıklı yazısı 20 Nisan 2013 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Hatırlar mısınız bilmem. Bir maymun vardı. Adı “Çarli” idi maymunun. Uzak diyarlardan -sanırım Afrikalardan- bir sirkten ithal olması ile beraber soluğu Türkiye’de “aldırttırılmış”, o deney senin, bu Pavlov benim derken, kapağı televizyon dünyasına atmıştı...

Aralıksız üç yıl boyunca adını verdiği bir dizide oynadı. Rating rekorları kırarak.

Hatırladınız mı? Hah... İşte o maymun. Çarli...

Maymun Çarli.

Her hali, her davranışı bir başka alemdi Çarli’nin. Ne dense anlıyor, neresi gösterilse gidiyor, olayların akışına göre duruyor, atlıyor, zıplıyor... Bir maymundan beklenilmeyecek derecede insansı oluşu vesilesiyle yaptığı türlü şebeklikler olsun, bazı “ağlamaklı” sahnelerde gösterdiği duyarlılıklar olsun, bizi kah güldürüyor, kah meselden bir hikaye almamızı sağlıyordu.

Bu durumuyla beni çoğu kez dumura uğratmıştır Çarli ve Çarli gibi türlü oyuncu hayvanlar (mesela Lessi vardı bir de).

Bir oyuncu arkadaşım (insan) bir gün Çarli dizisinin oynandığı sete giderken benim de kendisiyle gelmek isteyip istemediğimi sordu. Bu muhteşem teklifi reddedemezdim. Dahası böylesi bir ziyaret bana, bu oyuncu hayvanların haleti ruhiyelerini daha yakından gözlemleme fırsat verecekti.

Sete gittiğimde, şaşkınlığım bir kat daha arttı.

Televizyonda izlediğim o meraklı, hareketli, hatta mizah anlayışı gelişmiş, duyarlı maymun yerde kıçının üstüne oturmuş bir yoğurt kabını yalıyordu. Bir ara kafasını kaldırdı ve yoğurda bulanmış bir suratın arasındaki bir yerde göz göze geldik ya da bana öyle geldi, bilmiyorum. Sonra yoğurt kabını bir tarafa fırlattı. Sonra durdu. Durdu...Durdu... Durdu... Durdu... Hiçbir şey yapmadan... Durdu...

İster istemez “Bu mu lan”, dedim arkadaşımın da duyacağı bir şekilde. “Bu mudur?” “Ne bekliyordun” diye sordu arkadaşım, “ne yapsın hayvan, duruyor işte”. “Ne biliyim, insan bir elini verir, bir tepki gösterir...” “Böyle sakin durduğuna bakma” dedi ve sağ elindeki iki diş izini gösterdi bana. “Bak... Geçen ay ıssırdı ibine.” Başparmağının etli kısmında gayet belirgin iki delik izi öylece duruyordu. Çarli’ye baktım. Burnunu karıştırıyordu fütursuzca. “Baya saldırdı yani ha” dedim hayretle. “Hem de nasıl... Kıyamet koptu.” “Neden yaptı bunu” dedim. “Bilmiyoruz, arada bir böyle sinir yapıyor. Sahibi bir an nerede olduğunu anladığı için sinirlendiğini söylüyor”. Şaşkınlığım giderek artıyordu. ”Nerdeymiş ki” diye sordum. Arkadaşım bakışları Çarli’de, gayet olağan bir şekilde cevap verdi: “Sette.”

Bir süre sessizce Çarli’ye baktık. Adeta sahnede oyunculuğu ile devleşen bu yaratık “don baba” gibi oturmuş, keyifle burnunu karıştırıyordu. Sümüğünün tadına bakarken o sırada sahibi geldi. İri yarı, sakallı bir adam. Tokalaştık, memnun olduk. “Isırmış” dedim gözümle arkadaşımın elini işaret ederek. “Yaa... Evet sorma. Oluyor arada” dedi. “Gerçi alışkın normalde böyle sete falan. Bunun anası, babası, dıdısı, yedi sülalesi televizyon starı.” E ağzım açık kaldı... “Hadi yaaa” dedim. “Böyle sinirlenince ne yapıyorsunuz?” “tıhss” gibi bir ses çıkartıp gülümsedi sonra “Ça ça ça ça” diye aralıksız ve yüksek sesle bağırmaya başladı. Çarli önce bize ve sahibine dikkat kesildi. Sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştı sanırım. Sonra inanılmaz sesler çıkartıp, içinde olduğu odayı adeta talan etmeye başladı. Bir yandan çığlık atıyor, bir yandan ellerini göğsüne göğsüne vuruyor, belli ki meydan okuyordu. O sırada sahibi adam, elini cebine atıp bir çakmak çıkarttı ve Çarli’nin de görebileceği bir noktada sadece bir kere yaktı çakmağı. O an inanılmaz bir şey oldu. Çarli aniden durdu ve kafasını bir şeyden korunmak istermişcesine ellerinin arasına alarak odanın en uzak, uç noktasına kaçtı ya da sığındı. Öylece durdu, kıpırdamadı artık.

Böylelikle aydınlanmış oldum. Aklım bu yetenekli hayvanın müthiş başarısı arkasında “yanan ateşin” aydınlığı ile bir gerçeği daha kavramış oldu. Radyonun içinde insan yoktu, arkadaş.

Ne oldu Çarli?